Oyun devam edyor ! - (TAMAMI)

NABIZ


OYUN DEVAM EDİYOR!


Türkiye Cumhuriyeti, Demokrasi kalkanı altında ve Milli İradeyi kullanarak ciddi bir kriz içine sokulmuştur.
İşin hazin olan tarafı yol gösterici bir kurum olan MGK da alınan kararlar içinde bu duruma değinen bir Tanrının sivil asker kurul üyesi var mıdır bilinemez olması. Çünkü MGK bildirisinde “Seçimlerin sükunet içinde yapılmasından doğan hoşnutluk belirtiliyor ve Suriye sorununun ön aldığı anlatılıyor”

Oysa sükunetin ardından gelen kriz, 1920 ‘yılından beri bu Meclis çatısı altında ne görülmüştür, ne düşünülmüştür. Çünkü o Meclisten başlayarak Yüce Meclisin iradesi, Ulusun iradesiyle eşdeğerli tutulmuş ve “Milletin iradesi ve bağımsızlığı” en üstün değer olarak sayılmıştır. Milli iradeyi yok sayan ya da saptırabilecek her ters girişim şiddetle kabule değer görülmemiştir. Düşünelim ki; o süreç tek parti sürecidir ve henüz demokrasi adı konulmamış başka bir süreçtir.

1950’den sonra yaşanan süreç gerçek bir demokratik süreçtir ve DP’nin ‘ en dehşetengiz girişimleri arasında bile seçimler şeffaf hilesiz hurdasız yapılmış. Tam üç dönem DP iktidarda kalmış ve demokrasi askıya alındığında halk tepkisiyle karşılaşılmıştır. Özellikle 1957 seçimlerinde muhalefetin başarısı iktidarda bir şok etkisi yapmıştır da, DP iktidarının aklına seçilmişleri yargı yoluyla Meclise sokmama hiç düşünülmemiştir. Osman Bölükbaşının seçim bölgesi Kırşehir il olmaktan çıkarılmış, seçimi kazanan Bölükbaşı Ulucanlar Cezaevinden toplantılara katılmış, yemin etmiş ve renkli kişiliği ve unutulmaz muhalefetiyle Meclise renk katmış, görevini yapmasında bir sakınca görülmemiştir.
Aradan kaç yıl geçti ve Türkiye 12 Haziran’da bir seçim yaptı. Seçim meşrudur, o kadar ki YSK seçilen milletvekillerinin mazbatalarını vermekte bir sakınca görmemiştir.

Ama gelin görün ki; şu sıralarda Meclis bir yemin krizini yaşıyor. Kriz YSK dan kaynaklanan bir hatanın ürünüdür.Yüzde 10 barajının yarattığı bir sistem bozukluğundan ötürü, barajı aşabilmek için bazı milletvekili adayları, bu arada Cumhuriyet için Güç Birliği adayları da seçimlerde aday oldular, kendilerine siyasallaştıran yargıya karşı yeni bir yol seçtiler: Bağımsız seçime girecek milletvekili adayları için baraj yoktur. Bu yolla BDP li milletvekilleri de, bölgelerinden aday olmuşlar ve milli iradenin itibarını kazanmışlardır ki; seçilmişlerdir. Sayıları 35 tir. Bunlardan biri Hatip Dicle; seçime girmesini önleyen bir mahkumiyeti vardır ve bunu -YSK esefle söyleyelim ki-bunu ancak seçim bittikten mazbatalar alındıktan sonra fark edebilmiş Dicle’nin milletvekilliği ayni YSK tarafından iptal edilmiştir.Peki 80 bin oy çöpe mi gitmiştir. Hayır! AKP hanesine YSK tarafından kaydedilmiş ve AKP bir milletvekilini bu yüzden kazanmıştır.
Bu, işin bir yanıdır.

CHP ‘nin iki, MHP ‘nin bir milletvekili partilerin liste başlarında yer alarak seçilmişler ve Silivri’de sanık olarak 3 yıldır, kaçmaları ya da kanıtları karartma ihtimaline karşı tedbir olarak tutukludurlar.Üç yılda deliller toplanamadığı için- akıl alacak iş değil- Balbayın- Haberal’ın tahliye talepleri reddedilmiş ve Yargı bir anlamda Ulusal iradeye müdahil ve karar mercii olarak katılmıştır.Bu demokrasi tarihinde bir ilktir. Partiler karışmış, siyaset gerginleşmiş ve adeta Yargı Milli İradenin düzenleyicisi rolünü oynamaktadır.
Dünyanın başka demokratik ülkelerinde neden böyle garip olaylar olmaz da bizde neden olur?

MUHALEFET İŞLEVİNİ YAPIYOR MU?


İktidar bu konunun yargının işi olduğunu söylemekte, hatta Sayın Başbakan: “Canım başka seçtirecek adam mı bulamadılar?”diyebilmiştir.Oysa kendisi de 2002 de bırakın milletvekili olmayı, muhtar bile seçilemeyecek durumdaydı.Bu durumu tarihe bırakalım Meclis toplanacak ve seçilmişler yemin edeceklerdir. BDP boykot kararı almıştır ve Meclise gelmemeye karar vermiştir. Arkasında İmralı ve Kandil olduğu bilindiğine göre; görünen manzara iki yanlı bir pazarlığın ürünü ayılabilir mi?. Kürt sorunu İmralı’yla iktidar arasında müzakere konusu yapılmaktadır. Yani Cumhuriyet tarihinde ilk kez Orta Doğu’nun en güçlü ordusuna sahip TSK dağdaki silahlı güç karşısında sanki pes etmiştir de, iş iktidarın eşkiyayla pazarlığına gelmiştir? Gazetelerde yer aldığına göre Sayın Erdoğan iki yıl önce TSK ‘ın başına sormuş: ”Bu işi siz çözebilir misiniz?”Demiştir ve olumlu yanıt Almış olmamalı ki; İmralı ve Kandil devredir ve isteklerini iktidarın acele yapabilmesi için muhalefetin desteğine gereksinmesi vardır. O nedenle iktidar kendisini işin dışında tutarken, muhalefetin boğazını sıkmakta, ana muhalefet “Milli irade saptırılıyor” diye bağırmakta, MHP ise alışık olduğumuz oyunu bir kez daha tazelemektedir. Ana Muhalefet kendi içinde sorunludur ve liderinin siyaset acemiliği, Aktif muhalefet görevini yapamamaktadır. MHP’de Bahçelinin damgasını taşıyan hareket ise, ne 2002 seçimlerine gitme ısrarından,ne de bir önceki seçimde, meydanlarda halka: ”Vurun bunlara Osmanlı tokadını. Ben bunları Yüce Divana göndereyim” der ve kürsülerden urgan atarak: “Al sana ip ,APO’yu asacaksan sen as” diye kükremekte. Partisinin en güçlü elemanlarını kasetlere kurban ederek, Mecliste dar Kadrosuyla, tek kalmanın huzuru içinde belirleyici olmak İstemesinden pek farklı mıdır? Bu durumdan kim kazançlı çıkacaktır? CHP ve MHP bu pısırık politikada devam ettikçe, kendilerini Demokrasiyi kurtaracak “ fedakarlar takımı” olarak gördüğü sürece Elbette AKP. Yani Tayyip Erdoğan Erdoğan. Muhalefet işlevini yapamıyorsa, suret-i haktan görünerek Sahnedeki oyun devam ediyorsa, Şah diyecek olan elbette yüzde 50 oya sırtını dayayan iktidarın başı Erdoğan ve onun gerisindeki Atlantik ötesi güçlerdir. Bu arada sadece demokrasi değil, 87 yıllık Cumhuriyet ve Devrimler elden çıkıyormuş, Üniter yapı yok olacakmış, vatanın bölünmesi, müzakere ediliyormuş! Medyanın tümü hem bu traji-komik oyunu izliyor hem de dansını başarıyla sürdürüyor ya. Kimin umurunda?


kurtulaltug@aydinlikgazete.com