Parya, Necip Fazıl, Eşitsizlik,Kapanma

John Berger’in “Bir Fotoğrafı Anlamak” ve “Görme Biçimleri” görsel okumanın yöntemini en açık şekilde anlatıyor. Berger’in bakış açısı ve ortaya koyduğu yöntem görsel ürünlerin taşıdığı mesajı anlamamızı sağlıyor. Berger’in dikkat çektiği şeyin infodemi yani bilgi kirliliği ve manipülasyon olduğunu söyleyebiliriz.Bu kirliliğe gerçeklerin yanlış bağlamda gösterilmesi de dahildir. Yani çeşitli tekniklerle görsel ürünün üzerinde değişiklik yapılması değil tek başına.

Bu referanstan sonra asıl konuya gelelim. Ardımızda bıraktığımız ya da bıraktığımızı ümit ettiğimiz kapanma sürecinde Agence France-Presse (AFP) Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ın çektiği hemen yukarıdaki fotoğraf, Necip Fazıl’ın şu dizesiyle paylaşıldı:

“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya”

Gördüğünüz üzere fotoğraf bir “çelişkiyi”, çalışan bir emekçiyle eğlenen turist arasındaki çelişkiyi gösteriyor. Ve sloganla birlikte bize Türkiye’nin Batı’nın müstemlekesi olduğu mesajını veriyor.

Elbette bu mesajın etkili olmasında salgının getirdiği ve salgın öncesinden de gelen eşitsizlikler, ekonomik sıkıntılar; salgın sürecinde yapılan yanlışlar ve plansızlıklar, ölçüsüzlükler yatıyor. Demek ki fotoğraf gerçekten kopuk bir bağlama oturmuyor. Zaten bu yüzden etkili.

-Buradan en etkili propaganda yönteminin gerçeği göstermek olduğunu da çıkarabiliriz-

Fotoğraf üzerinde konuşacak olursak, Kapanma süresince turistlere sağlanan ayrıcalıklar, (PCR testlerinin kaldırılması, sokağa çıkma yasağından muafiyet ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yayınlayıp kaldırdığı “Enjoy I am Vaccinated” videosu) aslında sıradan bir olayın -bir kafeteryada bir insanın çalışırken diğerlerinin eğlenmesi- propaganda malzemesi olmasına sebebiyet verdi.

Hem de Cumhuriyet devrimine karşı söylenmiş bir dizeyle. Bu dizeyi epey sonra karşımda bulunca aklıma mâlum Fesli Kadir Mısırlıoğlu’nun “parya” parya” diye Cumhuriyet devrimlerine kin kusması geldi. Necip Fazıl’ın, Kadir Mısırlıoğlu’nun “parya” söyleminin peşine muhalefetin takılması nasıl bir alt üst oluş döneminden geçtiğimizin bir kanıtı aynı zamanda.

Fotoğrafa dönecek olursak;

Esasında bir çarpıtma yok fotoğrafta. Üzerinde oynanmamış, kesilip biçilmemiş, böyle bir kare gerçekten de var. Fakat fotoğrafın mesajı ,“İstanbul'da kapanma" fotoğrafı neyle ilişkilendirildi?” sorusunda yani bağlamda gizli.

Peki bağlam ne kadar önemli?

Papa’nın meşhur “genel ev” fıkrası bağlamın değişmesi durumunda anlatımın yeniden üretildiğini açık bir şekilde gösteriyor. Başka sayısız örnek de var.Doğu Türkistan ayrılıkçılarının servis ettiği fotoğrafların çarpıtılması farklı bir örnek mesela. Her gün böyle binlerce fotoğraf ve video servis ediliyor.

Peki fotoğrafa nasıl bakacağız?

Bu konuda Berger’in “Bir fotoğrafı Anlamak” kitabındaki bir röportaja dönelim. Berger, Salgado’ya şu soruları soruyor:

1)Dünyayı algılayışımızı ve tepkide bulunuşumuzu belirleyen önceliklerimiz değişebilir mi?

2) Umut hayalinin gerçek taşıyıcısı bu çocuklar, beş kıtadan bize bakıyor- kimlerin umudunu temsil ediyor onlar?

3) Kimin kime daha çok ihtiyacı var? Onların mı bize, bizim mi onlara?

Fotoğrafa bu sorularla en çok da bu fotoğraf kimlerin umudunu temsil ediyor sorusuyla bakmak oradaki gönderilen mesajı görmemizi ve anlamamızı sağlıyor. Öyleyse “İstanbul’da kapanma” fotoğrafına bu gözle yaklaşmaya çalışalım:

-Öncelikle bir umudu temsil etmiyor bu fotoğraf. Bir çaresizliği temsil ediyor. Ya da kamuoyunda sergilenirken yeniden üretiliyor ve kötülemeye, çaresizlik mesajına dönüşüveriyor.

-Fotoğrafın yeniden üretilmiş hali yani değişen bağlamı Türkiye’yi Avrupa’nın hizmetçisi, müstemlekesi ilan ediyor.

-Pandemideki eşitsizliği turistler ve yerlileri karşı karşıya getirerek gösteriyor. Oysa binlerce esnafın kepenk kapatmasının, her gün yayınlanan ölü ve hasta sayılarının, Kısa Çalışma Ödeneğiyle çalışmak zorunda kalan insanların ve insanlığa karşı yapılan aşı ırkçılığının yanında bu çelişki neredeyse sıradan. Bir nevi işin magazini.

-Medya maymunluğu, acıyı, gözyaşını ve bundan beslenmeyi çok sever. Filistin’in son direnişinde de gördüğümüz gibi kararlılık görüntüleriyle zulüm görüntüleri karşı iki zihniyetin çarpışmasıydı.

-Dahası geçmiş zamanda gazetelerin 3.sayfalarını hazırlayanlar, muhabirler, foto muhabirler öldürülen insanları daha acıklı bir izlenimle göstermeye çalışırlardı. Öldürülen bir kadınsa “ihanet” izlenimini uyandırmak için her türlü müdahaleyi yapmaktan çekinmezlerdi.

REYTİNG SANA CANIM FEDA!