Peki ya jeotermal?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, farklı illerdeki 15 termik santrale baca filtresi takılması zorunluluğunu dördüncü kez erteleyerek 2022’ye kadar uzatan kanunu veto etti. Erdoğan’ın termik santral sahiplerine yönelik sözleri aynen şöyle: “Siz çok para kazanacaksınız diye biz halkımızın zehirlenmesine müsaade etmeyiz.”

Birileri dizginsiz ve denetimsiz biçimde çok para kazanacak diye halkın zehirlenmesine izin verilemeyecekse, Sayın Cumhurbaşkanının dikkatini Aydın ovasına ve insanlarına çekmek isteriz. MTA’ya göre Türkiye’nin jeotermal enerji potansiyelinin yüzde 78’i Batı Anadolu bölgesinde. Kayıtlı 48 jeotermal santralin 28’i Aydın’da faaliyet yürütüyor. Bunun dışında Manisa’da 10, Denizli’de 7 santral var(1). Santraller yılda iki milyar dolara yakın enerji üretimi sağlayarak ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan enerjide dışa bağımlılık yükünün hafifletilmesine katkı yapıyor. Ancak işletilmelerindeki denetimsizlik ve dizginsiz kâr hırsı, maalesef halkın zehirlenmesine giden yolu açıyor.

Aydın halkının bir zamanlar atıl olmaktan çıkartılarak halkın hizmetine sunulması halinde konutların ısınmasında kullanılacağını hayal ettiği jeotermal, bugün yanlış kullanım nedeniyle büyük bir kaygı kaynağına dönüşmüş durumda. Yeraltından çıkarılan sıcak su, ağır kimyasal bileşikler içeriyor. Bu akışkan, yeryüzünde enerjiye dönüştürüldükten sonra yeniden yerin derinliklerine re-enjekte edilmez, yeryüzüne salınırsa, doğal yaşam ve tarımsal üretimi öldürüyor. Efeler Belediyesi’nin ve Ziraat Mühendisleri Odası’nın yaptığı çalışmalar jeotermal santrallerin reenjeksiyonunda yüzde 12’ye varan fire olduğunu tespit ediyor.

Aydın, incir, kestane ve zeytin başta olmak üzere ihracat girdisi ve istihdam yaratan tarım ürünlerine sahip bir ilimiz. Jeotermal enerjinin yarattığı katma değer ile Aydın’ın insan ve çevre sağlığını, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini değiş tokuş etmek akıllıca bir davranış değil. Yapılması gereken, hem enerjinin hem de tarımın üretiminden vazgeçmeden, her iki kaynağı birbiriyle uyumlu bir biçimde işletmek olmalı. Ancak bu bir siyasi müdahale ve denetim sorunudur. Meselenin düğümlendiği nokta da burası. Çünkü kamuoyunda termik santrallerin baca filtresi takma zorunluluğunun siyasi güç tarafından üç kez affedilmesi gibi, jeotermal meselesinde de, denetim mekanizmalarını işlettirmeyen bir siyasi kollama olduğu kaygısı var.

Aslında Aydın’da jeotermal santraller 14 yıldan beri işletiliyorlar. Ancak son yıllarda Aydın, Manisa ve Denizli havzasında çok sayıda işletme bir anda pıtrak gibi bitiverdi. Hükümet, çok sayıda işletmenin faaliyet yürütmesini onayladı. Bundan sonra jeotermal sahaları aşırı parselasyonla çok sayıda girişimciye verildi. Sektöre giren işletmecilerin bir kısmı, benden sonra tufan mantığı ile az zamanda büyük vurgun yapmaktan başka bir şey düşünmeyen tarzda hareket ettiler ve ediyorlar. Bir başka deyişle, bir kez daha piyasanın kısa vadeli kar mantığı ile insan yaşamı arasında, sermayeden yana tercih yapılmış oldu.

Bazıları jeotermalin insan sağlığına ve çevreye zararlı olduğuna ilişkin kesin kanıtların olmadığını iddia edebilir. Bu iddianın haklılık payı taşıdığı tek nokta, zehirlenme sürecinin henüz kritik aşamaya ulaşmamış olması. Türkiye’nin yurtdışına ihraç ettiği önemli bir tarım ürünü olan ve yıllık altı yüz milyon dolar girdi sağlayan incir üzerinde yapılan ölçümlerde, jeotermal faaliyetleri öncesindeki yıllarda hiç rastlanmayan toksik maddelere şimdilik önemsiz miktarda da olsa rastlanmaya başlandığı biliniyor. Çünkü santralleri soğutmada kullanılan su buharı, içindeki ağır metal bileşiklerle birlikte yere iniyor ve tarım ürünlerini etkiliyor. Yani bölgenin tarım ürünleri henüz tüketilemez ölçüde zehirlenmedi ama süreç başladı.

Su buharının havzadaki nemi artırması ise incirin hem verimini hem de kalitesini olumsuz etkiliyor. Doğanın milyonlarca yılda yarattığı denge, birkaç sermayedarın kısa vadeli hırsları doğrultusunda teknolojinin yanlış kullanımı nedeniyle geri dönülmez biçimde tahrip ediliyor. Denetimsizliğin önü bugünden alınmazsa yarın çok geç olabilir.

Türkiye üretim darlığı yaşıyor. Borçlanmaya dayalı ekonomik model tıkandı. Geldiğimiz noktada özel sektörün de kamunun da bütün yeteneklerini üretim odaklı bir ekonomik modelin hayata geçirilmesi için seferber etmek zorundayız. Madenler çıkarılmalı, santraller işletilmeli. Üretici sermaye teşvik edilmeli, kamu sektörü devreye girmeli. Kalkınma planları şu anki yüzeysellik ve işlevsizliklerinden kurtarılmalı. Karma ekonomi uyarınca kamu-özel ortaklıkları kurulmalı. Üretim devrimi yapmaya ihtiyacımız var. Ancak bunun amacı son tahlilde insanımızı refaha kavuşturmaktır. İnsan ve çevre sağlığına kasteden bir üretim anlayışı, gerçekte sermayedarın zenginleşmesi uğruna vatanı feda etmekten başka bir anlama gelmez. https://www.enerjiatlasi.com/jeotermal/