Parola: Vatan, İşareti: Namus

‘Parola:Vatan, İşareti: Namus”, Attila İlhan’a göre milliciliğin tanımıdır ve bu tanımın kaynağı, “Kurtuluş Savaşımızın İzmiri”dir.

KARŞI DEVRİMİN TÜRKİYE PROGRAMI

Bugün karşı devrim, İttihat ve Terakki ile Hürriyet Devrimine karşı İstibdat ve Abdülhamid’in; Kurtuluş Savaşı ile Mustafa Kemal’e karşı manda ve Vahdettin’in; millet ile Cumhuriyet Devrimine karşı ümmet ve Osmanlıcılığın safında yer alıyor. Milli devletin karşısına, emperyalizmin yönettiği ve feodalizme özgü etnik ve dinsel temelde parçalanmışlık çıkarılmak isteniyor.

İttihat ve Terakki’ye saldırarak Türk Devrimini lekelemek; Kurtuluş Savaşını önemsizleştirerek Mustafa Kemal’i gölgelemek; emperyalizmin kışkırttığı feodal ayaklanmalara sahip çıkarak Cumhuriyet Devriminin milletleşme sürecini yadsımak; bütün bunların sonucunda da milli devlete karşı Osmanlıcılığı hortlatmaya çalışmak, karşı devrimin Türkiye Programını oluşturmaktadır.

DÜN İLE BUGÜN 

Eğer aradan yaklaşık yüz yıl geçmiş olmasına karşın, ülkemizdeki örgüt ve bireylerin safını bu karşıtlıklar içindeki konumları belirlemeye devam ediyorsa, o zaman çağın özü değişmemiş demektir. Demek ki insanlığın ilerlemesini belirleyen temel çelişmeler hâlâ aynıdır. 20. yüzyılın başında hürriyet ile istibdat, bağımsızlık ile manda, cumhuriyet ile saltanat arasında yansız kalmak olanaksızdı. Bugün de ülkemizde devrim ile karşı devrim  arasında herhangi bir  “tampon bölge” kalmamıştır. O zaman ayağı Türkiye toprağına basan hiç kimsenin “vatan” parolasına “namus” işaretiyle yanıt vermekten başka seçeneği yoktur.

Bir yüzyıl öncesiyle bugün arasındaki temel fark, o zaman henüz verilmiş bir Kurtuluş Savaşımızın olmamasıydı. 15 yıl gibi kısa bir sürede bir milletin yalnızca çehresini değil, aklını ve yüreğini de köklü bir bir dönüşüme uğratmış olan Cumhuriyet Devrimimiz henüz gerçekleşmemişti. Dünyanın ezici çoğunluğunun gözünde, yedi düvel dışında insanlığın geleceğini belirleyebilecek herhangi bir güç yoktu.

GÜNÜMÜZ İÇİN KURTULUŞ SAVAŞI DERSLERİ

Bugün bazıları, Kurtuluş Savaşında verilen kayıpların Dünya Savaşında verilen toplam kaybın yanında çok küçük olmasını, bu savaşın, sonucuna emperyalizmin çok da önem atfetmediği bir “Türk-Yunan Savaşı”ndan ibaret olduğunun “kanıtı” olarak ileri sürüyorlar. Böylelikle Kurtuluş Savaşını ve onu izleyen devrimleri değersizleştirebileceklerini sanıyorlar.   Aslında Mustafa Kemal önderliğindeki milli kuvvetler, gerek Kurtuluş Savaşında, gerekse zafer sonrası Lozan görüşmelerinde, savaş yorgunu İtilaf Devletlerinin Şark Cephesindeki savaşı doğrudan kendi kuvvetleriyle sürdürmeye mecallerinin kalmadığını saptamışlardı. Bu belirlemenin, zafere ulaşılmasına katkıda bulunan yaşamsal önemde bir siyasal öngörü olduğuna kuşku yoktur.

Bugün bizim ardımızda Kurtuluş Savaşımızın ve Atatürk Devriminin birikimi var. Başında ABD’nin bulunduğu emperyalist sistem, askeri başarısızlıkları, küresel iktisadi bunalım ve yükselen Avrasya’nın emperyalizmin alanını kısıtlaması sonucu, ülkemizde, bölgemizde ve dünyada artık olaylara istediği gibi yön veremez duruma gelmiştir. Onun için Mustafa Kemal’in olgulardan hareketle zafere güvenen keskin öngörüsüne bugün her zamankinden çok gereksinimimiz var. Atılacak adım, Türkiye’nin bütün namus birikiminin “Vatan”da birleşmesidir. Onun için parolamız VATAN, işareti NAMUS’tur.