Özür mevsimi

Mevsimsel olarak ve her sene özellikle kış aylarında Türkiye’de bir “özür” dileme furyası başlar. Zira kış ayları 24 Nisan’ın öncesidir.

Yani sözde “Ermeni Soykırımının” öncesi.

Son yılların kış aylarına bir bakın, yoğun bir şekilde Türkiye tarihi ile yüzleşsin diye feryatlar başlar.

Elbette yüzleşelim ama bütün arşivler açılsın, bir bilim kurulu bunu araştırsın derseniz cevap hemen hazırdır.

“O resmi tarih olur.”

Resmi olmayan tarihe nasıl ulaşacağız derseniz cevap hazırdır.

Size “dedikoduları tarih” diye anlatırlar ya da bilimsel bir özelliği olmayan hep birilerinin anlattığı, hikâyelerin temel alındığı kitapları önerirler.

Bir de bunların en büyük özelliği, olayları hep kendilerinin istediği tarihten başlatmalarıdır.

Sözde Ermeni Soykırımını mı konuşacağız?

Tartışmanın başlangıç tarihi 1915.

1915 öncesini araştırmazsak, tartışmazsak 1915’te nelerin olduğunu hiç anlayamayız.

Taşnak örgütünü konuşmayalım mı? 1894’te Diyarbakır Sason’daki silahlı ayaklanmayı konuşmayalım mı? 1915’ten yirmi yıl önce, 1896’da İstanbul’daki Osmanlı Bankası’na saldırıyı tartışmayalım mı? Bu olay olduğu zaman tehcir yok, herhangi bir olay yok. Ama PKK benzeri Taşnak örgütünün saldırıları var. 1909’da Adana olayları var.

Birinci Dünya Harbi başladıktan sonra Osmanlı ordusunun cephane ve gıda depolarına saldırılar var.

Devletin resmen tespit ettiği 530 bin Türk öldürülmüş.

Bunları tartışmayalım, sadece 1915’i tartışalım.

TÜRKLER KÖTÜ ONLAR PİRÜPAK

27 Ekim 1993’te Ermeniler Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde 7 vilayeti işgal etti. Katliamlar yaptı.

Cevap hazır: Onları karıştırma.

Ermeni ASALA örgütü tarafından öldürülen diplomatlarımızı ağızlarına bile almazlar/alamazlar.

“Dersim’den özür” dileyelim, tarihle yüzleşelim. Elinizde olan bütün arşivleri açın; Alman, Rus, Fransız, Amerikan arşivlerine de girelim.

Hadi yüzleşelim.

Onların ülkesinin güvenliği önemli ama benim ülkemin güvenliği önemli değil.

Fransız, onların kabul ettiği rakamla 850 bin Cezayirliyi, deniz aşırı  Cezayir’de “Fransa’nın güvenliği” adına katledecek, bunu ağzına bile almayacaksın, Amerikalı 100 binlerce Japon’u toplama kamplarında tutacak, ona söz yok.  

Ama Türkiye’ye geldi mi, özür dile.

Konu Kıbrıs olur. Tarihin başlangıç noktası 1974 Kıbrıs Barış Harekatı.

İşgalcisiniz, terk edin adayı.

1963-64 sürecinde 103 Türk köyü EOKA’cılar tarafından tamamen yakıldı. 25 bin Türk evlerini terk etmek zorunda kaldı. Lord Wills’ın Kıbrıs’ta olan biteni, Rumların yaptığı soykırım olarak nitelemesi önemli değil.

Anne çocuklarıyla banyo küvetinde katledildi, onlar önemli değil. Biz Türkler kötüyüz, diğerlerinin hepsi pirüpak.

Benim insanımın hakkı,  dediğin zaman, sen ırkçı faşistsin. Onlar etnik köken milliyetçiliği  yaparsa  demokrat, ben ülkemin yarlarını savunursam ırkçı, gerici, faşist.

‘O BAŞKA’NIN ANLAMI

Bunların sevdiği aydın tipi hangileridir biliyor musunuz?

Her şart ve ortamda, onları hiç sorgulamadan,  Türkiye’nin izlediği politikaları “pislik”, “soykırım olarak” niteleyen bir avuç zavallıdır. Bir Fransız’a  Cezayir’de yaptıklarını söyleyin, hemen “O başka” der.

Ruanda’da soykırımın ortağı oldunuz deyin cevap hazır: O başka.

İngiliz’e Hindistan’da, Uzak Doğu’da yaptıklarını anımsatın, cevap aynı: O başka.

Hollandalı’ya Endenozya’da yaptıklarını anımsatın, cevap yine o tılsımlı sözcükler: O başka.

Aslında “O başka” cevabının arkasında yatan, “Size Sevr’de diz çöktüremedik, işte içinizdeki aydın geçinen  zavallıları  da kullanarak öcümüzü böyle alacağız, o gün alamadığımızı bugün bu yolla alacağız”dır.

Yine aynı mevsimdeyiz, farkındaysanız şu 14 Aralık operasyonu yapıldı da gündem değişti, “Dersim’den özür” diletmek kampanyası bir miktar tavsadı ama bu böyle gitmeyecek, kısa bir süre sonra bu kez de Ermeni diyasporasının isteği ve içerideki tetikçileri vasıtasıyla “Sözde Ermeni Soykırımından” özür dileyin demeye başlayacaklar.

Etnik çıkarlarınız için tarihte yaşanmış acı olayları kaşımayın, tarihten husumet çıkartmayın. Bin yıldır bir arada yaşayan bu insanların arasına düşmanlık sokmaya çalışmayın, altında kalırsınız.