Örtülü ittifakın sonu

AKP yetkilileri, Fethullah Gülen için yakalama kararı çıkarmış. Kırmızı Bülten hazırlığı yapıldığını duyduk. Demek ki, yakın tarihimizin en kirli “örtülü ittifakı” açık ve seçik olarak sona erdi. Ülkemiz adına sevindirici bir durum.

‘TERÖR’ VE ‘YATAKLIK’

Ama ortada pek çok soru işareti de var. Örtülü ittifakın öbür ortağı, memlekette 12 yıldan beri iktidar koltuğunda oturan siyasal parti. Başından beri ne yaptılarsa birlikte yaptılar. Gizli ortak kendi yapısını dağıtmamıştı.

2011 seçim çalışmalarında “AKP’li kadınlar ev ev geziyorlar” sözünün ardında, AKP etiketli envai çeşit cemaat - tarikat yapılanmalarının temsilcileri vardı. Evlerde yapılan “mukabele” ve “sohbet”lerde, ilişkileri kendisi için geliştirip, çıkışta “AK Parti’ye inşallah” diye söz alan din istismarcıları AKP için çalışıyorlardı. 

Sanayi siteleriyle organize sanayi bölgelerinde iş-ticaret ağlarında yer alabilmenin, ayakkabı - giyim çarşılarında ihracat kapısına varabilmenin, çocuğa yurt bulup burs ayarlayabilmenin ve daha pek çok çıkarın elde edilebilmesi için cemaat suyuna girmek gerekiyordu. Nitekim devlet kapıları da en hızlı ve en kolay böyle açılıyordu.

Cemaat televizyonları AKP iktidarı yararına harıl harıl çalışıyor, dünya Türkçe olimpiyatlarında baş konuşmalar AKP’nin başındakilere ayrılıyordu. Fethullah Gülen “ulusalcı dalga aşılacak” diyor, siyasal iktidar kendi bürokrasisini bu hedefin emrine veriyordu. Silivri Mahkemeleri’nde ülkenin en iyi yetişmiş insanları kırılıyor, siyasal iktidarın başındaki kişi davaların savcısı olduğunu ilan ediyordu.

Sonra, bir anda, örtülü ittifak bozuldu. Gizli ortaklığın durumu şimdi şöyledir: Ortaklardan biri diğerini “terör örgütü” ilan etti. Biz de kendisini “teröre yataklık eden aktör”!

PAZARA KADAR

İttifak konusu ilginç konulardan biridir. Bu ortaklık türü kitaplarda, amacına ulaşmak için kendi kaynaklarıyla yeteneklerinin yetersiz kaldığı durumlarda ortaya çıkan bir iş tutma tarzı diye açıklanır. Günlük dilden söylersek “mezara kadar değil pazara kadar ortaklık” diyebiliriz.

İttifakların bu doğuş nedeni, iki zaafının da nedenidir. İttifaklar temel olarak (1) taraflardan birinin verdiğinden fazlasını alması, ve (2) taraflardan birinin diğer ortaklara karşı fazla güçlenmesi nedenleriyle dağılır. Şimdi sormak ve açıklığa kavuşması için çalışmak bizim görevimizdir: AKP - Cemaat örtülü ittifakında “C” tarafı fazladan ne istedi? AKP, “C” tarafının kendisinin tahammülünü aşacak biçimde güçlendiğini ne zaman düşünmeye başladı?

Siyasette türlerinden biri siyasal partiler arasında yapılan “açık”, bir siyasal parti içinde yapılan “örtülü” olmak üzere iki türü olduğu kabul edilir. Örtülü ittifakların özelliği, bir ortağın “siyasal parti” olarak kapsayıcı çatı olmasıdır; diğerleri ise etnik, dinsel, sermaye tabanlı gruplar/cemaatlerdir. Örtülü ittifakın açık olanla benzer yönü, tarafların kendi varlıklarını korumalarıdır. Ayrı yapılar, bir parti çatısı altına girildiğinde kendisini dağıtmaz; kendi irade ve yapı bütünlüğünü korur. Ancak bunun olabilmesi için, bir “ilk anlaşma/ilk kabul”ün olması gerekir.

AKP - “C” ittifakının “örtülü” türlerden biri olduğu tartışmasız. AKP şimdi “bizi aldattılar” diyor, “aldandık” çığlıkları atıyor. Bu yetmez. “C” tipi eğer kendisinin dediği gibi terör örgütüyse, siyasal yükten kurtulabilmesi için “ilk kabul”ün ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini açıklaması gerekiyor. Aksi halde kendisini “teröre yataklık” suçundan kurtaramayacaktır.

GERÇEK MUHALEFET

Ortakların araları bozulduğunda, “C” deniz kabuklusu sırtına yapışıp yaşayabileceği başka balinalar aramaya çıktı. Siyasette, parlamentodaki CHP ile MHP onun için ideal evlerdi. Kendini kah “inanç çevresi”, kah “basın”, kah “olimpiyat” diye sunarak buna gayret etti. Yerel seçimlerde suç ortağına karşı “kim nerede güçlüyse, orada onunla ittifak” şiarıyla hareket etti. TV’lerini, gazetelerini, dış bağlantılarını, tüm olanaklarını açtı. Servis ettiği, kaynağı belirsiz dinlemeler - kasetler, meşru siyasal aktörlerin adeta eline tutuşturuldu. Bu eski suç ortağı kendini AKP’ye muhalif gibi sundu; ilkesel değil taktik muhalefete onay verenler de bu sunumu kolaylaştırdı.

Türkiye’yi hedef almış Ergenekon, Balyoz davalarındaki sahteciliğiyle dinleme - izleme şantajcılığı, bu tür alışkanlıklar, siyaset yelpazesinin neresinde olursak olalım, hiçbirimize yarar getirmez. Siyaset ve özellikle muhalefet bu “örtülü” yapıları açığa çıkarmak ve Türk siyasetinden sonsuza kadar def etmek göreviyle karşı karşıyadır.