Pazar zembilinden çıkan sefil darbe (6)

İslam dinine en büyük kötülüğü Kuran'ı saptıranlar, hadis uyduranlar, yanlış ve sapkın tefsir yapanlar, kutsal kitabı kendi dillerine çevirirken sansür uygulayan çevirmenler, kısaca din adamları yapmıştır. Müslüman ülke ve halkların geri kalmışlığından ve sefaletinden bu insanlar sorumludur.

Osmanlı devletinin yıkılmasına da bu insanlar yani ulema ve ilmiye sınıfı yol açmıştır. Ulema cahildir, ezberci, yanlış ve yalan nakliyecisidi. Ulema sınıfına giren kadılar rüşvet konusunda aliyyülalâ derecesindedi. Her dereceden medrese, Osmanlı ülkesinde, dört işlem hesabından habersiz cahil ve yobaz din adamı üretmekteydi. Sem de seri halde!

Günümüzde, bu türden din adamları (ki yüzde 99'u böyledir) yalanları ile imam-hatip okullarını ve türbanı ülkenin başına belâ ettiler.

2013 yılının ekim ayında imam-hatip mektepleri (medreseleri) ile türban, Cumhuriyet'e karşı başlatılan cihatta başarı kazanmış görünüyor.

İmam-hatip medreseleri ile türbanın, Cumhuriyet için ne büyük tehlike oluşturduğunu yıllarca fark etmemiş olan yazıcı ve akademisyen tayfasını lânetlemekten başka çare yok artık.

***

Türbanın ve genel olarak kadın baş örtüsünün Kuran'da hiçbir kaynağı bulunmuyor. Günümüzün güya dini bütün hatunlarının taktığı türde türbanın tarif edildiği ve emir buyurulduğu tek bir âyet yok Kuran'da.

Türban konusunda yazdıklarımı Demokrasisiz Demokrasi (Cumhuriyet Kitap) adlı kitabımın "Din ve İman Manzaraları" bölümünde (S.15-171) ve imam-hatip konusunda yazdıklarımı ise Direnen Cumhuriyet (Destek Yayınları) adlı kitabımda okuyabilirsiniz.

Bugün bu yazıda türban konusuna değineceğim:

***

Kuran âyetleri, kadını baskı altında tutmak için tefsirciler tarafından bile bile yanlış tefsir edilmiştir. Yanlış tercüme ve tefsir edilen âyetlerin başında Nur Suresi 31. âyet (24:31) gelir.

Bilinen Kuran tercümelerinin en eskisi olan, Muhammed Bin Hamza'nın XV.yüzyıl başlarında yaptığı çeviride Nur Suresi 31. âyet şöyle ifade edilmiş:

"Dakı eyit mu'mine avratlara: Örtsünler gözlerinin bir nicesin, dakı saklasunlar ferçlerini. Dakı göstermesünler bezeklerini, illâ anı kim görindi andan ya'nî taş ton. Dakı bıraksunlar derinceklerini, göncükleri üzerine..." (Kültür Bakanlığı Yayınları,1976)

Bu tercümenin günümüz dilinde çevirisi:

"İnanan kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, cinsel organlarını da saklasınlar. Ancak, dış giysilerinden görünenlerin dışında göstermesinler süslerini. Başörtülerini de yakaları üzerine bıraksınlar..."

***

Muhammed Bin Hamza'nın çevirisinde dikkat edilmesi üç nokta var:

1.Ferç: Kadın cinsel organının sözlükteki karşılığıdır. Demek ki kadın cinsel organı sözlük adıyla geçmektedir.

2.Süs: Bu sözcük, yapay süsten çok, bedensel güzellikle ilgili olmalı.

3.Yaka: Bu sözcük de giysi yakasıyla ilgili değil. Bedenin göğüs bölgesini işaret ediyor.

***

Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Süleyman Ateş 19.12.2010 tarihli Vatan gazetesinde yayınlanan yazısında adımı anmadan yazılarımın çarpıtma olduğunu ileri sürdü.

Şimdi kendisinin çevirisini aktaralım:

"İnanan kadınlara da söyle: Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler; ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini (göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar..." (Hayat Yayınları, 2012)

Kuran "Cinsel organlarını göstermesinler" diyor, Süleyman Ateş "namuslarını korusunlar" diye çeviriyor. Ayeti çarpıtan bizzat kendisi.

O dönemde Arap yarımdasında yaşayan erkek-kadın bütün insanlar (Museviler, Hıristiyanlar, Putatapanlar) çöl güneşine ve kumlarına karşı kendilerini korumak için "hımar" (örtü) takıyorlardı. Demek oluyor ki hımar dinsel değil, geleneksel bir takıdır ve âyetin baş örtmekle ilgisi yoktur. Ayet, kadınlara, vücudunuzun, dış giysilerinizin açıkta bıraktığı bölgeleri (göğüsleri) kapatmak için örtülerinizin sarkan ucunu kullanın diyor. Açıkcası "memelerinizi de hımarla örtün" diyor.

Peki, günümüz türbaniyecileri göğüslerini neden türbanlarının ucuyla kapatmıyorlar? Kapatmayarak âyete karşı gelmiyorlar mı? Gelmiyorlar, çünkü artık sutyenleri var, giysileri göğüslerini kapatacak şekilde kesimli. Artık, başlarını güneş ve kuma karşı korumaları gerektiği zaman onlarca olanağa sahipler.

Yaninin yanisi: Türban dinsel bir emir ve zorunluluk değil! Siyasal bir simge. Siyasal islamın simgesi. O halde bir kez daha Anayasaya, yasalara, Anayasa Mahkemesi kararlarına, Danıştay kararlarına, yönetmeliklere aykırı. Dolayısıyla AKP tarikatı iktidarının demirkıratlaştırma paketinin ilgili maddesi yasadışı.

***

Gene Süleyman Ateş, Vatan gazetesinde (13.10.2010) din bilgini ve filozof Yaşar Nuri Öztürk'ü eleştirirken, Nur suresi 31. âyetin türbanla ilişkisini kanıtlayamayınca, bu kez, Azhap suresi 59. âyete baş vurmakta ve "Demek ki aslında emrin amacı dini değil, toplum düzenini korumaktır" demektedir. Koskoca Süleyman Ateş, türbanın Kuran buyruğu olduğunu kanıtlayacak tek bir âyet gösterememektedir.

Beni eleştirdiği yazıda ise "Kur'ân uzmanları , 1400 yıldan beri tefsirlerde böyle açıklıyor" diyor. Demek ki kadınları ezmek ve kıskanç erkekleri tatmin etmek için kutsal kitabı bile bile yanlış yorumlamışlar. Günah işlemişler. "Ardından şöyle diyor: "Gerçekte baş örtüsü İslâmın getirdiği bir şey değildir... İslâmdan önceki Arap toplumunda da hür kadınların simgesiydi."

Demek ki Türkiye'de türban takmayan kadınlar özgür kadın değil, köle!...

***

Geleneksel baş örtüsü dışında türban denen şeyin dinsel bir zorunluluğu yok ama dinsel simge olarak kullanılıyor ve bu da açıkta ifade ediliyor. Kamusal alanda bir dinsel simgenin taşınması Anayasa'ya ve özellikle de Devrim Yasaları'na aykırıdır. Bundan dolayı AKP hükümeti sorumludur! (Devam edecek)