'Parti kapatmak çözüm değil' safsatası

Parti kapatmanın çözüm olmadığı yargısı, siyaset dünyamıza yakın zamanlarda damga vuran klişelerden biri. Darbe dönemleri bir tarafa bırakılırsa, parti kapatma olgusu esas olarak PKK işbirlikçisi bölücü partiler için gündeme gelen bir tedbirdi. Bu partilerin farklı adlar altında kurulmaya devam etseler bile kapatılmaları, kamuoyunda rejimin demokratikliği ile ilgili bir mesele olarak görülmüyordu.

Parti kapatmanın bir çözüm olmadığı, bu nedenle partileri kapatmamak ya da neredeyse kapatılamaz hale getirecek yasal düzenlemelerle korumak gerektiği düşüncesi, esas olarak AK Parti’nin 2007 yılında kapatma davasından para cezası ile kurtulması sonrasında gündeme getirildi. Bu dava, parti kapatma meselesinin siyasi elitler ve kamuoyu nezdinde farklı bir ideolojik çerçeve içinden algılanmasına giden yolu açtı. Kapatılan ve yeniden kurulan etnik bölücü partilerin kapatmakla tasfiye edilememiş oldukları gerçeği ile Refah Partisi’nin kapatılmasının AK Parti’nin iktidarına giden yolu açtığı yanılsaması birleştirildi. Böylece parti kapatmanın kategorik olarak antidemokratik olduğu, hiçbir sorunu çözmediği türünden yargılar yaygın kabul görmeye başladı. Sonuç, parti kapatmayı neredeyse imkânsız hale getiren yasal düzenlemelerin yapılması oldu.

Bugüne kadar PKK ile bağlantılarını açık seçik ortaya koydukları halde TBMM’deki partilerin ve kamuoyunun bir kısmının HDP’nin kapatılması konusundaki süre gelen kararsızlığında, başka faktörlerin yanı sıra biraz da bu çözümsüzlük klişesinin de etkisi görülüyor.

Oysa parti kapatmak bir çözüm değil, çözümün başlangıç adımıdır. Çözüme giden yol, anayasal ilkeleri çiğneyen partinin kapatılması ile bitmez, başlar!

Gayrimeşru bir partinin kapatılması, kapsamı suç olan eylemlerin açık kanalları kullanarak kitle tabanını genişletmesini engellemek için bir başlangıç tedbiridir. Bugün Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenlik yönündeki her refleksinde HPD hiç şaşmaksızın ABD çıkarları çizgisinde tavır belirlemektedir. Bu partinin kapatılması, Türkiye’nin Atlantik sistemi ile girdiği varlık-yokluk çatışmasında, ABD’nin elinden FETÖ’nün ardından bir operasyon aygıtının daha alınması demektir. “Parti kapatmak çözüm değil” klişesi ya da “altı milyon seçmene PKK’lı diyemezsiniz” demagojisi altında maskelenen tavır, nihayetinde Türkiye’nin emperyalizmle çatışmasında tutulan mevziyi göstermektedir.

Şurası bir gerçek: anayasal açıdan kapatılması gerekli olan bir parti, eğer anlamlı miktarda oy alıyorsa, partiyi kapatsanız bile yeniden kurulur. Bu açıdan bakıldığında, geçmiş dönemlerde Türkiye’de etnik milliyetçilik temelinde faaliyet yürüten ve PKK ile işbirliği kuran partilerin kapatılması, milli bütünleşme sürecinin başlangıç adımı olmalıydı. Yani tedbir olarak partilerin kapatılmasının ardından etnik bölücülüğün toplumsal köklerini ortadan kaldıracak ekonomik, ideolojik, siyasal ve toplumsal boyutları olan adımlar atılmalıydı. Oysa sistem partileri, sorunun çözümü için devreye kapsamlı programları sokabilme yeteneğine sahip olmadıkları için, sadece hukuki tedbirlerle yetindiler. Bir süre sonra kapatılan partiler başka adlar altında yeniden ve yeniden kurulunca da teslimiyete varan tavırlar sergilemeye başladılar.

Bugün emperyalizmin küreselleşme saldırısı karşısında milli devleti, milli birliği sağlam tutma ve Cumhuriyeti koruma iradesindeki zayıflamalar elbette kendisini teslimiyetçilik olarak sunmuyor. Aksine parti kapatma çözümsüzlüğü karşısında demokrasiden yana olma, fikir özgürlüğü ve seçmen iradesine saygı söylemleri üzerinden hareket ediyor. Ancak geçmişte parti kapatmaların arkasının getirilemediği gerçeği ile bugün anayasal ilkelere açık karşıtlık içindeki bir partinin kapatılmasının gerekli bir tedbir olduğu gerçeği karşı karşıya konulamaz. Geçmişte sadece hukuki tedbirlerle yetinildi ve bu da sorunu kökten çözmedi diye, hukuki tedbirden de vazgeçmeye kalkmak kabul edilemez. Bütün aklı başında rejimlerde bir terör örgütünün yasal uzantısı olarak faaliyet yürüten parti kapatılır. Bin kere daha kurulursa, bin kere daha kapatılır!

Ta ki, sorunu sosyo-ekonomik, siyasal ve ideolojik kökenleri ile birlikte ele alan bir hükümet kuruluncaya kadar. Türkiye henüz o hükümeti bulamamıştır, o başka.