Otuz İkinci Ağıt- Üç Ordu Oğul, Dört Ordu Torun

(Gazze Eş-Şati Mülteci Kampı’nın önündeyiz.
Kudüs’ün matem orkestrası, Huda formunda
Sabır Ey Sin ağıtını çalarak sıralar halinde yürür.
Kemanların telleri kopuk, neylerin perdeleri kapalıdır.)

Filistin’de öldürülenlerin listesi okunuyor, hiç durmadan,
Gece gündüz duyuluyor adları, aşkın fedaileridir onlar.
Cennet kelebekleri, emekleyen bebekler, lohusalar,
Oğullar kızlar, Hacca giden karıncalar, iri bal arıları,
Defterler dolusu dirilen insan, alacak hakkını şeytandan.

Ey şehit atası İsmail Haniyye, yüreğin kutlu müjdedir,
Çölden yeşeren bilcümle nebat ateşin nurunu kutsar.
Bilir ki ot çürür, dağ küçülür, ırmak kurur, deniz çekilir,
Sade insan çürümez, küçülmez, kurumaz, çekilmez.

Adı konulmamış bebekler tavaf eder Gazi Gazze’yi,
Dönerler ahir zamanın kızıl güllerinin etrafında.
Kalubela’dan geliyor art arta koç sürüleri, analı kuzulu,
Bakarsın Aksa’da, bir görürsün Şamı Şerif’tir yolu.

Ey şehitler anası Ümmü Abdüsselam, sana ant olsun,
Yetimler, öksüzler bekleyecek seni ol Fatıma ile,
Meryem orda olacak, kurtulacak insan kan çekiminden.
Muhammed, Emir, Hazım orada olacak düğün günü,
Ve elbette Cennet canları Muna, Emel, Halid, Rezzan.

Musa gördü hakka ihaneti, yazılı levhaları yere çaldı,
Nefsin nefesi onları boğdu, ırmak taştı ey şahadet ülkesi.
Şehitler merhalede buluştu, zeytin kökleri göğe ağdı.
Orada şakıdı dertli gönüller, bülbüller, meleklerin sesi.

Selam geliyor, vatanın karnında bekleyen Cenin’den.
Yola çıktı devrim seferinin neferleri Yükselen Asya’da.
Kıyamdayız demektir, yıkılacaktır küresel Kerbela,
Emek en yüce değerse, vatan en yüce emektir.

15.04.2024