Özgürlük!..
“Spina: ‘Beklemek kadar kötü bir şey yoktur’ diyor, gurbette de hep beklerler. Ama insan harekete geçmeli ve artık yeter, demeli; bugünden itibaren tamam!”
Nunzio: ‘Ya hürriyet yoksa’ diyor.
Spina: ‘Hürriyet armağan olarak alınan bir şey değildir ki’ cevabını veriyor; ‘İnsan, diktatörün memleketinde yaşar ve hür olur; diktatöre karşı mücadele, hür olmağa yeter, Kendi kafası ile düşünen her insan hürdür. Hak bildiği yolda mücadele eden her insan hürdür. Buna karşılık, dünyanın en hür ülkesinde yaşanılsa da eğer insan ruhça tembel, uşaklığa alışık, miskin ve gevşek olursa yine de hür olamaz; hiçbir zorbalık olmadığı halde yine de köle gibi yaşanılır. Hürriyeti kendine mal etmesini bilmeli!”
İgnazio Silone’nin 1946’da dilimize çevrilen Ekmek ve Şarap’ından (*) aldım yukarıdaki satırları.
Yüzyıllardır özgürlük kavramı tartışılır dünyada. Her ulus kendi özgürlük anlayışını bağımsızlığıyla eş tutar. Ancak bireyin özgürlüğü söz konusu olunca tutsaklığa karşı savaşan insanların İgnazio Silone gibi düşünmeleri kaçınılmaz.
“Kendi kafasıyla düşünen her insan özgürdür.”
En temel yaşamsal gereklerle donatılmadığında özgürlüğün içinin boş olduğu bilinir. Kahvede oturup okey oynamayı, arabasına atlayıp gezmeyi, dilediği biçimde giyinmeyi, örtünmeyi, soyunmayı özgürlük sanan toplumlarda gerçek özgürlük hiçbir zaman yaşanamaz.
Marks’ın sözü ünlüdür: “Özgürlük zorunlulukların bilincidir” derken sanırım yukarıda belirtilen, özgürlük sandığımız eylemlerin çok ötesinde bir değeri söylemektedir ünlü düşünür.
Söz gelimi eğitim hakkı özgürlüktür. İş, ekmek, güvenli bir toplumda sağlık, yaşamsal zorunluluklardır. Bunlar özgürlüktür.
İşi olmayan insanın, aşı pişmeyen işçinin, köylünün özgürlüğü yoktur. Çocuklara sağlanacak güvenli bir gelecek özgürlüktür. Tarlaların bilimin gereklerine göre işlenmesi, fabrikaların ülkenin gereksinmelerine göre çalıştırılması özgürlüktür. Düşüncelerini içinden geldiği gibi korkmadan, çekinmeden söylemek, yazmak özgürlüktür.
Bütün bunların temelinde yaşamın güvenle sürdürülmesini sağlayan ekonomik gönenç özgürlüğü vardır.
Kişilerin davranışlarının altında iki güdünün olduğu biliniyor: 1- Çıkarları; 2- Korkuları.
Bugün mecliste aynı davranış kalıpları içinde olan milletvekillerine baktığımızda çıkarlarının da, korkularının da baskın olduğunu görüyoruz. Buradan onların değerlerine ulaşabiliriz. Bu değerleri de kişilik kavramıyla bütün düşünmek gerekir.
Kişilik, ruh bilimde karakterle mizacın bileşimiyle ortaya çıkan insan yapısıdır.
Karakteri, sözlükler bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti, özellikleri, ırası biçiminde açıklıyor. Bireyin kendi kendine egemenliğini; kendiyle uyum içinde olmasını; düşünüşünde, eylemlerinde tutarlı, sağlam kalabilmesini sağlayan özelliklerin tümü karakteri oluşturuyor.
Mizaç kişinin huylarını, doğasını barındırır. Bunlar, kazanılmış olabileceği gibi genlerle de gelebilir. Değerler de karaktere, mizaca göre yere eder kişilerde.
Meclisteki oylamaya katılan, oy kullanan milletvekillerinin de değerleri var kuşkusuz.
Nedir bu değerler? Koltukları önemli değerdir. Öteki de o koltuklardan sağladıkları çıkarlardır.
Peki yurtsal değerler; bayrak, ülkü, özgürlük, demokrasi, insanlık, neden bu değerler arasında yoktur? Ya da kaçında vardır? Bunlar da çıkarlarının içinde olmamalı mıdır? Kendi çıkarlarını ulusal çıkarların içinde görmeyenler, ‘günün fırsatı’nı değerlendirmektedirler.
İnsanlığın binlerce yıldır verdiği özgürlük savaşımında, kendi benbenci duygularını aşamayanların ülkeyi yönetmek gibi bir görevleri olamaz.
Görevleri, kendi çevrelerini varsıllaştırıp toplumun geri kalanını güdülmesi, sağılması gereken koyun gibi görenlere bu ulusun vekili denemez.
Oylarını kullanırken özgür olamayanların topluma verecekleri hiçbir şey yoktur. Kendi akıllarıyla, kendi bilinçleriyle, hak bildikleri yolda yürümedikleri sürece özgür değildirler. Özgür olmayanların toplumu özgürleştirmek, diye bir amacı olamaz.
Ne diyor Ekmek ve Şarap’ın kahramanı Spina?
“Beklemek kadar kötü bir şey yoktur, gurbette de hep beklerler. Ama insan harekete geçmeli ve artık yeter, demeli; bugünden itibaren tamam!”
……
Hürriyet armağan olarak alınan bir şey değildir ki! İnsan, diktatörün memleketinde yaşar ve yine de hür olur; diktatöre karşı mücadele, hür olmağa yeter. Kendi kafası ile düşünen her insan hürdür. Hak bildiği yolda mücadele eden her insan hürdür. Buna karşılık, dünyanın en hür ülkesinde yaşanılsa da eğer insan ruhça tembel, uşaklığa alışık, miskin ve gevşek olursa yine de hür olamaz; hiçbir zorbalık olmadığı halde yine de köle gibi yaşanılır. Hürriyeti kendine mal etmesini bilmeli!”
---------
(*) Ekmek ve Şarap-İgnazio Silone, Türkçesi: Ahmet Hisarlı, Remzi Kitabevi, 2. Basım, 1968