Otuz Altıncı Tablet:Lozan

Lozan

Erkenden uyanmıştı Alp Dağları ve Leman Gölü,

Fakat uyuyordu Lozan, uyuyordu ölü gibi.

Uyuyordu park çiçekleri ve semirmiş banker çekleri.

Dişini gösteriyordu çevrede pasaportlu polis köpekleri,

Ve görünmüyordu İsviçre’de zorbalığın dibi.

Bir mahkeme salonu ki, cilalı tabut tahtasından:

Perdeler Fransız kadifesi, yasalar Amerikan bezi!

Bir yargıç ki, yatırmış vicdanını Zürih borsasına,

Ve kilitlemiş beynini Citibank’taki özel kasasına.

Bir de savcı! Kanı yok dili var, hukuk avcısı.

Fuhşun bekâsı için yanıyor Vatikan’dan on iki kandil.

Tütüyor afyonlu günnük ve haç tutuyor şeytan.

Adliyenin kesmetaş duvarında, taş kesmiş Grotius’un başı,

Sivri sakalını dikmiş, bakıyor kalabalıkta bir genç kıza.

Diyor ki ona: Çürüyor canım yine de us, çürüyor yasa!

Sarı arpa gibi çıplak kız: 1678’de, yakılmış Nis’de,

Bağırıyor: Yakar bunlar mösyö! Yakar bunlar Avrupa’yı!

Dışarda bekliyoruz biz. Bekliyor Eşref Bitlis.

Bekliyor ham petrol, saf magnezyum ve mazotlu gocuk.

Bekliyor Süleymaniye Camisi ve Erzurum kalesi,

Ve bir de Taşnaksutyun palasından kurtulamayan çocuk.

Şakırdıyor barikatın zincirleri: Çekilin! Çekilin geri!

Esir edilemeyen, yarıp çıkıyor engizisyon ateşinden.

Geniş göğsü deniz gibi çekilip kabarıyor:

Arkadaşlar! diyor, iyiyim! Önemli değil, bugün ölüm!

Ama yargılıyorlar yürümeye çalışan milleti,

Yargılıyorlar Mustafa Kemal’i, Talât Beyi’i ve hürriyeti.

Harman yerine kehribar başaklı sap çeken kuvveti.

Gülümsüyor sonra: Yirmi iki saat sürdü polis marifeti,

Ama, siz ayakta kaldınız, arkadaşlar!

Ayaklandık başkan, diyor, güler yüzlü Servet komutan:

Ayaklanmak ahdimizdi, kara toprak tahtımızdır artık!