Partilere Hazine yardımı

Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak Anayasa güvencesindedir. Siyasi parti üyeliği belirli bir dünya görüşünün gönül bağıyla “seçiminden” ibarettir.

Hayatın olağan akışı siyasi partinin finansmanının üyelerce yapılmasını gerektirir.

Dünya’da değişik modellerde görüldüğü gibi ülkemizde de partilere devlet yardımı yapılır.

İşte tartışma bu noktada başlamaktadır; zira bu durum eşitsizliği üreten bir döngü yaratır.

Almanya, Fransa, İspanya, Avusturya örnekleri “iki boyutlu katkı” olarak bilinir.

Yani partiler, hem yıllık olarak hem de seçim döneminde ülke hazinesinden para alırlar.

Türkiye’de bu ‘skalaya’ girmektedir; 2020 yılı için 5 partiye 481 milyar TL tahsis edilmiştir.

“İskandinav Modelinde” ise partiler periyodik yardım alıp, seçim döneminde desteklenmez.

Kanada’da örneğin bir başka modelleme vardır: devlet yardımı sadece seçimlerle sınırlıdır.

Nihayet, İngiltere, Japonya, Yeni Zelanda’da da, hiçbir şekilde kamusal katkı sağlanmaz.

Siyasi partilere devlet yardımlarının gerekçelerini güçlendirecek dinamikler de vardır:

Partiler; kamu görevi gören kurumlardır… İletişim masraflı, medya tekelci bir alandır…

Burada ikilem şudur: Güç odaklarından “bağımsız olmaları” için yapılan yardım; bir başka açıdan bakılınca, partileri, devlete ve kurulu düzene bağımlı kılmakta mıdır?

Bu soruya ülkemiz pratiğinde ne yazık “evet” diye yanıt verebiliriz.

Hal böyleyse, partileri üyeler finanse etmelidir!

Bu yanıt ikinci bir “sorunu” ortaya koyar: Gelir dağılımının bu kadar bozuk, borçlanmanın bu kertede yoğun olduğu bir ülkede; vatandaşlarımız, üyelik aidatlarıyla partiyi finanse edebilirler mi?

Kuramsal /teorik olarak bu sorunun da yanıtı “evet” olmalıdır. Olmalıdır çünkü, aksi halde partiler, ya devlete veya büyük sermaye odaklarına bağımlı hale geleceklerdir.

Ancak gerçeklik çok farklıdır: Pratikte parti üyelerinin önemlice bir kısmı, düzenli aidat ödemekten ve de partisel faaliyetlere katılmaktan uzaktır.

Önümüzde “demokrasi kültürü” ve “vatandaşlık bilinci” açısından görevler var, diyelim ve siyasi partilere devletten para aktarımının sakıncaları minvalinde devam edelim:

Türkiye’de siyasi partilerin devletten “para yardımı” almaları;

  • Siyaset yarışına eşitsiz başlangıçları körükleyen,
  • Parti-içi yenilenme arayışlarını dolaylı yoldan örseleyen,
  • Gerçek bir toplumsal, siyasal değişim ihtiyacının önünü tıkayan,
  • Siyaseti ranta dönüştürme heveslilerine bir anlamda “ilham veren”, bir uygulama halindedir.

Türkiye’de Hazine yardımları mevcut iktidar- ana muhalefet döngüsünü kalıcılaştırmaya ve iki kutuplu siyasal iklimin katkısıyla, iki partili sistemi dayatmaya yönelik bir hal almıştır.

O arada, Hazinden sağlanan maddi desteklere sahip parti yönetimlerinin, “bilançoyu tutturmak” dışında bir özeni sergilemeksizin, kolayından “anket siparişleri” verdikleri görülmektedir… Nasıl olsa masa partinindir ama kasa devletindir!

Dahası, siyaset üretme adına, ‘yabancı’ kökenli danışmanlık şirketleriyle bile müzakere ettikleri bilinmektedir…

Buna karşılık yerinde bir anket yapılsa veya halkoyuna gidilse;

halkımız, “partilere verilecek parayla”, belki okul, belki sağlık ocağı yapılmasını talep edebilecek, kendi sorunlarını kendi dilinden en doğru şekilde ifade edebilecektir.

Partinin harcadığı para üyelerinin parası olmayınca, siyasetçinin kaynağı da kararmaktadır.

Milletvekilliği ve belediye yarışlarında siyasetçi seçim bütçesini sır gibi saklamaktadır.

Oysa daha ilk günden basının erişebileceği yerden tüm adaylar kaynaklarını açıklamalıdır.

Öte yandan, Türkiye’de siyaset, giderek paralı ve pahalı bir dinamik ve içerik kazanmaktadır.

Bu olgu liberal, piyasacı partilerden çok halk kesimlerini savunacak partileri zorlamaktadır.

Gerçekte Türkiye’de partilere yardım yapılacaksa, bu yardım, ‘kapsamı ve hak etme ölçütü’ dengeliliği içinde ele alınarak ve örneğin 1967 yılındaki Anayasa Mahkemesi kararının özüne uygun olarak; her partiye eşit oranda yapılmalıdır. Doğrusu da budur. Burada asıl ölçüt, partinin, illerde, ilçelerde, seçime iştirak edecek düzeyde örgütlenmesi olmalıdır.

Seçim yarışında adayların saydam bütçelerle halkın karşısına çıkmasını sağlayan, partilere seçim döneminde veya yıllık olarak yönlendirilen Hazine’den “para yardımı” yerine, siyasal partilerin özellikle gençlik kollarının düşünsel üretimini destekleyen düzenlemeler yapmalıdır.

Öte yandan, siyasi partilerle ilgili yasal düzenlemeyle, parti-içi demokrasi güçlendirilmeli, seçimlerde oy barajı oranı mutlaka sorgulanmalıdır.

Bunun yanı sıra, farklı düşüncelerin özgürce ve eşitçe halka ulaşması için, medya ve yerel basın alanındaki düzenlemelerin önemi de hatırda tutulmalıdır.

Demokrasimizde iyileşme, ekonomide gelişme, toplumsal yaşamımızda yenilenme; bir birini tamamlayan ideallerdir, bu idealleri yaşatmak, paylaşmak ve yaşama aktarmak zorundayız…