Pes doğrusu...
Emek serüveninde her daim ön planda bulunmakta hoşlanan, yalnızca hoşlanmakla kalmayıp bundan kendine pay çıkaran bir sinema yazarının yoruma gerek kalmayan kişisel serüveninden parçalar. (devamı gelecek hafta)
“...Emek Sineması kesinlikle korunuyor: Geçenlerde bir yemekte buluştuğumuz sinema yazarı Burçak Evren tutturdu: Emek sineması yıkılacak diye... Gözleriyle görmüş, sinemanın bitişiğindeki Serkl Doryan (Cercle d’Orient) denen tarihi yapıyı restore projeleri hazırlanmış, bunlarda sinemanın da yıkılarak arsaya katılacağı ve burada bir büyük AVM yapılacağı görülüyormuş. Sağolsun, Kültür ve Turizm bakanımız Ertuğrul Günay geçen cumartesi çıkan ve buna da değinen yazım üzerine hemen telefon etti.
Serkl Doryan ise malum, Beyoğlu’nun büyük dertlerinden biri. Ben de kaç kez yazdım: İstiklâl Caddesi’nin en uzun cephesine sahip görkemli bir yapısı... Ve uzun yıllardır kendi halinde çürüyor. Bakan iki yıldır buna çare arıyormuş. Sonunda, binanın dış duvarlarını koruyarak içini yeni baştan yapacak bir kaynak bulunmuş: Bayrampaşa’daki şimdiden ünlü Forum İstanbul’u ve içindeki devasa akvaryumu yapan sermaye grubu... Bakan, bunun temelde yine kültür amaçlı bir onarım olacağını, hatta içindeki eski Şehir Tiyatrosu Komedi Sahnesi’nin ihya edileceğini söyledi. Emek Sineması’na ise asla dokunulmayacak ve bu salon, nisan ayındaki festivale yetişecek. Tüm bu haberlerin sanat âşıklarına ilaç gibi geleceğini sanıyorum.”
Atilla Dorsay: 26 Aralık 2009 Sabah
“Emek yoksa ben de yokum: Başlık, biraz 1970’lerdeki siyasal sloganlar gibi oldu! Ama sakıncası yok. Çok şeyle birlikte ben de değiştim gerçi, ama emeğin insanın yaratığı en değerli şey olduğuna dair temel inancım değişmedi. Ancak burada kastettiğim elbette Emek Sineması. Hangi insafsızlar olduğunu bilmediğim üç kişilik bilirkişi heyetinin değerlendirmesine uyarak, Emek’in yıkılabileceğini kararlaştıran ve yürütmeyi durdurma kararını iptal eden mahkemenin bu son hükmünden sonra, Emek her an yıkılabilir. O günden beri uykularım bölünüyor, içim gerçek anlamıyla acıyor. Ve üzüntülerini belirtseler de onunla kalan ve daha radikal bir tavır koymayan yazarların tersine, ben öfkemi daha sert biçimde haykırmak istiyorum”
Atilla Dorsay: 10 Aralık 2011 Sabah
“...Emek’e kazma vurulduğu gün, ben gazeteciliği bırakıyorum. 45 yıllık, alanında etkili olduğu söylenen bir yazar olmanın, üstelik şimdilerde ‘yandaş medya’ olduğu rivayet edilen bir büyük gazetede yazmanın ne faydası var? Emek’i bile kurtaramayacak olduktan sonra? Üstelik o üzüntümün içinde normal yazılarımı sürdüremeyeceğimi de biliyorum. Ama yazarlığımı bırakacak değilim. Daha çok kitaplara yönelirim. İlki de sanırım Emek üzerine
olur. Kişisel anılarla birlikte, bu sanat mabedinin yok ediliş öyküsünü de işleyerek... Okurlarımın beni anlayacağını umuyorum.”
Atilla Dorsay: 10 Aralık 2011 Sabah
“...Emek’in iç atmosferini, iç dekorunu ve havasını yaratmışlar. Ama biraz daha küçük. Sorun bu değil elbette. Dileğimiz Beyoğlu’nda düzayak olan, caddeden doğrudan doğruya içine girilebilen bir sinema salonu olmasıydı. Çünkü eski sinemalar hep öyleydi. Şimdi AVM’lere giriliyor; yürüyen merdivenlerle çıkılıyor, iniliyor, asansörlere biniliyor. Ancak ondan sonra sinemalara ulaşabiliyorsunuz”
Atilla Dorsay:19 Ocak 2016
“...Sahne bir harika. Öne doğru çekilerek derinliği arttırılıyor: 65. metreye kadar. Genişliğiyse 22.5 metre. Hertürlü performansa imkan veren bir sahne bu... Salonda ise eski sinemanın yanlarında bulunan ve sonradan içleri lambriyle kaplanan nişler eski haliyle canlandırılmış. Gerçekten de eski Emek’in estetiğini ve huzurunu yeniden buluyorsunuz.
Yüzde 40’ı kültür ve sanata ayrılan bir kendine özgü AVM bu. Ve yanı başındaki Serkldoryan’la birlikte Beyoğlu’na bir canlılık, bir yeni heyecan katabilir.
Ben, tüm o hülyaların içinden geçen bir hayattan sonra (sinema bir düşler alanı değil midir?), sanırım artık belli bir gerçekçiliğe ulaştım. Ve bu yanımla, artık eski Emek için bitmeyen ağıtlar yakmaktansa, yenisine sempatiyle baktım.”
Atilla Dorsay: 30 Nisan 2016