Osman Develioğlu’na mektup
Osman Bey, İstanbul-Bahçelievler’in belediye başkanıdır.
Kendisi 2004 yılında başkan oldu. Üç dönemdir de seçiliyor.
İlk seçildiğinde, Yenibosna’da yaptığı halk toplantısına ben de katılmıştım. Kendisini kutladıktan sonra şöyle dedim: “Sayın Başkan, Yenibosna, eskiden Refah Partisi’ne oy verdi; şimdi de AKP’ye… Ama burası seçilen belediye başkanları tarafından ikinci sınıf görüldü. Bakın üç yüz metre öte tarafımız Ataköy. Orası Avrupa; burası Afganistan gibi. Hele hele otoyolun hemen kenarından başlamak üzere sokaklarımız kaportacılar, oto camcıları tarafından işgal edilmiş halde. Pislikten geçilmiyor. Lütfen, burasını Avrupa coğrafyasına uygun bir görüntüye kavuşturun. İşgal edilmiş sokaklarımızı temizleyin.”
Kendisi, gülümseyerek bizi onayladığını dile getirdi.
Aradan 13 yıl geçti.
Sayın Başkan! Bu semt, 2004 yılındaki şartlardan çok daha kötü hale geldi. Sokaklar, kaldırımlar, hatta yollar kaportacıların, oto camcılarının işgali altında. Tamir edilmek için yolların sağına soluna çekilmiş arabalardan geçilmiyor. Sokağın içini bile dükkan gibi kullanıyorlar. Aralardan otomobiller geçemez hale geldi. İkide bir tıkanan sokaklarda korna seslerinden geçilmiyor; sık sık kavga eden sürücüler görülüyor.
Ve her tarafa fırlatılıp atılmış çöp torbaları… Müthiş bir kirlilik, gürültü, kargaşa…
Sayın Başkan! Bir karış ötesi Ataköy olan bu yerler, şimdi tam Afganistan oldu.
İnsanlar bilinçsiz diye, belediye hizmetinin ne olduğunu bilmiyorlar diye, bu bölgeyi bu kadar dışlamanız Hakk’a uygun mu?
Burada oturanların sizden beklentileri açık: Öncelikle kaldırımları hatta sokakları bile işgal edip geçilmez hale getiren tamirhaneleri kaldırmanız.
Haydi, 14. yılında olsun bir olumlu icraatını görelim Sayın Başkan!
Açıklamanız olur ise sayfamız size açıktır efendim.
ÇOCUK YETİŞTİREN ANALAR
Ülkemizin geleceğini düşündükçe üzülüyorum. Özellikle büyük şehirlerdeki çocuklarımızın hali perişan… Yüzde 90’ının oynayacağı bir alan yok. Apartmandan dışarı çıktığında yoğun bir araç trafiği ile karşılaşıyor. Sonra gürültü, toz, duman… Ne hayvan görebiliyor ne böcek. Ayağı yere değmeden, bir çaya girip ıslanmadan büyüyor.
Bundan çok daha kötüsü de beslenmeleri... Genç anaların hali düşündürücü… Çünkü mızmızlanan çocuğu yatıştırmak için ilk yaptıkları iş, hemen bir şekerleme alıp eline tutuşturmaları…
Yani fabrikada üretilen, özünde zehirli olan tatlı veya tuzlu-yağlı oyuncak gıdalarla çocuğu kandırmaları…
Bunun varacağı nokta; çocuğun damak zevkinin felç edilmesidir. Bu fabrikasyon gıdalara alıştırılan çocuk, kansere doğru yönlendirilmiş oluyor.
Acı gerçeği görelim: Türkiye’de kanser çok hızla yayılıyor, daha da yayılacak. Bunun sebeplerinden birisi de işte bu hazır gıdalar-tatlılardır.
Analar! Lütfen çocuklarınızı o şekerlemelerle veya cipslerle zehirlemeyin. Onlara kendi yaptığınız pastaları yedirin. Üşenmeyin…
Yine, çocuklarınıza mevsimine uygun meyve verin. İyici yıkamadan yedirmeyin. En doğrusu soymaktır. Çünkü kabuklarda kansere yol açan böcek ilacı kalıntıları oluyor.
Analar, iyilik yapıyorum diye çocuklarınızı kanser adayı haline getirmeyin…