Özkan Samioğlu, şarkıları gibi fotoğrafları da muhteşem

“Bu kalp seni unutur mu- Gönül” gibi şarkıların sahibi Özkan Samioğlu röportajını sunuyorum. Bir zarif insan... Şarkılarında da, fotoğraflarında da bir zarafet duygusu var. İnsanın yüreğini bulan şarkılar ve fotoğraflar. Şarkıları gibi, fotoğraflarının duygusu da hemen insanın yüreğini buluyor. Duygunun yanında, müthiş estetik görüşü var Samioğlu’nun. Sanat içinde, saklı o kalıcı çizgiler hemen kendini hissettiriyor. Fotoğrafın yaşayacağını, unutulmayacağını değerli olduğunu hemen hissediyorsunuz. O gizi aramış ve bulmuş. “Necla Hanım Teyze” çalışması her yönüyle muhteşem. İnsanı etkileyen fotoğrafları aynı adla albüm olmuş. Bir başka örnek küçük bulutun altında yatan kadın fotoğrafının gücü beni çok etkiledi. Yaşar Kemal’in gökyüzündeki küçük bulutları anlatmasını anımsadım o fotoğrafa bakarken. Sorularımı içtenlikle yanıtladı Samioğlu, işte sözleri:

  • Özkan Samioğlu, öğrencilik hayatınızı, okuduğunuz okulları çocukluğunuzun geçtiği mekanları anlatır mısınız? Nelere meraklıydınız?

Batı Trakya'nın Gümülcine şehrinde, 1951 yılında doğdum. Bilindiği üzere bu bölgedeki Türkler, mübadelede İstanbul'da bırakılan Rumlara karşılık göç ettirilmeyip, mütekabiliyet (karşılıklılık) esasına göre, kendi topraklarında bırakılmışlardı. İşin özü, bir balkan çocuğuyum. İlkokul ve lise eğitimimin 4. yılından sonra, aile kararı ile İstanbul'a göç ettik. Lise eğitimimin son iki yılını Pertevniyal Lisesi’nde tamamladım. İ.Ü. İşletme Fakültesi’nde de işletme eğitimi alıp, öğrenim hayatımı tamamlamış oldum.

Çocukluk yıllarım, 2. Dünya Savaşı sonrası dünyada esen toparlanma ve barış dönemine denk geldi. Bir çocuğun isteyeceği, arkadaşlık, oyun ve hayal gücünün zenginliği ile geçti. Ortaokul 1.sınıfta bir gitarım oldu. Dünyada sevgi, barış ve Beatles rüzgarlarının estiği bu yıllarda ben de müziğin büyüsüne kapıldım, hayal dünyamda sürüklendim durdum. O yıllarda Türk müzik hayatına güçlü katkısı olan "Altın Mikrofon Yarışması" da bizleri çok besledi. "Gümülcine Türk Gençler Birliği", muhakkak bahsetmem gereken bir kurum, kültür, sanat ve spor merkezimiz. O yıllarda donandığım pek çok şeyi bana sağlayan, benim için kutsal bir mekandır.

KUŞAKTAN KUŞAĞA İKİ ŞARKI

  • Müziğe ne zaman başladınız, beste yapmaya nasıl karar verdiniz? Dillerden düşmeyen “Bu kalp seni unutur mu” ve "Gönül" şarkısını ne zaman bestelediniz? O duygu yüreğinizde nasıl oluştu?

Çocukluk yıllarım bilinen, sevilen şarkıları çalıp söyleyerek geçti. Müzik hayatımı, ilk bestemi yaptığım yıl olarak başlatmak isterim. Çünkü akan yıllar içinde bir besteci olarak tanındım, anıldım. 1969 yılında okulda bir arkadaşımın ısrarla bana verdiği bir Aşık Veysel şiiri, kısa bir zaman sonra benim ilk bestem oldu... "Ben gidersem sazım sen kal dünyada" idi bu şiir. Youtube'da Sibel Sezal ve Fikret Kızılok’tan "Ben gidersem" adı ile dinleyebilirsiniz. Uzun yıllar, gençliğin etkisi ve yaptığım işin değerini pek anlamamış olsam gerek, üretmeye dönük geçmedi ta ki, günün birinde Aşık Veysel'in "Dostlar beni hatırlasın" şiir kitabı karşıma çıkana kadar. İlham kaynağım büyük usta (ışıklar içinde olsun) Aşık Veysel’dir. Kısa aralıkla o kitaptan pek çok şarkı yaptım. "Gönül" olsun, "Bu kalp seni unutur mu" olsun, hep o dönem (1985- 87 ) doğdu. Zaman içinde Kızılok ve Ortaçgil'le tanışmamız sonucu Sibel Sezal'ın seslendirdiği "Bu kalp seni unutur mu" albümü oluştu. Bu albümde Veysel'in şiirleri yerine F.Kızılok'un yazdığı sözler kullanıldı. 1990’lardan bu yana özellikle bu iki bestem pek çok şarkıcının albümlerinde yer almıştır. Kuşaktan kuşağa akan, özellikle bu iki şarkının değeri, yaratıcısı için her şeyin üzerindedir.

Zaman içinde şarkı bestelemek benim yaşam biçimim oldu. Şiir bestelemeyi çok sevdim, çok değerli buldum. Orhan Veli, Ümit Yaşar, Behçet Necatigil... şiirlerini zevkle bestelediğim şairlerimizdir. Sözlerini yazdığım şarkılarım da vardır.

FOTOĞRAF TUTKUSU

  • Fotoğrafa geç başladığınız için üzüldüğünüzü söylüyorsunuz, ancak çok güçlü iki albümünüz var “Necla Hanım Teyze” çok özel bir albüm, nasıl oluştu?

Fotoğraf, yıllar içinde hayatımda yavaş yavaş yer eden bir zevk, tutku değildir. Bir makinam yoktu, seyahatlerimizde bile çocukları hatıra olsun diye çekmek için emanet kameranın peşinde olurdum. 2008 yılının sonunda adı bilindik bir mağazanın camında gördüğüm kampanya afişi, beni ani bir kararla fotoğraf makinası sahibi yaptı. İFSAK'ta temel eğitim kursları, proje çalışmaları derken, pek çok fotoğrafçı, fotoğrafsever dostum oldu. Bu ortamın sağladığı şeyler, yani yeni yerler görüp tanıma, bilgi alışverişleri, dostluklar çok değerli idi. Fotoğraf düşünmeyi, bazen oluşanı bir refleks olarak dondurmayı, kurguladığım kareye ulaşmak için çaba sarf etmeyi çok sevdim, tatmin olduğum görüntülere ulaştığım zaman da çok mutlu oldum. Kısaca bu iş beni çok sardı. Zaman içinde de değerli bulduğum işlerin ortaya çıktığını gördükçe "ah keşke çok daha önceleri başlasaydım" diye hayıflanmaktan kendimi alıkoyamadım.

2009 yılı eğitim ile geçtikten sonra 2010 yılında ilk proje çalışmam olan "Bir İstanbul Hanımefendisi -Necla Hanım Teyze" camiada oldukça ses getirdi. 2011 başı ilk sergi Beyoğlu Belediyesi İstiklal cad. galerisinden başlamak üzere iki yıl içinde 8 galeride sergilendi. Bu arada siyah/ beyaz fotoğrafı tanımış, ondaki anlatım gücünü çok sevmiştim. Ve ilk kitabım çıktı kontraslı, grafik değerlerin güçlü olduğu siyah beyaz fotoğraflardan oluşan "Gölgenin Işığında" adlı kitap.. İkinci kitabım, bu çalışmanın kitabı muhakkak olmalı tavsiyeleri üzerine, "Bir İstanbul Hanımefendisi - Necla Hanım Teyze" oldu. Zaman içinde, İFSAK'ta gölge ışık temalı 5 dönem atölye çalışmalarını yönettim.

  • Üçüncü albümünüz “Kum üstü Yaşamlar”ı da çok beğendim. "Kum üstü Yaşamlar"ı neden çalıştınız?

Bu, memleketim Gümülcine sahillerinde çok uzun yıllardan beri, yazları süregelen özgün bir yaşam biçimini anlatan çalışmam idi. Çocukluğumdan beri bir parçası olduğum, çok yakın, samimi ve herkesin birbirini çok iyi tanıdığı sevgi dolu, güçlü izler bırakan bir deniz kenarı yaşantısı. Özel bir kağıda siyah beyaz olarak basılan bu kitabımın ve diğer iki kitabımın küratörü değerli Merih Akoğul'dur. Kitabın tanıtımını Nişantaşı Işık Galeri'de gerçekleştirdiğim bir sergi ile yaptım. Fotoğrafçıların çalışmalarını kalıcı hale getirip gelecek kuşaklara aktarabilmeleri ancak kitaba ulaşmakla mümkün olmaktadır. Bu sebeple bizlerde kotarılan çalışmaları kitaba dönüştürme isteği, hiçbir zaman bitmez.

MÜZİK VE FOTOĞRAF İYİKİ VAR

  • Bundan sonra neler yapacaksınız? Fotoğraf alanında neler yapacaksınız? Yeni besteler olacak mı?

İstanbul'u terk edip kilimi güneye serenlerden olduk biz de.. İki yıldır eşimle Datça'da yaşamaktayız. İstanbul bir fotoğrafçı için dipsiz kuyu... Datça'yı fotoğraflamakla geçiyor zaman. Artık fotoğrafsız olmuyor, olmasın zaten. Şarkıda geçtiği gibi "kanımda dolaşan bir mikropsun sen..." adeta. İlk hedef, pandemi belasından kurtulur kurtulmaz Datça sergisi ile birlikte, bir Datça kitabı. Yeni şarkılar, uygun zamanda ve yoğunluğa ulaşıldığında çıkıyor, doğuyor. Bu konuda zorluk üretmekten çok, üretilmişleri yapımcılar kanalı ile müzikseverlere ulaştırmakta. İnternet ortamı bilindik sistemi yerle bir etti. Müzik ve fotoğraf... Onlarla yaşadığım hayatı seviyorum. Birlikteliğimiz güçlü ve sevgiye dayalı... İyi ki varlar.