Pis Türk!

Ne haber Türk! Bu yazı, Türk neymiş, bakalım diye. Yermenin hep para ettiği, övene daima misliyle zarar veren kelime. Yalnız kalırsın Türk deyince! Shakespeare, Macbeth’te, dördüncü perde birinci sahnede bizden bahsediyor. Oyunun cadısı, zehir hazırlamakta, içine türlü uğursuz maddeler katmakta. Bunların arasına Türk burnu ve Tatar dudağı ekler uğursuz iksiri için. Shakespeare’e bak hele.

Latinler no es facile ser Turco der, Türk olmak zor. Bilmezler ki Türk olmak, en çok Türkiye’de zor. Burada Türk’ten saymazlar insanı. Türkiyeli derler, Türkiye kökenli derler, internetteki kimi solcu sitelerde, sadece suç işlersek Türk ilan ediliriz. Geçen hafta beş Türk kızı, cimnastikte Avrupa şampiyonu oldu. T24 adlı site, kızlara Türk dememek için elinden geleni yaptı: “Türkiye'nin Kadın Ritmik Cimnastik Grup Milli Takımı, Avrupa şampiyonu oldu.” Acaba bu insanlar, Türk kahvesi içtiklerinde Türkiye kahvesi; Türk lirası harcadıklarında Türkiye lirası; Türk filmi izlediklerinde Türkiyeli filmi mi izliyor? Ermeni Adile Naşit’in, Türk filmlerinin unutulmazı olması mı rahatsız eden? Naşit’in bizim oluşunun Ermenilikle ilgisi yok oysa; o bizim olduğu için bizim...

Orhun yazıtlarında “Türk acıkınca doyacağını, doyunca acıkacağını bilmez" deniyor. Sokağa çıkma yasağı başlamadan yarım saat önce kasaba bakkala yığılmamız bundan belki de. En eski kurduğumuz devlet, İskitler MÖ 5’inci yüzyıla tarihleniyor. Ortalama sanatçı çomar der, desin; Marx ve Engels Türk halkını Avrupa’nın en yetenekli ve en ahlaklı temsilcisi sayar; 4 Şubat 1878 tarihli mektup var.

Evet Türk! Orta Asya’nın sert ikliminden kopup Anadolu’ya saçılmış, Nâzım’ın dediğince Akdeniz’e kısrak başı gibi uzanmışız sonra! Tanım bu. Tüm milletler gibi büyük Türk milleti, demiş Nâzım bize. Ne güzel. Saçılmışız peki, bitti mi? Yok! Sonra bu toprak, cömert, karışmış her yerimize; mayamıza, dilimize; bağrında yatan ne varsa vermiş bize. Bizden, “biz” diye bir şey yaratmış bin yıl içinde. Aziz Nesin de saçmalar, saçmalamış vaktinde. Türklerin yüzde kaç şu kadarı aptal demiş. Tanıyordu rahmetli hepimizi herhalde.

Türk kelimesi bir görüşe göre tarihe Çin kaynaklarından tu-kiu şeklinde girer ilk. Fakat kelime ihtimal Türkçe. Tür kökü, ilerleyip türük, Türk olur. Türmek, toplanmak demek; dürmek, dürüm gibi. Türk, topluluk anlamına gelir (Göktürk’ten hatırla). Türemek anlamı üzerinden Türk olduğu da savlanır. Ben fakir, daha çok toplanma anlamını sever. Türkler ayak bastığı topraklardaki kavimlerle derlenip toplanarak birleşir. Duyarlı solcu çok bozulacak ama Türk bugün ırktan çok biçimin, bir olmanın, bir arada durmanın adı. Kaldı ki halkımız arasında da epeyce ırksal Türk olmayan mevcut. Sorun mu! Bu kişilerin ataları, nasıl Romalılar varken Rum adı aldıysa bugün de Türk olarak bilinir. Türk diyoruz diye kimsenin kafa ölçüsünü alacak değiliz merak etme! Ne kanı önemsiyor, ne asil diyoruz kanımıza. Kan, kandır. Kan bağına inanmıyor, bizi biz yapan şeyle ilgileniyoruz: Kültürel, entelektüel, tarihsel bağlar... Rene Grousset (Asya’nın Uyanması) ve Jean Paul Roux (Eski Türk Mitolojisi) yazıyor bunları. Milletini ümmet sanan, halkına çomar diyen, ne anlayacak bu işten.

Bu pek duyarlı arkadaşlar, Almana Almanyalı demezken, kendini Türk sayana da Türkiyeli diyor. Faşistler çünkü! Irkla kafayı bozmuşlar. Türk’ü, Orta Asya'ya kondurdukları için mi rahatsızlar diyeceğim acaba, saçma! Zaman içinde Anadolu’ya uzanan biz Oğuz, Çağatay dediklerimiz dışında, Arap, Pers, Ermeni, Rum, Kürt, Gürcü, Boşnak hemşerilerimizle de birleşip bir yaşama kültürü yarattık çünkü. Mozaik mi mermer mi bilmem; hayatım boyunca takılmadım taşa, beze, kıl tüye. Bu ülkede bıyıklı olduğu için kendisini devrimci sayan adam var. Kazara grev çadırının önünden geçse selamün aleyküm deyip içeri giremez! Bir yaşam biçimi oluşturduk, onu diyorum, sentez. Kendimize Türk derken de dayandığımız temel zemin burası, buranın da özelinde Türk dili. Kimi vekillerin sandığı gibi sadece kımız içmiyoruz yani. Lohusa şerbeti de bizim oldu, acıbadem likörü de. Bu büyük sentez Bizans’ı da, Troya’yı da, Toroslardaki Yörük’ü, yerliyi de, Selçuklu ve Osmanlı’yı da bizim yaparak oluşturdu Türk’ü nihayet...

Türkiyeli ise külliyen uydurma bir kelimedir. Hormonlu domates; dinlenme tesisi olmayan otobüs hattı; ciltsiz klasik romandır. Bir ağacın dallarına sahip çıkışı yoktur Türkiyelide. Birkaç fonlu entelektüelin komik çabasıdır. Asıl sorunun Gazi Paşa’nın Türk tanımında yattığını daha önce yazmıştım: Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Buradaki vatansever vurgudur asıl rahatsızlık yaratan. Bugün, kendine liberal diyen birkaç yarı aydının yaptığı gibi teröre eğilimli bir azınlığı memnun etmek için ortaya atıp iki gecede kabul ettirilecek şey değil Türkiyeli kelimesi.

Türk nedir, anlatayım da gör hele: Edirne’de Selimiye Camisi Türk, Konya’da taşları yosun bağlamış, yüzü kırık dökük bir eski türbe... Eskişehir bozkırında ilahisiyle Yunus Türk, Diyarbakır'da Ziya Gökalp, alnında intiharından kalan yıldız lekesiyle... Türk nedir bak: Erzurum'da Nene Hatun cüreti Türk; Kocatepe’de ilk hedefiniz Akdeniz diyen irade... Hasan Tahsin'in sıktığı kurşun da Türk, Viyana önünde Kara Mustafa Paşa da... Ulubatlı Hasan’ın hırsı da bize ait, Tanpınar’ın yazdığı müthiş edebiyat tarihi de... Gözünü uzaya dikmiş Uluğ Bey de bizimdir, mühendis Lagari Hasan Çelebi de... Mahmud’un yazdığı lügat de Türk, kirada oturan Talat Paşa da; Nobel’i gururla teslim alan Aziz Sancar da, büyük eseriyle Evliya Çelebi de... Durum böyle!