Özgen Acar üzerine

Tarihi eser kaçakçılığı ve özellikle de Karun Hazinelerinin ülkemize getiriliş sürecindeki en etkin isim kimdir diye sorulduğunda; kuşku yok ki ilk akla gelen Özgen Acar olur. O, gazeteci olduğu kadar amatör ruhlu bir arkeolog, iyi bir araştırmacı, dahası her konuda bilgi ve birikime sahip olan, gerçek entelektüel olarak tanımlayacağımız ender insanlardan biriydi.

Onun gazetecilik yaşamındaki görevlerini saymak bile başlı başına geniş bir yer tutar. Arkeoloji ve özellikle de Anadolu’dan dünyanın dört bir yanına kaçırılmış tarihi eserlerin peşinde yaptığı ısrarlı ve etkin takip onu yalnızca ülkemizde değil, dünyada da bu konuda çalışmalar yapan önde gelen gazeteciler arasına sokmaya yetmiştir.

Özgen Acar’ın gazeteciliği gibi arkeoloji alanında da yaptıklarını sıralamak, inanın yine bu köşenin sınırlarını çok ama, çok aşar…

Özgen Abiyle yolumuz gerek gazetecilik gerekse arkeoloji ile ilgili çalışmalarda birçok kez kesişti. Birlikte uzun çalışmalarda bulunduk. Bunlardan biri Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde yeni bir gazetenin (Cumhuriyet 2’nin) çıkarılmasına ilişkin çalışmamızdı.

Cumhuriyet, iç çatışmalarından ötürü zor günler geçiriyordu. Bu çatışmalar sonucunda gazetenin üst yönetiminde bulunanlardan bir kısmı ayrılmış ya da ayrılmak zorunda kalmıştı. Gazete hızla tiraj kaybediyor, kaybedilen tirajı durdurmak için bir dizi tedbirler alınıp uygulamaya girişiliyor, ancak yine de düşüş önlenemiyordu.

Sonunda ikinci bir gazetenin çıkarılması söz konusu olmuş, bu alanda çalışmalara girişilmiş, ama istenilen sonuç alınmamıştı. O yıllar gazetenin genel yayın müdürü Özgen Abiydi…

Sonunda Orhan Erinç’in teklifi ile bu ikinci gazeteyi çıkarmak için benimle anlaşma yaptılar. Beraberimde getirdiğim küçük bir ekiple Cumhuriyet 2’nin çalışmalarına başladım. En büyük zorluk, çıkarılacak olan ikinci gazetenin ana gazeteden farklı olarak renkli fotoğraflara yer verecek olmasıydı.

Bu durum başta İlhan Selçuk olmak üzere birçok kişiyi tedirgin ediyordu. Siyah-beyaz gazeteye alışmış olan okur renkli fotoğrafa ne diyecekti? Yoksa Cumhuriyet de o dönem çok eleştirilen “boyalı gazeteler” den biri mi olacaktı?

İlhan Bey hemen hemen her gün odama gelip bu tedirginliğini dile getiriyor benden yeni çıkacak Cumhuriyet 2’nin okur üzerinde hem renkli hem de siyah-beyaz algısının yaratılmasını istiyordu. İyi ama nasıl olacaktı bu iş? Yıllar yılı hep siyah-beyaz çıkan saygın bir gazeteyi -ikinci gazete de olsa- renkli fotoğraflarla çıkarmak hem gazetenin doğmadan ölmesine neden olabilir, hem de hızla düşen tirajı daha da hızlandırabilirdi.

İşte bu sıralarda Özgen Abi imdadıma yetişti. Günlerce birlikte sabahlara dek çalıştık. Sonunda İlhan Bey’in istediğini yapmaya karar verdik. Cumhuriyet 2’nin ilk sayısı hem renkli hem de siyah-beyaz algısını yansıtacak şekilde olacaktı. Ertesi gün gazeteyi böyle çıkardık. Cumhuriyet 2’nin ilk sayfasının tam ortasında büyük bir balerinin resmini koyduk. Resim ne renkli ne de siyah beyazdı…

Yalnızca nostaljik çağrışımlara kapı açan “sepya” idi. Ertesi gün okurlardan gelen telefonlar susmadı. Okur rengin -sepya da olsa-Cumhuriyet’e çok yakıştığını belirtiyor, ayrıca renk konusunda niye geç kaldığımıza ilişkin sitemlerini dile getiriyordu. Cumhuriyet 2, hem okuru memnun etmiş hem de düşen tirajı durdurup bir miktar da yükselmesini sağlamıştı.

Cumhuriyet 2’nin çıkmasındaki en büyük desteğim ise Özgen Acar olmuş, adeta muhabir gibi çalışarak gazetenin oluşmasına çok büyük katkılarda bulunmuştu. İlhan (Selçuk) Bey’in çok sevdiği bu ikinci gazeteye tek eleştirisi ise Özgen Bey ile bana “iki arkeolog, gazeteyi arkeoloji dergisine çevirdiniz” diye takılmasıydı.

Özgen Bey ile yollarımız ikinci kez de senaryo danışmanı olduğum, Yusuf Kurçenli ile Tarık Akan’ın yaptığı “Karun Hazinesi-1997” ile “Noel Baba Hazinesi-1998” belgesellerinin çekiminde kesişti. Belgesellerin hem çekim öncesi Anadolu’daki araştırmalarında hem de çekim sürecinde aylar boyu birlikte olduk. Tarık Akan bu sözü edilen belgesellerde Karun hazinelerinin peşinde koşan gazeteci Özgen Acar’ı oynuyordu.

Belgesellerin galası Demirel’in isteği ile Çankaya’da Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde olmuştu… Bu da başka bir uzun hikâye….

Bazen birilerinin yitirilişi, sizin geçmiş zaman dilimindeki kurgunuzdan da bir şeyleri alıp götürüyor, zamanında paylaşılan bir şeylerin eksildiğini ve eksilen yerlerin hep boş kalacağı korkusunu veriyor. Tek teselli ise, gidilen yerin aslında çok da uzaklarda olmayışıdır.