Paris’te son tango

Tokyo’daki Olimpiyatlardan önce yazmıştım, Alain Resnais’nin unutulmaz filmi Hiroşima Sevgilim’i. Filmin konusu, İkinci Dünya Savaşı’nın iki yaralısının sevgiyi paylaşması idi. Bir tarafta Fransa’da Revers’te bir Alman sevgilisi olduğu için ailesi tarafından hapsedilmiş bir Fransız kadın, diğer tarafta ailesi Hiroşima’ya atılan atom bombası ile katledilmiş bir Japon. Arka arkaya iki Olimpiyat, biri Tokyo’da diğeri Paris’te idi.

Açılışlarında İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı acılardan ders çıkaracağımız öğeler olacağını hayal ettim. Ne Tokyo’da ABD’nin atom bombası cinayetlerinden bahsedildi ne de Paris’te Avrupa’nın ortasında yaşanan acılardan. Paris, geçmişini onurlandırabileceği bir fırsatı kapitalizmin dünyaya dayattığı kokuşmuş bir kültürün propagandasına çevirerek elinden kaçırdı.

Paris 2024’ün açılışının içeriğine Fransızların karar verdiğini sanmıyorum. Oyunların sponsorları çokuluslu şirketlerin hayalinde ulusuna, cinsiyetine, geçmişine yabancılaşmış insanlar var. Kapitalizm ve onun saldırı aracı emperyalizm, sömürüsünü genişletebilmek için engel gördüğü tüm değerleri yok etmeye çalışıyor. Parayı veren kokuşmuşluğu yaratıyor.

DEVRİMİNE İHANET EDEN PARİS

Fransız Devrimi’nin Fransız Bayrağı’na da renklerini veren üç ilkesi vardır. Paris 2024 Açılışında bu ilkelere bölümler ayrılmıştı. İlk ilke, özgürlüktür. Özgürlük isimli bölüm Fransız Devrimi ile özdeşleşen Eugene Delacroix’nın Halka Yol Gösteren Özgürlük isimli tablosu ile başladı.

Açılışta, Kemalist Devrimi de etkileyen Fransız Devrimi’ni keyifle izleyeceğimizi sandım. Meğer Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin özgürlükten anladığı seksmiş. Montesquieu’nün, Voltaire’in, Rousseau’nun fikirleri Fransızlar erkek erkeğe sevişsin diyeymiş. Meğer Fransız Devrimi’ni yapmak ve Paris Komünü’nü kurmak için ölenlerin amacı grup seks yapabilmekmiş. Bir millet geçmişine ve değerlerine anca bu kadar büyük ihanet içinde bulunabilir.

EŞCİNSELLİĞİN YOK ETTİĞİ KÜLTÜR

Paris’in sokakları Fransızca unutulmaz şarkıların sözlerinde anılır. Joe Dassin bir şarkısında bisikletiyle Paris sokaklarını gezer diğer şarkısında Champs-Elysees’de gece ya da gündüz veya yağmurda ya da güneşte her şeyi bulabileceğinizi söyler. Açılış’ta bulabildiğimiz LGBTi+ propagandasından başka bir şey değildi. Bu propagandanın içinde çocukların kullanılmasa da emperyalizmin iğrençliğinde sınır tanımadığının göstergesiydi.

Cezayir kökenli diye birini çıkardılar, kimsenin tanımadığı. İllaki Cezayir kökenli birine yer vereceksiniz; bu kişi, Fransız müziğini doğu ezgileriyle zenginleştiren ve “Sen Paris, beni kollarına aldın” diyerek Paris’in cadde ve meydanlarına şükranını şarkısında anlatan Enrico Massias olamaz mıydı? Geçtiğimiz ay ölen Françoise Hardy, geçtiğimiz yıllarda ölen France Gall bu açılışta anılmayı; LGBTi+ propagandasından ve kapitalizmin tüketim politikasının sonucunun ürünü garip bir DJ’in seçtiği basitliklerden çok daha fazla hakketmiyor muydu?

Bir tarafta Gilbert Becaud, Yves Montand, Edith Piaf, Charles Aznavour, Jean Ferrat, Jonny Hallyday ve daha nicesinin dünyayı etkileyen müziği diğer tarafta sakallı kadınlar cinsel organı kilodunun dışına çıkmış transseksüeller! Dalida’dan George Moustaki’ye, Yılmaz Güney’den Fernando Solanes’e Paris’te eser veren birçok sanatçının hakkettiği açılış bu rezalet miydi?

“Moda denince Paris akla gelir” dedi spiker. Paris’in bu unvanı kazanmasına neden olan matematik ile sanatı birleştiren Yves Saint Laurent’ın çizdikleri ile açılışın kırmızı halısını kirleten LGBTi zevksizliklerinin en ufak bir yakınlığı var mıydı? Attila İlhan’ın şiirlerinden tanıdığımız Raspail Bulvarı, Orfevre Rıhtımı, Luxembourg Bulvarı, Maubeuge Sokağı, Belleville, Barbes Metrosu, Boulevard Sebastopol buralar mı, gerçekten?

Nazım Hikmet’in “Henüz vakit varken, gülüm, Paris yanıp yıkılmadan, henüz vakit varken, gülüm, yüreğim dalındayken henüz, ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri, Volter Rıhtımı'nda dayayıp seni duvara öpmeliyim ağzından, sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a çiçeğini seyretmeliyiz onun, birden bana sarılmalısın, gülüm, korkudan, hayretten, sevinçten ve de sessiz sessiz ağlamalısın, yıldızlar da çiselemeli incecikten bir yağmurla karışarak” dediği Paris bu mu?

KAPİTALİZM GÜZELLİKLERİ KİRLETİYOR

Kapitalizm ve onun saldırı aracı emperyalizm güzel olan ne varsa kirletiyor. Devrimi, aileyi, sevgiyi, sanatı, özgürlüğü hatta eşitliği. Eski bir MFO şarkısında Newyork’ta sevmenin artık bir iş olduğunun söylenmesi gibi.

Her Olimpiyat açılışına yerleştirilir oldu, John Lennon’un “Imagine”ı. Neyi hayal ediyoruz; dinlerin olmadığı ve ülkelerin olmadığı bir dünyayı. Sanmayın bu dünyada Marx’ın hayal ettiği gibi ortak değeri ortak harcayacağımızı. Ülkelerin olmadığı dünyada kapitalizm malını daha ucuza satacak.
Dinlerin olmadığı dünyada emperyalizmin dayattığı inanç sistemine herkes inanacak. Onlar kazanacak, biz değerlerimizi harcayacağız, yok edeceğiz.

MUASIR MEDENİYET GRUP SEKSLE OLMAZ

Bir tarafta 50.000 yıllık kültürlerle gelişmiş Doğu Medeniyeti, diğer tarafta 500 yıllık geçmişine sahip çıkamayan Batı kokuşmuşluğu. Paris 2024 Açılışında cinsiyetinden, ülkenden, inançlarından, kültüründen vazgeçmen için bir çağrı izledik.

Tüketen hayatın bir parçası olmaya çağrı vardı, açılışta. Diğer tarafta da üreten bir hayata çağrı var; Doğu medeniyetlerinin çağrısı. Montgolfier kardeşlerin balonunu tüketim toplumu uçuramaz. 2024 Paris Olimpiyatı’nın açılışı tekrar gösterdi; muasır medeniyetlerin üstü olsa olsa Doğu’nun 50.000 bin yıllık kültür zenginliğidir, yoksa Paris Olimpiyatları’nın açılışında kameramanın alınmadığı odadaki üçlü seks partisi değil!