PKK’nın Uygur ilgisinin nedeni
HDPKK Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu Çin’de Uygurlara zulmedildiği yönündeki iddiaların en önde gelen sözcülerinden. Bu vekil sadece Uygur konusunda değil, özellikle cezaevlerindeki FETÖ’cülerin salıverilmesi ve KHK ile kamudan çıkarılanların tekrar memuriyete dönmesi için de yoğun faaliyet içerisinde. Kendisi FETÖ’nün “tutsak bebekler” masalı üzerinden FETÖ ablalarının salıverilme kampanyasının da baş propagandacısı.
Yani Gergerlioğlu PKK, FETÖ ve Uygur ayrılıkçılığının kesiştiği bir konumda yer alıyor. Kendisi Uygur meselesine ilgisinin nedenini “insan hakları mücadelesi” olarak açıklasa da gerçek bambaşka.
GERGERLİOĞLU HEP SAHNEDE
Tespit edebildiğimiz kadarıyla 2018 Ekim, 2019 Haziran ve 2020 Temmuz aylarında TBMM’ye içeriği “Çin’de Uygurlara yapılan zulüm” içerikli önergeler geliyor. CHP, İyi Parti ve HDP bu önergelere “evet” oyu verirken, Ak Parti ve MHP reddediyor. Gergerlioğlu her seferinde en önde.
Kendisinin Çin Büyükelçiliğine ve Çin’e karşı insan hakları savaşı verdiğini belirten Gergerlioğlu, buna karşılık milliyetçilik konusunda mangalda kül bırakmayan Ak Parti ve MHP’nin sessiz kaldığını iddia ediyor. Bu sessizliği de Çin’den alınan kredilere bağlıyor. Yani Gergerlioğlu’na göre Ak Parti ve MHP, Uygur konusunda para karşılığında susturulmuş durumda. Çeşitli Uygur ayrılıkçıları da her seferinde Gergerlioğlu’nu ziyaret etmekte ve ona şükranlarını sunmaktadır.
UYGURLARA ZULÜM YALANI
Aslında Uygurların yoğun olarak yaşadığı Xinjiang Özerk Bölgesi, Çin’de dini, kültürel hakların ve ekonomik refahın en yüksek olduğu bölgelerin başında geliyor. Kişi başına düşen cami sayısı Türkiye’nin çok üzerinde olduğu gibi anadilde eğitim dâhil pek çok hak da tanınmış durumda. Hatta Uygurların fanatik ayrılıkçı grupların etkisi altına girmemesi için Çin’in onlara pozitif ayrımcılık uyguladığı bile söylenebilir. Türkiye’den Urumçi’ye seyahat eden çok sayıda gazeteci ya da gezgin, döndüklerinde Xinjiang hakkında özellikle Batı basınında yazılıp çizilenlerin şehir efsanesi olduğunu ifade etmişlerdir. Yalanları en çok dile getirenler ise o topraklara hiç uğramamış olanlar.
BİLİNDİK KARA PROPOGANDA
Toplama kamplarında katliam yapılıyor, Uygurların evlerine Çinli erkek yerleştiriliyor, Uygur ozanlar öldürülüyor gibi iddiaların tümü Batı kaynaklı. Türkiye’nin PKK’ya karşı yürüttüğü hendek harekâtlarında ve Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarında aynı Batı basını bin bir yalanla Türkiye’nin sivillere karşı soykırım yaptığını yazıyordu. Aslında bütün bir Suriye savaşında özellikle ABD ve Fransa basınının Suriye yönetimi hakkındaki akla hayale gelmeyen iddiaları da benzer nitelikteydi. Beyaz Baretlilerin ve Soros fonlaması İnsan Hakları İzleme Örgütlerinin kimyasal silah iddiaları defalarca çürütüldü. Venezuela ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti yönetimleriyle ilgili de Batı’nın yalan makineleri sürekli çalışıyor. Eğer emperyalist Batı’nın yörüngesinde değilseniz, üzerinize doğru bir yalan rüzgârı estirilir.
ABD PARASIYLA ‘ÖZGÜRLÜK’ MÜCADELESİ
Özellikle ABD, kendi dünya egemenliğine rakip olan ve dünyanın bir numaralı ekonomik ve askeri gücü olma yolunda ilerleyen Çin’i çeşitli yöntemlerle istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. ABD, Xinjiang, Tibet, Hong Kong, Tayvan gibi konuları kışkırtmanın yanı sıra Güney Çin Denizi’nde provokasyonlar ve ekonomik yaptırımlar yoluyla Çin’i zayıflatmayı amaçlıyor. Bütün bunlar içerisinde Uygur meselesi en kullanışlı konu durumunda. Öyle ki birçoğu hiçbir zaman Xinjiang’da bulunmamış olan sözde Uygur hareketinin liderleri ABD’de yaşıyor. ABD devlet fonlarıyla faaliyet yürütüyor. Türkiye’deki uzantıları da farklı değil, hepsi ABD fonlaması. Aydınlık isim isim belgeleriyle yayınladı.
ABD’nin çeşitli resmi ve yarı resmi organları Uygur konusuyla ilgili sürekli kararlar almakta, raporlar hazırlamaktadır. Onların kontrolü altındaki basın da bu raporları ve raporlardan fışkıran tonla yalanı dünyaya servis etmektedir. Bu yalan makinesini Türkiye olarak defalarca tecrübe etsek de hâlâ ülkemizde tuzağa çekilen kişi sayısı az değil.
PKK VE UYGUR AYRILIKÇILARININ KARDEŞLİĞİ
ABD, radikal İslamcı Uygur ayrılıkçılarını sadece Çin’de çeşitli terör saldırılarında kullanmakla kalmamış, onları Suriye iç savaşında da sahaya sürmüştür. İç savaştaki etkin terör örgütlerinden birisi Türkistan İslam Partisi isimli terör örgütüdür. Bu cihatçı ve yabancı, paralı teröristler, halen İdlib bölgesinde Türk ordusunu hedef almaktadır. Türkiye, Fırat Kalkanı harekâtında bu grupla da savaşmış ve onlara ağır kayıplar verdirtmiştir. Bir dönem DEAŞ şemsiyesi altında olan bu yapıyı Türkiye terör örgütü olarak tanımaktadır.
İşte PKK ile Uygur ayrılıkçılarının kardeşliğinin kökeni buradadır. Her ikisi de ABD’nin Suriye’yi parçalama planının aparatlarıdır. Her ikisi de ABD silahlarıyla Suriye devletine ve halkına karşı terör faaliyeti yürütmektedir. Her ikisi de Türkiye’ye silah doğrultmaktadır. Denilebilir ki PKK ve Uygur ayrılıkçılığı silah arkadaşıdır. Gergerlioğlu’nu Uygur konusunda “duyarlı” hale getiren de bu durumdur.
ABD DOSTU ÇİN DÜŞMANI CEPHE
ABD güdümündeki NATO’cu sahte milliyetçilik ile PKK bölücülüğü işte bu noktada kardeşleşiyor. ABD Kongresinin ya da Soros’un bir işaret fişeğiyle hepsi bir anda hizaya giriyor. Onların isteği Türkiye’nin Çin ile ilişkilerinin bozulması hatta Çin ile Uygur meselesi yüzünden savaş durumuna geçilmesidir. Neyse ki Türkiye’nin devlet aklı bu kışkırtmalara yüz vermeyecek kadar tecrübelenmiş durumda. Yine de bazen İslami bazen milliyetçi bazen de insan hakları savunuculuğu kılığına giren ABD borazanlarına karşı dikkatli olmak gerekiyor.
ABD’nin Uygur yalanlarının arkasına takılan siyasi güçlere bakınca ABD’nin Türkiye’deki iktidar planı da gün gibi ortaya çıkıyor:
CHP, İyi Parti, HDP, Gelecek Partisi, Deva Partisi, Saadet Partisi.
Demek ki bu partiler yanlışlıkla Türkiye’yi yönetme şansına sahip olsa, ABD namına Çin’in iç işlerine karışacağız ve ülkemizi ekonomik ve siyasi olarak krizlere sürükleyeceğiz. Tam Davutoğlu tarzı. Gerçi bu cephe ne kadar isterse istesin, ABD’yi devre dışı bırakıp Çin ile milli paralar üzerinden ticarete başladığımız, aslıda dünya çapında bir devrime öncülük ettiğimiz bu günlerde, böylesine bir geri gidiş mümkün değil. Türkiye’nin ekonomisi ve güvenlik ihtiyaçları Avrasya’ya yönelmeyi zorunlu kılıyor.