Pazartesi akşamı Ankara’ya ‘Evet’ için milyarlarca dolarlık destek geldi

Pazartesi akşamı gazetede oturmuş haberlere bakarken yayın koordinatörümüz Ergün Gedek bana mesaj attı: “Ağabey beklediğin misafir Ankara’ya gelmiş. Ajanslar resimlerini geçiyor bilgin olsun.”

Ergün’ün söylediği isim Kuveyt Emiri Şeyh Sabah Ahmed Cabir el Sabah’ın ta kendisi. Gün içinde Emiri sanki Cumhurbaşkanlığı personeliymişim gibi merakla bekledim… Gelip gelmeyeceği benim için önemliydi zira Ergün’e de gün içerisinde dediğim gibi, Kuveyt Emiri benim için “Evet”e körfezin verdiği, vereceği milyar dolarlık desteğin vücut bulmuş hali…

Komplo teorisi üretmiyorum, bir ziyareti de abartmıyorum… Sadece bir denklem yazar gibi, değişkenleri yani olayları yan yana koyduğumda “milyar dolarlık desteği” görüyorum hepsi bu.

İlk önce beni bu sonuca götüren olayları hatırlayalım… Türkiye’nin başının dolarla belaya girdiği yeni yılın ilk ayında, körfez ülkeleri ile politik ve ekonomik işbirliğinin hızla artacağına dair haberler çıkmıştı. Hatta milyarlarca dolarlık rakamlar yandaş basının gazetelerinde telaffuz edilmişti. Takip eden ay ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın içinde iş adamlarının da yer aldığı kalabalık bir heyetle Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar'a ziyaretler gerçekleştirdiğini görmüştük. Bu ziyaretlerde körfez ülkelerinin yöneticileri kendi yetkililerine Türk firmaları ile işbirliği talimatı vermişti.

Bu ziyaretler sonrasına denk düşen dönemde ise yani geçen hafta, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin, “Önümüzdeki günlerde kalıcı ve yüksek miktarda, ağırlıklı olarak Körfez’den yabancı sermaye girişi göreceğiz” beyanı gelmişti.

Körfez ülkeleri ile yakınlaşmanın son göstergesi ise Kuveyt Emiri Şeyh Sabah Ahmed Cabir el Sabah’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daveti üzerine Pazartesi akşam saatlerinde Türkiye'ye resmi ziyaret gerçekleştirmesi oldu. El Sabah'ın 22 Mart'a kadar sürecek ziyareti sırasında kendisine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Devlet Nişanı da verilecek.

AVRUPALI ÇEKİLİYOR YERİNE KÖRFEZ GELİYOR

Kuveyt Emiri’nin Türkiye’ye Rize çayı içmeye gelmediğini biliyoruz. Devlet Nişanı’nın en son 2016 yılında Suudi Arabistan kralı Selman bin Abdülaziz el-Suud’a verildiği bilgisinin üstüne, 2017 yılı içinde Kuveyt Emiri’ne verileceği bilgisini koyarsak, yukarıda bahsettiğim “milyar dolarlık yardım” sonucuna rahatlıkla ulaşırız.

Bu yazıyı okuyanlar bütün bu ilişkileri masum bularak, Arap sermayesinin Amerika ve Avrupa dururken Türkiye’ye milyar dolarlar sokmayacağını düşünebilir. Ama gerçek öyle değil. ABD’de Suudi Arabistan aleyhine çok güçlü rüzgarlar esiyor, 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarından sağ kurtulanların ya da ölenlerin yakınlarının Suudi Arabistan’a tazminat davası açmasına izin veren yasa tasarısının Senato’da onaylanması ile Suudi yatırımları için ABD artık güvenli liman değil. Çünkü bu ülkeye girecek her dolara el konulma tehlikesi var. Her şeyden önemlisi Araplar artık batıda sevilmiyor, paraları olsa bile!

Bu noktada Türkiye, Müslüman ve sünni yönetimi ile hem batıya hem de şii İran’a karşı güvenli bir liman oluveriyor.

Yeri gelmişken belirtelim, Türkiye’ye doğrudan yatırım amaçlı gelen Arap sermayesine karşı değiliz. Bunların ülkemize zenginlik kattığını düşünüyoruz. Araplarla hiçbir alıp veremediğimiz de yok. Ancak Arap sermayesi gelirken, bize en çok turist gönderen, yatırım yapan Alman ve Hollandalıların da gitmesini istemiyoruz.

Bu ülkelerin PKK’ya kucak açtığını cümle alem biliyor ancak ülkemizde turizm sektörü ağır yaralı halde yaza girmeye hazırlanırken, bu ülkelerin üstüne giderek zorlamanın rasyonel düşünceye ne kadar uygun olduğunu, kime ne kazandırdığını da takdirlerinize bırakıyorum.

TAŞIMA SU İLE DEĞİRMEN DÖNMEZ

Kaç kere yazdığımı hatırlamıyorum… Araplara konut satarak durgunluğa girmiş ekonomiyi canlandıramazsınız… Bir yıl boyunca geze dolaşa 10-12 milyar dolar bulur getirirsiniz, onunla da kurları baskılar zar zor bir yılı kurtarırsınız, ertesi yıl vatandaşa sattıracak dolar bulursanız ne alâ! O zaman yeni kampanya yaparsınız!.. Eğer sattığınız ürün yüksek teknoloji içermiyorsa yani don gömlek satıyorsanız döviz girdilerinizi artıramazsınız… Ülkenin sorununun başkanlık değil, eğitim olduğunu anlayamazsanız bu ülkeyi orta gelir tuzağından çıkaramazsınız…

Devleti yönetenlerin milletin çıkarları adına, 15 Temmuz’dan beri gelen saldırılara karşı durması, siyasi ve iktisadi cevaplar vermesine kimsenin bir şey dediği yok. Lakin bırakınız siyasetçileri, bu toplumu oluşturan her vatandaştan, ülke için doğru olanı yapmakla, kendisi için doğru olanı yapmak arasına bir çizgi çekerek, ülke için doğru olanı yapmasını istemek çok büyük bir talep midir?