Patrikhane ve sivilleşme vakası-(TAMAMI)
Sayın Başbakan, ülkeyi sadece “kanun gücünde kararname” lerle yönetmiyor. Örneğin, YAŞ toplantılarına giriyor. Yarım yüzyıla yakın süre, YAŞ toplantılarına başkanlık etmek, 2. günden itibaren katılmamak ve askere kendi yasalarıyla baş başa salim karar verecek ortamı yaratmak bir alışkanlıktı.
Artık YAŞ’ın başı da Başbakan. Yeni Genelkurmay Başkanı 2. sırada yer almayı istemiş! Bunun adı sivilleşme
konuldu.
Cumhuriyet bir devrimdi. 27 Mayıs da bana göre öyle. 27 Mayıs’ta Yassıada duruşmaları sırasında mahkeme başkanı demişti ki: “Sizi buraya getiren kuvvet öyle istiyor!” Boynu bükük DP’liler susmuştu. Cumhuriyet ulusal bir devrimdi ve kanla, gözyaşıyla gerçekleşmişti. 1971 askeri muhtırasıyla, o Anayasa’nın insan hak ve özgürlüklerini Türkiye için lüks sayan zihniyetle, ortada bir parlamento, demokratik yaşamı Türkiye’ye armağan eden İsmet Paşa ve DP’nin devamı olan AP lideri bu kuralsızlığa boyun eğmişti.
Niçin?
“-Aman Parlamentoyu kapatmasınlar" tarzındaki bir makul olmayan özrün arkasında kaldılar. 1980 12 Eylülü kan dökmeden geldi ama kan dökenlerden çok marifet yaptı. Anayasayı kaldırdı ve yerine 1982 Anayasasını Kurucu Meclise değil, bir Danışma Meclisine hazırlatmıştı. O Anayasa’yı ve ekli Evrenin Cumhurbaşkanlığını bu millet bu kez de: "Aman 12 Eylül bir an önce sona ersin de.” Özrü arkasına saklanarak hem Anayasayı yüzde 92 oyla onayladı, hem Evren’i bu usul dışı Anayasayla birlikte Evren’i Cumhurbaşkanı yapmıştı.
Millet yapar! Deyimi Milli İrade ne isterse yapar bir kabul halinde bu günlere geldi ve 1961 Anayasasının ruhuna Fatiha nasıl okunduysa, şimdi de ön kabuller ve kişisel emirlerle kararlar alınıyor. İmama uyun yeter! Ya uymayanlar haktan hukuktan söz edenler olursa, onların yeri artık belli. Eski ya da hala TSK içindeki asker kişiyse, HASDAL, sivil, aydın, gazeteci, siyasetçi ise Silivri Kalesi…
LOZAN, LOZAN
Oysa her devletin bir kuruluş felsefesi vardır. Ve dünya savaşlarının o kan ve barut kokan havasından çıkan devletler büyük bedeller ödemişlerdir. ABD henüz 260 yıllık bir devlettir ama onun altında iç savaşlar, George Washington’lar, Jefersonlar, Abraham Lincoln’ler vardır. Fransa’da ise büyük bir ihtilal(1789)
Bizim Kurtuluş savaşımız vatanı kurtarmak ve sonra Milli Egemenliği hakim kılmak için çok acılar içinden ve Osmanlının yanık kokan küllerinden doğarken, uluslararası bir belgeyi de beraberinde getirmişti. Lozan.
Geçenlerde Sayın Başbakan Patrikhaneyi ziyaret etti ve orada talimat verdi ki; "Bundan böyle Patrikhane ve vakıflarının malları tez elden kendilerine iade edilecektir" “Bre! Nasıl verirsin devletin malını vakıflara?” diyen olmadı. Patrik sevinçten uçuyordu. Demek ki, yıllar sonra biri gelebilir ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş belgesini yok sayabilir!
Bereket ölümüne dek Lozan kahramanı olarak bildiğimiz İsmet Paşa sağ değil. İşin garibi onun partisi bile bu sessiz karşı devrime karşı koyamadı.
Lozan’da uzun süre müzakere konusu olan en önemli mesele Patrikhane ve vakıf mallarıydı. İsmet Paşa anılarında der ki; "Rum Patrikhanesinin İstanbul’dan kaldırılması için açtığımız bir mücadele olmuştur” Lord Courzon’un sekreteri Nıcholson Rıza Nur’a gelmiş ve : “İngiliz umumi efkarı uyuyan bir aslan halindedir. Devamlı bunun zıddına gidecek her türlü eziyetleri, tahrikleri yapmaktasınız. Bu hayvan vurula, vurula, dürtüle, dürtüle, yaralana, yaralana nihayet uyanacaktır. Uyandığı zaman artık göz bir şeyi görmez olur. Niçin böyle yapıyorsunuz?”
Rıza Nur Nicholson’ a demiş ki: "Bütün bu tehditleri bana değil İsmet Paşa'ya söyleyin. Bu İsmet Paşa meselesidir” Bundan sonrasını Paşa şöyle anlatmakta:
“-Lord Courzon beni bekliyormuş. Bir müddet sonra kalktım gittim. Lord Courzo büyük bir samimiyet ve neşe içinde karşıladı. Daha ne konuşacağımı bilmeden bana: "Ooo bana demek armağan getirdin"
Ben hayretle: "Hayrola ne armağanı? Ben seninle konuşmaya geldim" dedim.
"Bugün benim yaş günüm" diye cevap verdi. “Lord anlatmış ki; Patrikhanenin dünya işleriyle uğraşması yoktur. Hiçbir şeye karışmayacaktır. Karışmamalıdır ama İstanbul’dan Patrikhaneyi kaldırıpta bütün Hristiyanlık alemini örseleyecek bir muameleyi neden istiyorsun?
Ne hükümetin talimatı var, ne arkadaşlarının haberi var? Nereden çıkardın böyle bir meseleyi? Sabahleyin sekreterim görüştü, bana bu neticeyi getirdi. Paşa ona şöyle demiş:
“-Kendisi yanlış anlamış! Nafile uğraşma, tamir edemezsin" diye cevap verdim.” Paşa ekliyor ki: “Birkaç gün içinde Patrikhane ehemmiyetsiz bir mesele haline geldi.”
İşte bu macerayı orada kapatan İsmet Paşa. 2011 yılının Ağustos ayında ise Lozan’ı unutan veya önemsiz sayan Erdoğan açmakta.
İşte: iki devlet adamı ile,kafalardaki rejimlerinin farkı.
Lozan da sahipsiz kaldı demek ki?