Parti programlarında NATO ve AB

ABD’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki baskısı, 21. yüzyılda başat güç olma iddiasını sürdürebilmesi için bu bölgeleri elinde tutması ihtiyacından doğuyor ABD’nin kendi küresel güvenliği uğruna yaptığı işler, Türkiye’nin milli güvenliğiyle çelişiyor. Çelişme maddi bir temele oturduğu için nesneldir ve bir süre sonra Türkiye’deki siyasal aktörlerinin bilinçlerine de yansıyacak sonuçlar üretecektir.

Bu sonuçların en başında, Türkiye’deki partilerin ABD’nin liderliğindeki küresel emperyalist sistemin neresinde duracağımıza karar vermek geliyor. Vatan Partisi, NATO’dan çıkma, AB aday üyeliğinden çekilme ve Avrasya İşbirliği Örgütü’ne katılma iradesini programında ilan etmiş olan tek parti olarak siyasal güçler dağılımında bir kutup oluşturuyor. Ancak diğer partilerin çoğu, ABD’nin küresel liderliğini programlarındaki NATO ve AB savunusu üzerinden kabul etmeyi sürdürüyorlar.

Programların önemi, partilerin zihin haritalarını gösteren ve kolektif bilinçlerini yansıtan belgeler olmasından gelir. Türkiye’de siyasetin program temelinde yapılmadığını ve ciddiye alınmaması gerektiğini söyleyenler çıkacaktır. Siyaset dünyamızda kuramsal analizlere pek yer olmaması, aydınlarla ilişki kurulmaması ve siyasal parti kurmaylarının entelektüel sığlığı bir vakadır. Ancak bu durum, partilerin ideolojik örgütler olduğu gerçeğini değiştirmez. Partiler topluma taahhütlerde bulunmak, neyi nasıl yapacaklarını açıklamak ve siyasi iradelerini beyan etmek zorundadırlar. Programlar o iradenin yansıması olarak partilerin sahip oldukları zihin haritalarını gösterirler. Programınızı laf olsun diye yazmış olsanız bile, bu sizin siyasal faaliyeti nasıl gördüğünüze ilişkin bir veri sağlar. Yani özetle, programınız hafifse, bu sizin hafif olmanızdandır. Bu açıdan belli başlı partilerin programları incelendiğinde şu vurgular dikkat çekiyor:

AK Parti, Türkiye’nin milli güvenliğinin ABD’ninki ile çeliştiği koşullarda iktidar olmasına rağmen, programında NATO’yu savunmayı sürdürüyor. Programa göre Türkiye NATO’da kalmaya devam etmeli ve üstelik Avrupa savunma stratejisi çerçevesinde oluşturulan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kavramı (AGSK) içine de girmelidir. AB konusunda ise taahhütleri oyalanmaksızın yerine getirme sözü veriyor.

CHP programında NATO’nun uluslararası alanda güvenlik ve istikrarın sağlanmasına daha büyük katkıda bulunması gerektiği belirtiliyor. CHP, NATO örgütüyle ilişkilerimizin güçlendirilerek devam ettireceğini, NATO’nun caydırıcı bir güç olarak, barış ve istikrarın sürdürülmesine yönelik görevini etkin olarak yerine getirmesine taraftar olduğunu belirtiyor. AB’ye tam üyelik hedefinin ise, Atatürk devriminin doğal uzantısı olduğunu iddia ederek, kendi AB’ciliğini Atatürk’e malediyor.

MHP programında, uluslararası ilişki ve ittifaklara herhangi bir önyargı ile yaklaşmadığını belirterek milli kültür, toprak bütünlüğü ve üniter devlet hassasiyetini vurguluyor. AB’ye tam üyeliği savunuyor. Programda dışa açık ve rekabetçi bir yapı içerisinde dünya ekonomisi ile bütünleşme hedefi ilan ediliyor. MHP programı batıcı karakterini bazı milliyetçi hassasiyetlere işaret ederek orta yolcu bir hattan inşa ediyor.

İyi Parti programı, ülkemizin Batı güvenlik sistemine entegre olduğunu, NATO’nun ortak savunma ihtiyacımızı karşıladığını, Türkiye’nin NATO şemsiyesinde olması milli politikalar ve stratejiler uygulamasına engel olmadığını savunmaktadır. İyi Parti’ye göre, hem NATO üyesi kalmak hem de başka ülkelerle milli çıkar ve güvenliğimize uygun iş birlikleri yapmak mümkündür.

Saadet Partisi NATO’nun haksız saldırılar için kullanılmasına itiraz ediyor ve yeni bir savunma paktına ihtiyaç olduğunu belirtiyor. ABD’yi BOP’tan vazgeçmeye çağırıyor. AB üyeliğine karşı çıkıyor. Gerekçe olarak ekonomi-politik bir itiraz yerine batı kültür ve medeniyetine teslimiyetin zararı temelinde kültüralist bir argüman üretiyor.

Partilerin büyük kısmının programlarında ABD’nin liderlik ettiği kurumların disiplini içinde hareket etmeyi savunmaları, özünde küresel sistemin zihin haritası içinde kaldıkları anlamına geliyor. Oysa ABD liderliğini ve kurumlarının savunusunun, Türkiye’nin milli çıkarlarının reddi ile aynı anlama geldiği, günümüzde giderek daha geniş kitleler tarafından idrak edilmeye başlandı. Bu olgu, ne yazık ki partilerin programlarına henüz yansımış değil. ABD karşısında milli tavır alan bazı partiler, programlarında henüz, bugünün somut gerçeklerini değil, dünün aşılmış olan bakış açılarını yansıtıyorlar. Bu durum onların yaptıkları ile yapmayı hedefledikleri arasında bir makas açıklığının oluştuğuna işaret ediyor. Şu durumda yapılması gereken, maddi gerçeği aşılmış olan programlara uydurmak olamayacağına göre, programların gerçeğe uygun hale getirilmesi olmalıdır.