Politik zekâ üzerine
İnsanın yeni şeyler öğrenebilme, problem çözme ve yeni durumlara uyum sağlayabilme yeteneğine zekâ deniyor. 1983 yılında Howard Gardner’in çoklu zekâ kuramını ortaya atmasından sonra sosyal, sayısal zekâ vb. gibi türlerin yanına duygusal zekâ türünden yenileri eklendi. Hepsinin üzerinde uzlaşma sağlanmamış olmakla birlikte bir tanesinin de Politik Zekâ (PQ) olması gerektiğine ilişkin bir görüş var. Günümüzde toplum-siyaset ilişkilerinde görülen sorunlardan biri, gündelik hayatta veya mesleklerinde son derece zeki olan bazı insanların değişen siyasi sorunlar karşısında ciddi öğrenme, problem çözme ve uyum sağlama zorlukları çekiyor olması. Bu durumu anlamak için politik zekâ kavramı bize yardımcı olabilir mi?
Liderlik ve Politik Zekâ adlı kitaplarında kavramı geliştiren Gerry Reffo ve Valerie Wark, PQ’nun liderlik kapasitesi anlamına geldiğini belirtiyorlar. Reffo ve Wark, Amerikalı siyaset bilimci Robert A. Dahl’ın poliarşi teorisini küreselleşmeci bir bakış açısına uyarlamış gibi görünüyorlar. Buna göre, günümüzün PQ sahibi liderleri küreselleşen dünyanın küresel sorunlarını ulus-devletlerin tek başına yönetemeyeceğini kavramalı ve iş dünyası ile kamu yönetimini kaynaştıran bir modeli hayata geçirmek için gereken işbirliğine yatkın olmalıdırlar. Yani klasik kamu yönetimini ne ölçüde yeni kamu yönetimi paradigmasına çevirir yani “yönetişim” (governance) yaparsanız politik açıdan o kadar “zeki” oluyorsunuz.
Politik zekâyı illa ki böyle neoliberal bir içerikle tanımlamak zorunda değiliz. Başka bir kavramsallaştırma önerebiliriz. Ama daha önce böyle bir kavrama ihtiyaç olup olmadığına karar vermemiz gerekiyor. Başlangıç varsayımı olarak, siyasal iddiası olanların ve kendilerini belirli bir siyasal kimlikle tanımlayanların, iddia taşıdıkları alanın bilgisine sahip olmalarını bekleme hakkımız olduğuna işaret edebiliriz. Politika yapmak, seçme ve seçilme hakkını kullanmak her yurttaşın anayasal hakkıdır. Ancak bu noktada, bir şeyin hak olması ile hakkını kullananların o alanın kendine özgü bilgisine ve mantığına sahip olup olmaması birbirinden ayrılmaktadır. Politika yapan herkesin eşit düzeyde politik zekâ sahibi olmadığını varsayabiliriz. Çünkü politik alanda başarıyı tanımlayan kendine özgü ölçütler bulunur.
Politik başarıyı parlamenter seçim başarısı ile karıştırmamak gerekir. Diplomatik bir zaferde, savaşlarda, koalisyon hükümetleri kurma ve sürdürmede ya da bir siyasi partiyi örgütlemede somutlaşan başarıların seçimlerle ilgisi yoktur. Politik zekâ, ulaşılacak hedefi ve bu hedefin önündeki engelleri doğru tayin etme, dünyadaki ve ülkedeki politik değişmeleri doğru okuyabilme, politik başarının gerektirdiği gücü toplama, ortak hedeflere kanalize etme, problemleri çözme, doğru ittifakları kurma ve sürdürme gibi yetenekleri gerektiriyor. Bu tür zihinsel yetenekler geleneksel olarak “strateji ve taktik” kavramlarının içinde ifade edilmişti. Fakat politik zekâ kavramı, neden başka alanlarda son derece başarılı olan bazı liderlerin politik alanda aynı başarıyı gösteremediklerini anlamamıza hizmet ederek daha kapsayıcı bir analiz çerçevesi sunabilir belki.
Örneğin bir ülkede hükümetin oylarını hızla eriten ekonomik kriz karşısında maliyet enflasyonunu düşürmek, bu amaçla kaynakları üretime kaydırmak yerine rant ekonomisi ezberini sürdürmekte ısrar etmesi, olan biteni okuyabilme ve değişmeye uyum sağlama yeteneğinin eksikliği ile ilgili bir politik zeka sorunu mudur? Ya da muhalefet partisi yönetici kadrosunun, iktidar olmak için büyük istek duymalarına rağmen, toplumsal sorunlar karşısında akılda kalan somut seçenekler üretmek yerine, hükümete “siz şöyle yaptınız, böyle yaptınız, şunu beceremediniz, bunu batırdınız” demekten öteye gidememesi hedef belirleme, değişmeleri okuyabilme, güç toplama ile ilgili bir “problem çözme” yeteneği eksikliğine işaret ediyor olabilir mi? Tartışmak lazım.
Geçtiğimiz Perşembe günü Canan Kaftancıoğlu hakkındaki hapis cezası onandı. Kanaatimce Kaftancıoğlu mesleği veya benzeri başka konularda zeki ve yetenekli biri olmakla birlikte, CHP’li bir politikacı olarak PKK kurucusu Sakine Cansız’a güzelleme yaparken, 15 Temmuz kalkışmasını FETÖ’nün yanından seyrederken, Cumhurbaşkanını eleştirmekle ona hakaret etmek arasındaki kalın sınırı ihlal ederken, il başkanlığını yaptığı partinin tabanındaki Kemalist duyarlılığı küçümserken siyaseten zekice hareket etmiş sayılamazdı. Çünkü bu politik konumlanmanın CHP’nin güç toplamasına ve politik hedeflerine ulaşmasına hizmet etmediği görülüyordu. Öte yandan yargının ana muhalefet partisinin il başkanını yıllar önce attığı tivitlerden yargılayıp, para cezası vb. verilebilecekken hapis cezası vermesinin hükümete mal edileceği ortadadır. Karar yargınındır ancak hiçbir biçimde denetlenemeyen, bütün güçleri tek elde toplayan bir başkanlık sistemi kurduğunuzda, her olumlu gelişmenin kendi hanenize yazıldığını görmeyi nasıl istiyorsanız, yargının tepki çeken kararlarının bile sizin hanenize yazılmasına engel olamazsınız. Bütün problemlerin tek elden çözümü iddiası, bazen pek çok problemin çözümünü imkânsız hale getirebilir. Bunun da politik açıdan zekice bir durum olmayacağı söylenebilir.
Görüldüğü gibi soruların mutlak bir cevabı yok. Kavramı tartışmayı ve bilimsel açıdan analitik bir değer taşıyıp taşımadığını sorgulamayı sürdürmek gerekiyor.