Prof. Dr. Emrullah Güney’in mektubu -(TAMAMI)

Emrullah Güney, zaman zaman iletiler aldığım okurlarımdan biri, Dicle Üniversitesi’nde Coğrafya Eğitimi Bölümü’nde profesör olduğunu biliyordum, aşağıdaki yazısını okuduktan sonra onun bilim dalını bir kez daha sorma gereği duydum, çünkü yıllardır görev yaptığım edebiyat bölümlerinde bile az karşılaştığım bir edebiyatçı vardı karşımda, acaba yaşamının bir döneminde edebiyat mı okudu diye merak etmiştim. Doğrusu Emrullah Güney gibi bilim adamlarının edebiyat bölümlerinde olmalarını çok isterdim, yazık ki bizim üniversitelerimizde bu bölümler Türkçeyi yanlışsız konuşamayan Hüseyin Çelik gibilerin ya da İskender Pala gibi Neşet Ertaş türkülerinde bile ahlaksızlık arayan tutucuların daha şanslı olduğu bölümler. Emrullah Güney, okuma alışkanlığı olmayan Türkçe okutmanlarından yakınırken, aslında dolaylı olarak edebiyat bölümlerinin durumunu anlatmış oluyor bize. Prof. Dr. Emrullah Güney’in rahmetli Mehmet Seyda ile ilgili yazım üzerine gönderdiği mektubunu biraz kısaltarak sunuyorum:

Günaydın Öğretmenim,

Mehmet Seyda, benim üzerimde de etkisi olan bir yazardı.”Ne Ekersen” Cumhuriyet’te günbölük yayımlanıyordu. O zaman Göre İlkokulu son sınıfta idim, 1957-58.Öğretmen babam Nevşehir’den köyümüze her akşam yürüyerek gelirdi. Sümerbank deri çantasının - kokusu burnumdadır hâlâ- içinden çerez çıkardı, bir de Cumhuriyet. Bir iki fındık atar ağzıma, Cumhuriyet’i okumağa başlardım.

Başlıktaki Münif Fehim ustanın o güzelim çizgisi bende nasıl çağrışımlar uyandırırdı.

O günkü bölümü tadına vara vara okur, özlemle bir sonraki günü beklerdim. (....)

Fakat, ne tuhaftır ki, o günbölük yazılarda derin bir hüzün sezer, Seyda’nın mutsuz bir insan olduğunu anlardım.

Hani, bir yazısında geçer. Daha çocuktur, bir yere yolcudur, kamyon sürücüsünün yanına oturur, dalgın dalgın dışarıyı seyreder . Sürücü bir sigara yakar. Çocuğa aldırmaz. Biraz sonra , o da cebinden paketi çıkarır, bir sigara yakar.Sürücü şaşırır: “Affedersin, beyim,” der. Aklımda böyle kalmış. Tam böyle değil belki. Seyda’nın , Binyazar öğretmenimle yaptığı bir görüşme vardı.

Adnan Bey, Diyarbakır’a geldiğinde konuğumuz olur; o da anlatmıştı bu kitabı.

Varlık’ta, “Edebiyat Dostları” adlı bir yapıtı olduğunu öğrendim Seyda’nın .

Gittigidiyor’a baktım, var. Sahaflarda bulunuyor. Hemen istedim.

Feridun Andaç’ın “Söz uçar, Yazı Kalır” gibi “Edebiyat Dostları” da benim en sevdiğim kitaplarımdan biri oldu. Adını bilip de özyaşam öyküsünü bilmediğim birçok yazarımızı bu kitaptan tanıdım.

Duygulu, güzel yazınız, değerini bilemediğimiz, vefa borcunu hiçbir zaman ödeyemeyeceğimiz Seyda’yı düşündürdü bana.

O, 1940’ların yoksul Anadolu’sunu sundu bize. Yolculukları, kesintiye uğrayan eğitimini, yaptığı zanaatları, Zonguldak’ı Türk yazınına soktu ve daha nicelerini...

Anahtarcı Salih, Yaş Ağaç, Sultan Döşeği unutulur mu?

Ne yazık ki, günümüzde edebiyat araştırmanları, Türkçe okutmanları bile tanımıyor, önemsemiyor bu romanları, yapıtları...

Bakıyorum da tüm yarenlikleri uyduruk diziler üzerine...

İlginçtir, bu okuma sevmez gençler süratle doktor unvanı alıyor, süre dolunca doç ve prof da oluyorlar...

Değerli Üstadım, vaktinizi aldım. Size selamlar, saygılar iletiyorum. İyi günler diliyorum.

Prof Dr Emrullah Güney