Perikles-Sokrates-Dreyfus - (TAMAMI)
NABIZ
PERİKLES-SOKRATES- DREYFUS
Epey oldu Silivri’deki bir duruşmayı izliyordum.
Doğu Perinçek Silivri Tutukevinin, muhtemelen jimnastik salonundan bozma duruşma salonunda- jimnastik salonundan bozma diyorum; çünkü -Yassıada duruşma salonu öyleydi!- kendisini savunmuyor, o derin hukuk bilgisi ve uzun hapishanecilik oyunda rol almasından olacak Yargıçları suçluyordu.
“-Siz beni yargılamıyorsunuz. Siz aldığınız emirleri uyguluyorsunuz?” diyordu. O Mahkeme Başkanını köşeye sıkıştırıyordu. Nitekim Duruşma Başkanı:
“- Bizi kendimizi savunmaya mecbur bırakıyorsunuz!”demişti.
Yassıada’da bir numaralı tanıktım. 12 Eylül’de tanık olarak ifade verirken anlamıştım ki; meğer ben de sanıkmışım. 12 Eylül de DİSK-Genel-İş davası görülüyordu. Ben tutuklu değildim. Mahkeme Başkanı benim tutuksuz yargılanmama karar vermişti. O dava bitti, o dava sanıklarından çoğu elbette ben de beraat ettik. DİSK Başkanı Abdullah Baştürk; beraatinden bir süre sonra vefat etti ve bir daha DİSK’in başına o gradoda bir sendikacı geçemedi. İyi mi oldu?
Hayır!
Kadim dostum Fikret Otyam’ın haykırışını AYDINLIK’ta okudum. O
da yıllarını bu mesleğe vermiş dere bayır demeden tüm liderlerle birlikte tüm Anadolu’yu gezmişti. Neler ne Mahkemeler görmüştü ve haksızlığa isyanını yazıya dökmüştü. O haykırışı, o izlediğim duruşma beni birden eski Yunan’daki Perikles’e, oradan baldıran kasesini iki eliyle kavrayıp, tatlı ve eskimiş bir şarap gibi bir solukta içen Sokrates’e görüverdi.
PERİKLES VE SOKRATES
Demokrasi Yunancadan geliyor.
Atina demokrasisinde kadının ne hakkı vardı ne de adı. Atina demokrasisinde kadın bir tören süsüydü o kadar. Köleler de öyleydi. Belki de o nedenle Atina demokrasisi sık sık kesintilere uğrardı. Darbe heveslisi çıkarsa ne olurdu? Tiranlara karşı çıkanlar en az 10 yıl sürgüne yollanırdı. Belki de bizde insanların siyasal haklardan yoksul kalmaları o örneğe dayanıyor!
İşte o sıralarda Perikles adında biri çıktı(M.Ö.5. yüzyıl)O hem komutandı hem de siyaset adamı. Üst düzey yöneticiler ancak bir yıl görev yapabilirlerdi. Perikles, bu yasayı yok saydı ve tam 42 yıl görevde kalmasını becerdi. Nasıl?
Ne kadar rakibi muhalifi varsa, kimini sürgün ederek kimini yok ederek iktidarını korudu: O diyordu ki:”Bizim politikamız komşularımızın yasalarını kopya etmek değildir. Biz onlara örnek olmalıyız!”Perikles seçimle bir yıllığına gelmiş ve yasaları rafa kaldırarak 42 yıl: “İşte bu gelişmiş demokrasidir. Çünkü bir azınlık değil, çok sayıda insan ülkeyi yönetiyor” diyordu. Perikles kendi yandaşlarıyla birlikte ülkesini yönetti ve bunun adı Demokrasi oldu. Perikles; siyasette o denli güçlendi ki; demokratik haklarda kısıntılar yapıyor. Özal Mahkemelerde insanları hapse attırıyordu. Fukaralık veba, yetmiyormuş gibi ordusunu da dağıttı ve Peleponez savaşlarında Yunan halkı büyük sıkıntılar çekti. Perikles yenilmedi, vebadan ölene dek makamını terk etmedi. Bu bir diktatör müydü, tiran mıydı? Yoksa halkı tarafından çok sevilen bir çoğunluk lideri miydi?
YA SOKRATES
Gerçek bir düşünür,bugün bile dünyada felsefenin babası sayılan bir bükülmez , omurgası sağlam bir adam.Onun düşüncelerini bize ya Platon ya Ksenefon, ya da Aristo naklediyor. O bir felsefeci . O tüccar devletten haz etmiyor. Tiranlığa karşı çıkıyordu. Ona göre siyasetle uğraşanlar asla ticaretle uğraşmamalıydı. Onu çok suç icat ederek yargıladılar. Sokrates 500 kişilik Jüri önünde, eğilmedi, özür dilemedi. Ertesi gün kurulan yeni bir jüri, 280 ‘e karşı 220 oyla Sokrates’i suçlu bulmuştu. Ona verilecek ceza ne olmalıydı? Jüri bu kez 360 karşı 140 oyla ölüme mahkum etti. Haklılığın başlı başına bir kuvvet olduğuna inanan Sokrates eğilmedi, düşüncelerin vazgeçmedi; aksine kendisine verilen Baldıran şerbetini içerek öldü. Öldü mü hala yaşıyor. Hala onun düşünceleri yaşama haklılığının dik duruşun kanıtı olarak kuşaktan kuşağa yön vermekte.
Adalet terazisi her zaman doğru mu tartar?
Hayır! Adalet de ağır hatalar yapabilir.
Fransa ‘da 3. Cumhuriyet dönemi yaşanıyor. Fransız Milliyetçiliği yüzyıla damgasını vurmuş. O günlerde 39 milyonluk Fransa’da Yahudi sayısı100 bin. Yüzbaşı Dreyfüs de bir Yahudi ve kendisini casusluk suçuyla mahkemeye verdiler ve mahkum ettiler. Bernard Lazere adlı bir gazeteci onun suçlu olduğunu iddia etmişti. O ise, hep “Benim suçum yok” diyordu. Tüm Fransız basını onu yalnız bıraktı. Bir süre sonra o gazetecinin belgelerinin sahteliği ortaya çıkacaktı. Ancak Dreyfüs’e inanan bir mahkeme bir yargıç yoktu. Yürekli bir yazar da. Bir gün Emil Zola adında gözü pek bir gazeteci ortaya çıktı ve Cumhurbaşkanına bir mektup yazdı. Dreyfüs ‘ün haklı olduğunu, O’na yapıştırılan suçun sahte olduğunu yazdı. Tartışmalar ve açılan dava yıllarca sürdü. 12 temmuz 1906 yılında Rennes mahkemesinin kararını temyiz bozdu. Denizci subay beraat etti ve görevine iade edildi. Peki; çekilen acılar, çalınan onca yıllık hapis yaşamı?
Hiç, ama koca bir hiç.
Dreyfus da haksızlığa uğramışların abidesi olarak tarihe geçti.
İşte beni üzen de bu. Ya şimdi yargısız infaza tabi tutulanlar da SUÇSUZ çıkarlarsa ne olacak çekilen acılar?
kurtulaltug@aydinlikgazete.com