Proje tartışmaları

İstanbul’a yapılması düşünülen büyük bir proje ile ilgili tartışmalar çok yanlış yerden başlamış ve sürmektedir. Bu tartışma yaklaşımının konunun taraflarına ve özellikle de ülkeye bir yararı olmayacaktır. Aksine bu anlayış, konunun esasından uzaklaşılması bir yana, toplumdaki kutuplaşma ve ayrışmaları da artırmaktadır. Burada, kırk yılı aşkın bir süredir projelendirme ve değerleme konularına emek vermiş bir bilim insanı olarak konunun ele alınması ve tartışılmasında izlenen yöntem ve yaklaşımlar açısından bir değerlendirme yapmak istedim.

***

Projelendirme olarak tanımlayabileceğimiz bu konu çok disiplini bir araya getiren kapsamlı bir alandır. Projelendirme kısaca yatırım, araştırma vb. gibi çok farklı alanlarda bir faaliyette bulunma fikrinin doğuşu ve adlandırılmasından başlayarak, bu yatırım veya faaliyetin kapsamını, yaratacağı fayda ve masrafları ortaya koyan, konuyla ilgili kararlara ve sonunda uygulamaya temel olan çalışmalar bütünüdür. Buradan da anlaşılacağı gibi projelendirmede proje fikrinin doğuşu ve isimlendirme proje raporunun ilk adımdır.

***

Faaliyet ölçeğine bağlı olarak projelendirme yoğun zaman ve emek gerektirme yanında maliyetli bir işlemdir. Bu nedenle proje fikrinin ortaya çıkıp olgunlaştırılmasında, esas proje yapımına geçmeden ortaya konan fikrin mali, ekonomik, sosyal, yasal vb. açılardan değerlendirilmeye konu edilmesi gerekir. İşte bu aşama ön projelendirme olarak isimlendirilebilir. Bu aşamada konu yapılabilir gözükürse ileri aşamalara geçilecektir. Bundan sonra esas proje aşaması başlayacak ve bu aşamada projenin tüm teknik özellikleri, gerektirdiği yapılar, tesis ve donanımlar kapsamlı şekilde ortaya konacaktır. Bu veri ve bilgilere dayalı olarak projenin gerektirdiği masraflar ve yarar tahminleri yapılacaktır.

***

Daha sonra bu çalışmalar mali, ekonomik değerlendirme yanında teknik değerlendirmelere de konu olacaktır. Bu değerlendirmelerin önemlilerinden birisi de çevre etki değerlendirmesidir (ÇED). Değerlendirme sonucunda, kabul ve ret gibi sadece iki seçenek yoktur. Bunların yanında bir de sıralama söz konusudur. Başka bir anlatımla projenin önceliğinin belirlenmesi de önemli bir sonuçtur. Özellikle kamu kaynaklarının kullanımını gerektiren makro projelerde, bu seçeneğin dikkate alınması çok önemlidir.

TARTIŞMALARDAKİ ÇELİŞKİLER

Tartışma konusu proje dikkatle incelendiğinde, bunun bir kanal projesi olmadığı, içinden kanal geçen bir kentsel yerleşim projesi olduğu görülecektir. İlgili tartışmalarda bu öne çıkarılamasa bile projeyi savunanların açıklama ve proje tanıtımlarında bunun bir yerleşim projesi olduğu açıkça dillendirilmektedir. Nitekim basında yer alan bir açıklamada “İstanbul’da yeni bir şehir doğuyor. Bir başka deyişle 7.5 milyonluk nüfusuyla Türkiye’nin İstanbul’dan sonra en büyük ikinci şehri yine İstanbul’dan doğuyor. Kanal İstanbul ve Yenişehir proje alanı büyüklüğü 453 milyon metrekaredir. Bunun 78 milyon metrekaresi havaalanı, 30 milyon metrekaresi Kanal İstanbul, 33 milyon metrekaresi Ispartakule ve Bahçeşehir, 108 milyon metrekaresi yollar, 167 milyon metrekaresi imar parseli, 37 milyon metrekaresi ortak yeşil alandır” şeklinde bilgiler yer almaktadır.

***

İçinde suyolu olan bir kentsel yerleşim projesi ile bağımsız bir suyolu projesi çok farklı faaliyetlerdir. Proje, bir kentsel yerleşim projesi olduğu halde, tartışmalarda konunun sanki bağımsız bir kanal projesi üzerinde yoğunlaşması yaman bir çelişkidir. Çok büyük ölçekli bir kentsel yerleşim projesi yok gibi davranılmıştır.

Bu ölçekte bir kentsel yerleşim projesi için çevre etki değerlendirmesi (ÇED) projelendirmenin en önemli parçalarından birisi olup, çok önemlidir. Ortada projenin bütününe ait bir ÇED raporu yokken, projenin sadece onda birinden daha az bir alanını kapsayan kanala ilişkin ÇED raporunun tartışılması ne kadar gerçekçidir? Maalesef projeyi koşulsuz destekleyen ve karşı çıkanlar, tartışmalarda bilerek veya bilmeyerek ortak bir yanlışa düşmüşlerdir.

***

Öte yandan, ÇED raporu bir proje ile ilgili kararların tek hareket noktası (ölçütü) olamaz. Bazı durumlarda ÇED raporlarında ortaya konan bir olumsuzluk bile, bırakınız projenin ret edilmesini, projeye katkı bile yapabilir. Örneğin çevre kirlenmesine yol açılacağını ortaya koyan bir ÇED raporuna dayalı olarak, projeye bir arıtma tesisi eklenmesi ile bu olumsuzluk giderilerek proje yapılabilir hale getirilebilir. Daha da önemlisi projenin tümü için çok olumlu bir ÇED raporunun varlığında bile, bu doğrudan proje kararının olumlu olacağı anlamına gelmez. Projenin yasal, finansal ve ulusal ekonomik, sosyal amaç ve göstergeler açısından da olumlu olması gerekir.

***

Projenin sınırlı bir parçası olan ÇED raporu kapsamında Montrö gibi tarihi ve önemli bir konunun tartışılması da uygun bir yaklaşım değildir. Bırakın, bu şekilde uluslararası boyutu olan bir yasal anlaşmayı, projeyle ilgili her türlü yasal düzenlemelerin ÇED içinde ele alınması doğru değildir. Bu değerlendirme işin başında, yani proje fikrinin ortaya çıkması ve ön projelendirme aşamasında yapılmalıdır. Söz konusu olan bir proje uluslararası ve ulusal yasal düzenlemeler açısından sakıncalı ise, proje fikri işin başında geçersiz olacak ve kapsamlı proje çalışmalarına da girişilmeyecektir.

DEĞERLENDİRME VE DİLEK

Bir yılın sonunda, Türkiye’nin yaşamsal birçok sorunu dururken ne kadar iddialı olursa olsun böyle bir projenin gündeme gelmesi bir yana, yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız gibi, çok yanlış bir şekilde ve sadece bir parçasıyla ele alınması ne kadar doğrudur. Üstelik bu kısır ve eksik tartışmayı yine rasyonel olmayan yaparız-yaptırmayız karşıtlığında yapmanın kime ne yararı olmuştur ve olacaktır.

Bu ülkenin, üzerinde yaşayan 82 milyon yurttaşın ortak vatanı olduğu bilinciyle, ülke çıkarlarında azami ortak paydada buluşabilmenin umut ve dileğiyle, tüm yurttaşlarımıza sağlıklı, mutlu, barış ve adalet dolu bir yeni yıl dilerim.