Powell’ın dönüşü ve yaklaşan çöküş

ABD’de enflasyon oranlarının bir miktar düşmesi ve Merkez Bankası’nın (Fed) bundan sonra daha düşük faiz artışları olacağından bahsetmeye başlamasıyla kasım ayında borsalar yükselişe geçti. Finansal yatırımcılar, Fed’in para politikasını sıkılaştırmaktan ‘döneceğini’ (yani politika faiz oranı artışlarını tersine çevireceğini ve likiditeyi azaltmak için devlet tahvili stokunu geri satmayı durduracağını) umuyor.

ÇEKİRDEK ENFLASYON DÜŞMEDİ

Ancak mali piyasalar muhtemelen hayale kapılıyor. Hem Fed Başkanı Jay Powell hem de Avrupa Merkez Bankası (ECM) Başkanı Christine Lagarde’ın konuşmaları bunu açıkça ortaya koydu. Her ikisi de yıllık yüzde 2’lik hedef oranlarına dönene kadar enflasyonu ezmeye kararlı olduklarını söyledi. Powell geçen hafta yaptığı bir konuşmada ‘enflasyona karşı savaş’ politikasını özetledi. Fed’in çoğunlukla takip ettiği enflasyon ölçütü olan 12 aylık kişisel tüketim harcamaları (PCE) enflasyon oranının hala yüzde 6 seviyesinde olduğunu belirtti. Enerji ve gıda fiyatları hariç tutulduğunda ise çekirdek oranın hala yüzde 5 civarında olduğunu ve önemli bir düşüşe işaret etmediğini belirtti.

‘TRENDİN ALTINDA’ RESESYON

Powell, Fed stratejisini bir kez daha dile getirdi. Pandemi sonrası enflasyondaki yükselişin ana nedeninin zayıf arz (ulaşımdaki tıkanıklıklar, yetersiz vasıflı çalışan ve düşük verimlilik) olduğu gerçeğini görmezden gelen Powell, faiz oranlarının artırılmasının toplam talebi yavaşlatacağını ve hanehalkı ile işletmelerin artan borçlanma faiz maliyetleri karşısında harcamalarını azaltarak enflasyonu düşüreceğini savunmaya devam etti. Ancak bu yaklaşım, arz tarafına vurulan darbenin de şiddetlenmesi anlamına gelebilir. Başka bir deyişle ABD ekonomisini bir çöküşe sürükleyebilir. Powell’ın konuşmasında itiraf ettiği gibi, “Talep artışının yavaşlaması, arzın talebi yakalamasına ve zaman içinde istikrarlı fiyatlar sağlayacak dengeyi yeniden kurmasına izin vermelidir. Bu dengenin yeniden tesis edilebilmesi için trendin altında bir büyüme döneminin devam etmesi gerekecektir.” “Trendin altında” kelimeleri resesyon ve artan işsizlik anlamına gelmektedir.

İSTİHDAM PANDEMİ ÖNCESİNİN GERİSİNDE

ABD’de açıklanan son istihdam rakamları, ana akım ekonomistlerin tabiriyle işgücü piyasasının hala oldukça sıkı olduğunu gösterdi; zira kasım ayındaki net yeni istihdam tahminlerin çok üzerindeydi. Ancak aylık istihdam artış oranı geçen nisan ayından bu yana düşmektedir. Ve Powell konuşmasında istihdamın hala pandemi arifesindeki seviyesinin milyonlarca altında olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. “Geriye dönüp baktığımızda, pandemi sırasında önemli ve kalıcı bir işgücü arzı açığının ortaya çıktığını görebiliyoruz. Bu açığın yakın zamanda tamamen kapanması pek mümkün görünmüyor.” Mevcut işgücü ile Kongre Bütçe Ofisi’nin pandemi öncesi işgücü büyüme tahmini karşılaştırıldığında, yaklaşık 3,5 milyon Amerikalıdan oluşan bir açık ortaya çıkıyor.

ARTAN EMEKLİ SAYISI

Dolayısıyla, işgücüne olan güçlü talepten kaynaklanan ‘sıkı’ bir işgücü piyasasından ziyade, çalışma çağındaki çok sayıda insanın ‘işgücü piyasasına’ geri dönmemesinden kaynaklanmaktadır. ‘Katılım açığının’ bir kısmı, COVID-19 hastası oldukları ya da önceki COVID enfeksiyonlarından kalan semptomları (“uzun COVID”) yaşamaya devam ettikleri için hala işgücünün dışında olan çalışanları yansıtmaktadır. Ancak Powell’a göre, Fed ekonomistleri tarafından yapılan son araştırmalar, katılım açığının şu anda çoğunlukla aşırı emekliliklerden, yani yalnızca nüfusun yaşlanmasından beklenenin üzerinde emekliliklerden kaynaklandığını ortaya koydu. Bu fazla emeklilikler 3,5 milyonluk açığın 2 milyondan fazlasını oluşturuyor.

İKİ ANKET ARASINDA UÇURUM

Ancak sağlık sorunları da bir rol oynamıştır. Birçok yaşlı çalışan, işten çıkarmaların tarihsel olarak yüksek olduğu pandeminin ilk aşamalarında işlerini kaybetmiştir. Salgının çalışma ortamında yarattığı aksaklıklar ve sağlık sorunları göz önüne alındığında, yeni bir iş bulmanın maliyeti bu işçiler için özellikle büyük olmuş olabilir. Net göçteki düşüş ve salgın sırasında ölümlerdeki artışın birleşimi muhtemelen yaklaşık 1,5 milyon kayıp işçiyi açıklamaktadır.

Ayrıca, işyeri anketi olarak adlandırılan anket ile hanehalkı anketi olarak adlandırılan ve insanlara bir işte çalışıp çalışmadıklarını soran anket tarafından ölçülen istihdam artışları arasında garip bir tutarsızlık bulunmaktadır. İşyeri anketine göre, geçtiğimiz mart ayından bu yana 2,7 milyon istihdam artışı olmuştur. Ancak hane halkı anketine göre artış sadece 12,000!  Burada bir yanlışlık var.

Sanayi üretim endeksi (PMI)

İŞGÜCÜ PİYASASI HIZLA SOĞUYOR

Özel sektör istihdamını ölçen ADP gibi diğer istihdam anketlerine baktığımızda ise kasım ayında imalat ve inşaat sektörlerinde 100 bin kişilik bir düşüş olduğunu, resmi kurum anketinin ise 35 bin kişilik bir artış olduğunu iddia ettiğini görüyoruz. Üstelik yeni işlerin çoğu yarı zamanlı.  Geçen mart ayından bu yana ABD 398 bin tam zamanlı çalışanını kaybederken, bu sayı 190 bin yarı zamanlı çalışanın mütevazı kazancıyla dengelendi. Yani son sekiz ayda fiilen istihdam edilen kişi sayısında bir değişiklik olmadı, ancak ekonomideki bozulma nedeniyle daha fazla insan daha yüksek ücretli, tam zamanlı işlerini kaybediyor ve çok daha düşük ücretli işlere zorlanıyor. İstihdam piyasasının bir diğer ölçütü de işe alma ve işten çıkarma ile ilgili JOLTS verileridir.  Bu veriler de işgücü piyasasının hızla soğuduğuna işaret etmektedir: hem işe alma hem de işten ayrılma oranları düşmektedir.

İFLAS YOLUYLA ŞOK TERAPİSİ

Dolayısıyla enflasyonu tetikleyen şey sıkı işgücü piyasalarındaki ücret baskısı değildir ve hanehalkı ya da işletmelerin harcamalarından kaynaklanan ‘aşırı talep’ de değildir.  Başta enerji ve gıda olmak üzere bir arz sorunu olmaya devam etmektedir. Sonuç olarak, Fed’in kararlı faiz artışları politikasının enflasyon oranları üzerinde çok az etkisi olacaktır. Bunun yerine, kredi maliyetlerini artırarak, ekonomi devrilecek ve enflasyon sonunda düşecek ve yerini daha yüksek işsizlik ve iflaslara bırakacaktır. Baş parasalcı Paul Volcker’a 1970’lerin sonunda Fed başkanı olarak uyguladığı faiz oranlarındaki ‘şok terapi’ artışlarının işe yarayıp yaramayacağı sorulduğunda ne dediğini hatırlayın.  Volcker şöyle cevap vermişti: “Evet, iflaslar yoluyla”.

SİSTEMİK SEKTÖRLERDE ARTIŞ

ECB’den Philip Lane geçen hafta yayımlanan analizde, 2021-2022 döneminde gıda, mal ve hizmet sektörlerinde hızlanan enflasyonu yaratanın artan işgücü dışı girdi maliyetleri ve daha yüksek kar artışları olduğunu gösteriyor. Son iki ayda enflasyon oranlarında görülen iyileşme ise arz sıkışıklığı ile enerji ve gıda fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanmıştır. Yeni bir raporda, bazı Amerikalı heterodoks ekonomistler enflasyon artışlarının enerji, gıda ve konut gibi bazı kilit ‘sistemik’ sektörlerde yoğunlaştığı sonucuna varıyor. Ve bu sektörler faiz oranı artışları söz konusu olduğunda fiyat esnekliğine sahip. “Üst üste gelen acil durumlarda, ekonomik istikrarın para politikasının ötesine geçmesi gerektiğini ve sistemik açıdan önemli bu sektörleri hedef alabilecek kurum ve politikalar gerektirdiğini savunuyoruz.” deniyor.

Bu arada, Avro Bölgesi’nde reel ücretler düşmeye devam ediyor.

YENİ BİR ÇÖKÜŞ UFUKTA

Pandemi çöküşü sırasındaki yazılarımda, ekonomilerin 2008-9’daki Büyük Durgunluk’tan daha derin ve daha yaygın bir çöküşte üretim ve yatırımdaki çöküşten kalıcı ‘yara’ alabileceğini savundum.  Nasıl ki ‘uzun COVID’ pandeminin sona ermesinden bu yana milyonlarca insanın hayatını etkilediyse, pandemi çöküşü de kapitalist birikimi ve üretkenlik artışını yeni düşük seviyelere indirdi. Gerçekten de dünya ekonomisi reel GSYH büyümesi, yatırım ve istihdamda (yeterince zayıf olan) salgın öncesi eğilime dönmemekle kalmıyor, daha da kötüsü yeni bir çöküşe doğru ilerliyor.  Büyük ekonomilerin çoğunda ticari faaliyet endeksleri (PMI) ‘daralma’ seviyelerinde (yani 50’nin altında).

ŞİRKET KARLARI DÜŞÜŞTE

Büyük ekonomilerdeki şirket karları, borçlanma maliyetinin hızla arttığı bir ortamda (mortgage oranları, tahvil faizleri, kredi masrafları vb.) 2016’dan bu yana ilk kez aşağı yönlü gidiyor.  Küresel şirket karlarındaki büyüme 2022 yılının 3. çeyreğinde yıllık bazda sadece yüzde 4,5’e gerilemiştir. ABD şirket karları pandeminin başlangıcından bu yana açık ara en fazla artış gösteren ülke oldu (yüzde 22 artış), ancak bu yılın ortasında zirve yaptı ve son çeyrekte ilk kez kesin olarak düştü.  Japonya, Almanya ve Birleşik Krallık’ta şirket karları aynı dönemde yüzde 4-7’den fazla artmazken, Çin’in şirket karları şu anda 2019’un sonundan daha düşük. Gerçekten de, Japonya ve Almanya’nın şirket karları bu yıl bugüne kadar yaklaşık yüzde 15 düşerken, Birleşik Krallık’ınki durgun seyrediyor.

TAHVİL GETİRİSİ TEPETAKLAK

Yaklaşmakta olan bir resesyonun en güvenilir göstergelerinden biri ters dönmüş tahvil getiri eğrisidir. Bu, uzun vadeli tahvillerin (on yıllık) faiz oranının kısa vadeli kredilerin (3 aylık ya da 2 yıllık) faiz oranının altına düşmesidir.  Eğer bir ekonomi ‘normal’ bir şekilde büyüyorsa bu olmamalıdır.  O zaman uzun vadeli tahvillere uygulanan faiz daha yüksek olur çünkü krediyi daha uzun bir süre için alırsınız.  Getiri eğrisi sadece merkez bankaları kısa vadeli faiz oranlarını yükselttiğinde ve yatırımcılar durgunluğun yaklaşmasından korktukları için uzun vadeli tahvil almaya koştuklarında tersine döner.

ABD getiri eğrisi güçlü bir şekilde tersine dönmeye devam ediyor.

ABD'de 10 yıllık sabit vadeli tahvillerin getiri oranındaki değişim