Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu

Keçecizade Fuat Paşa (1814-1868), Padişah Abdülaziz’in Paris ziyaretine Dışişleri Bakanı olarak katılır. III. Napolyon olmayacak toprak taleplerinde bulunur. Kabul edilmeyince, dolaylı olarak tehdit eder. Bu tehdide karşı Fuat Paşa’nın tarihe mal olan şu cevabı çok çarpıcıdır: “300 senedir, siz dışarıdan, biz içeriden Osmanlı’yı yıkamadık!” Kim ne derse desin, bu kutsal topraklar ülkeye kol kanat geren büyük değerler yetiştiriyor. Her meslek dalında dünya çapında fark yaratan insanlarımız var. Ülkemizin bu evlatları tüm olumsuz koşulları kendi yaratıcı yetenekleriyle aşarak harikalar yaratıyor. Her yerinden sallanan sistemi insanüstü bir çaba göstererek ayakta tutuyorlar. Bir avuç insan istinat duvarı gibi Türkiye’nin çökmesini engelliyor...

MÜTHİŞ BİR ÇALIŞMA TEMPOSU

Prof. Hamzaoğlu kendisini mesleğine, hastalarına ve insanlığa adamış bir mücadele insanı! Gecesi yok, gündüzü yok! Cumartesi, pazar dâhil her gün çalışıyor. Herkes mışıl mışıl uyurken, saat 5’te Prof. Hamzaoğlu için gün başlıyor. Çünkü 6-7 saat süren ameliyatlar yapıyor; hastalarını muayene ediyor ve saat gibi çalışan bir sistemi işletiyor. Çünkü çok sayıda hastası şifa bulmak için sıra bekliyor. O da insanüstü bir gayret sarf ederek en fazla sayıda hastasını sağlığına kavuşturmak için bütün sınırlarını zorluyor. Tıp dünyasının mucizeler yaratan Prensi’ni beş kıta gıpta ile izliyor...

GÜÇLÜ BİR KARİZMA

Son kerte uyumlu, birbirini tamamlayan ve bir makine düzeni içinde çalışan olağanüstü yetkinlikte bir ekibi var. Prof. Hamzaoğlu çevresinde içten gelen, yapmacık olmayan doğal bir saygı uyandırıyor. İnsan sevgisi, hastalarına verdiği önem ve onların kaderini paylaşma içgüdüsü ilk bakışta hissediliyor. Bu nedenle, hastaları hocalarına inanıyor ve güveniyor. Öylesine güçlü bir karizması var ki talimatlarını yardımcıları gökten gelen ilahi emirler gibi kaydediyor ve kusursuz olarak yerine getiriyor. Zamanı mükemmel kullanıyor ve bir saniyesini bile boşa geçirmiyor. Hastasının durumunu bir bakışta anlayarak, tedavi yöntemini söylüyor ve diğer hastasına koşuyor.

BÜYÜLÜ PARMAKLAR

Tıp dünyasının Prensi Prof. Hamzaoğlu’nun ameliyatta kullandığı parmakları Mozart’ın üçüncü senfonisini çaldığı parmaklara benziyor. Çünkü her ikisinde de büyülü parmaklar ortaya doğanın dengelerini sarsacak güçlü sonuçlar çıkarıyor. İnsan omuriliğinin zayıf bölgelerini demir gibi metallerle desteklemek bütün yerleşik kalıpları alt üst ediyor. Tıp biliminin sınırlarının dışına çıkıldığı alanlarda ortaya büyük bir sanatkârlık çıkıyor. Prof. Hamzaoğlu tıp ile sanatı buluşturarak özgün bir tedavi yöntemi uyguluyor.

BAŞARININ KAYNAĞI

Hoca’ya soruyorlar, “Bu büyük başarınızın, bitmek tükenmek bilmeyen enerjinizin kaynağı nedir?” O da cevap veriyor: “Mutluluk içinde yaşadığım bir ailem var!” Sevgili Hoca’mın değerli eşi, muhterem ve zarif Yrd. Doç. Dr. Nihal Hanımefendi ile de tanışma onuruna sahip oldum. O da çok başarılı bir hekim. Anestezi uzmanı ama akupunktur tedavisi konusunda ülkemizdeki sayılı isimlerden birisi! Çocukları ile birlikte mutluluğun resmini yapıyorlar...

ÜLKENİN BÜYÜK EVLATLARI

Kalabalıklar karanlıktır. Hakikat bir avuç arınmış insanın elinde gökyüzüne yükselir. Ülkeler büyük evlatları ile nefes alır. İşte Prof. Hamzaoğlu ülkemizin büyük evlatları içindeki müstesna yerini bileğinin hakkı ile alıyor. Sizler bu satırları okurken, Sevgili Hocam kim bilir hangi imkânsız soruna, ter ve göz nuru dökerek çare buluyor. Hastalarını mutluluk içinde taburcu ediyor. Gurur duyuyoruz; çünkü dünya çapındaki bu efsane tıp insanı İngiliz, Fransız ya da Alman değil! O bizden biri; çılgın bir Türk! Sinop’ta doğmuş; enerjisini ve göz kamaştıran mücadele azmini Karadeniz’in hırçın dalgalarından almış! Rotasından bir milim bile şaşmadan ülkesine ve Türk insanına hizmet veriyor.
Sayın ve Sevgili Hocam;
Yolunuz ve bahtınız açık, rüzgârlarınız insaflı, ailenizdeki mutluluk daim olsun. Tanrı sizi korusun; size bu yoğun mesainizi sürdürecek güç ve kuvvet versin! İyi ki varsınız...