Özür dilerim!

Günlerdir yazdığım yazılarla sizi yanıltmışım.
Ufkumun, hayal gücümün, matematik bilgimin sınırlı olmasından dolayı yanlış bilgi vermişim.
O kadar üzgünüm ki, “Kalemi bırak, artık yazma” derseniz onu da yaparım.
Elime bir olta alıp küçük bir sahil köyünde balık tutarım.
Hepinizden...
Ama en çok da gelin hanım, damat bey ve ailelerinden özür dilerim.
***
Aklımca ince hesaplar yaptım.
Dünkü düğünde 20 milyon liralık takı takılacağını, hediye verileceğini...
Damatla gelinin buna ihtiyacı olmadığını...
Bu yüzden hepsinin satılarak elde edilecek gelirin son on ayda şehit düşen 400’den fazla askerimizin ve polisimizin yakınlarına bağışlanmasını önerdim.
Meğer koca bir cahilmişim ben!
Haşmetli ve yüce insanlara ne büyük saygısızlık etmişim.
Dün gördüm ki; “20 milyon lira” yani alt tarafı “7 milyon dolar”, gelinin ve damadın ailesi için büyük bir aşağılamaymış!
Sadece “Katar”dan gelen hediye, eminim bu miktardan fazladır...
Düşünsenize; takı takma töreninde öyle büyük bir izdiham yaşandı ki; hazırlanan platformun çökmemesi için davetliler uyarıldı.
İşte; ben bu gerçeği göremedim.
Takıların sandığımdan çok daha yüksek bir meblağa ulaşacağını akıl edemedim.
Şimdi anlıyorum ki düğün sahiplerinin “bağışta bulunmayı” akıllarına bile getirmemeleri, yerden göğe kadar hakları!
Hem “şehit” dediğiniz nedir ki; birkaç Mehmet, birkaç kelle!
***
İkinci vahim hatayı ise düğünün görünürde kamu kuruluşlarına, belediyelere ancak aslında bize, yani halka olan maliyeti konusunda verdiğim rakamda yapmışım!
Demiştim ki, “En az 5 milyon lira harcanacak. Bu da bize yıkılacak...”
Memur çocuğu olursan, hayatın boyunca da kaleminin ucuyla kazandığın üç kuruş paradan başka bir şey görmezsen; elbette ufkun dar olur!
Dünkü savurganlığı tarif etmek için, en az “iki haneli milyon”lardan söz etmek gerektiğini bilememişim.
***
Bu büyük hatalarımdan dolayı sizden...
Sizden de daha önemlisi bilmeyerek küçük düşürdüğüm, aşağıladığım yüce düğün sahiplerinden milyarlarca kez (hiç değilse bunu abartayım) özür dilerim!
Onlar büyük rakamların insanı...
Ve ben bunu bir kez daha unuttum!

YALANCININ!
Dünkü saray düğünü öncesinde canlı yayın yapan bazı yandaş kanalların muhabirleri sanki sözleşmişçesine aynı cümleyi kurdular:
“Son derece sade bir düğün... Davetiyeler sade, gelin arabası sade...”
Ulan alçaklar...
Otuz beş bin kişilik salonda, Hollywood filmlerini andıran inanılmaz abartılı bir sahnede milyonlarca lira devlet parası harcanarak yapılan düğüne “sade” demek için kimden talimat aldınız?

DÜĞÜN VE CENAZE!
Dünkü düğünde damadın şahitlerinden biri de Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’dı...
Cumhurbaşkanı’yla ve Başbakan’la bir örnek giyinip “Laiklik anayasada olmamalı” diyen Meclis Başkanı’nın yanında saf tuttu...
Oysa aynı saatlerde, bir gün önce şehit düşen sekiz askerimizin cenazeleri kaldırılıyordu.
“Mehmetçiğin babası” olmak yerine “otorite”nin boyun eğicisi olmayı seçen Genelkurmay Başkanı’nı kınıyorum.
Onun dünkü yeri düğün değil, cenaze olmalıydı!

GÜNÜN SORUSU
İstanbullular bilir: Kurallara saygılı vatandaşlar, duran trafikte emniyet şeridine giren sürücülere kısaca “ayı” der... Sümeyye Erdoğan ‘ın Halkalı’da yapılacak düğünü, trafiği kilitleyince; fotoğrafta da görüldüğü gibi bazı protokol araçları bırakın emniyet şeridini kullanmayı; çimli, çiçekli refüjün üzerinden geçerek ters yöne girdi... Sorum size:
Bu görgüsüz, saygısız, küstah makam sahiplerine “porotokol ayısı” desek, gerçek ayılara haksızlık etmiş olur muyuz?

Gel de sabret...
Bir süre önce “6 yaşındaki çocukla evlenilebilir” diye fetva veren Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, geçen Perşembe akşamı “Bu Zamanda Sabır” isimli bir konferans vermek için Sinop’a gitmiş... Ancak bu konferans, Sinoplu yurttaşların protestosu nedeniyle gerçekleşmemiş...
Genç meslektaşım Mete Çağdaş’ın dün Odatv’de yayınlanan haberinden öğrendik ki Nurettin Yıldız’ın tüm masrafları Gençlik ve Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün emriyle Kastamonu İl Gençlik Müdürlüğü tarafından üstlenilmiş...
Devlet kurumlarının ve üniversitelerin kapıları “Atatürkçü Düşünce Sistemi”ni anlatan konuşmacılara kapatılıyor; bu tür toplantılara izin verilmiyor ancak “6 yaşında çocukla evlenilebilir” diyen azmışa devlet, bizim ödediğimiz vergilerle “sponsor” oluyor!
O paradan benim payıma düşen kaç kuruştur bilmiyorum ama...
Nurettin Yıldız denilen o adama da...
Bizim paramızla halkı yobazlaştırmaya kalkışan devlet yöneticilerine de bir kuruşunu bile helal etmiyorum.
Bu konferansa izin vermeyen ve “Gerici kalkışma karşısında ne yapabiliriz?” diye kıvranıp duran herkese adeta “ders” veren çağdaş Sinopluları yürekten kutluyorum.
***
Ancak ne yalan söyleyeyim; o sözde konferansın ismini çok beğendim.
“Bu zamanda sabır”, gerçekten zor şey...
İnsanın çıldırması işten bile değil!

GÜNÜN İSYANI
Önceki gün Çukurca’da şehit düşen Astsubay Üstçavuş Mekan Şahin dün Kocatepe Camii’nde son yolculuğuna uğurlandı. Şehidin acılı halası cenaze töreninde, “Vatan için değil, şehzade Bilal için şehit oldu” diye bağırdı. Acısına saygım sonsuz ama isyanım bu acılı halaya:
Hangi şehzade dünyaya kazık çaktı? ‘Bilaller’ gider ama bu topraklar ilelebet bizim olarak kalacaktır. Yeğeniniz de tüm kahramanlarımız gibi bu halk ve bu topraklar için öldü. Eğer ille de “Hayır, Bilal için öldü” diyorsanız, neden isyan etmek için ölene kadar beklediniz de yeğeninizin “Şehzadenin Askeri” olmasını engellemediniz? Şimdiki isyanınızın sadece PKK’lı alçakların ekmeğine yağ sürdüğünün farkında değil misiniz?