Protezli virüs çağında şiir
İnsanın yüzyıllardır süren hakikat arayışını ve ulaştığı anlam doruklarını hiçe sayan kapitalizmin ona Birinci Dünya Savaşı’nda yaşattığı saçmalıklar, kendini insanlığın yazgısından ve geleceğinden sorumlu duyan aydınlarda iki farklı yönelişe yol açtı: Birinci yöneliş, dayatılan saçmaya karşı her türlü sanatsal ve düşünsel çığlığın yine, ama kördüğüm uygarlığın kirletemediği yeni saçmayla yükseltilmesini öneriyordu. Dadaizmin bu girişimini dünyaya küsmek olarak değerlendiren ve çocukça bularak tam tersine savaşın küllerinde hakikatin közlerini hiç yitirmeyen Barbüsse’ün yalın gerçekçiliğinden esinlenen aydınlıkçılara göre şimdi dünyaya daha sıkı sarılma zamanıydı.
ANLAMI YİTİRME KAYGISI
İnsanı tarih boyunca asıl çılgına döndüren ve en saçma şiddet uygulamalarına taşıyan, belirsizliktir; olaylara anlam veremeyiştir. Belirsizliği ve çaresizliği aşamayan zihin, derin bir kaygı çukurunda en saçma ve yıkıcı hurafelerin saldırganlığına rıza gösterebilir. Kapitalizmin akıldışı büyüme eğiliminin getirdiği teknolojik, siyasal ve ekonomik sonuçlar, kültürel ve sanatsal aşamaların da emperyalizm tarafından biçimlendirilmesini başardıkça insandan ve hakikatten uzaklaşma eğilimleri güç kazandı, pekişti. Nitekim Yeni Ortaçağ’ın akla zarar safsatalarla postmodern tüketim kültürünün alçaklık eğrisinde yumaklaşan yalanlar, nicedir insanı post-truth dedikleri hakikat sonrası aşamada boğuntuya getirmeye hizmet ediyor. Cogito’nun haftalardır elimden bırakamadığım “İnsan Sonrası” (post-insan) sayısı (S: 95 - 96, YKY) belirsizlik ve bulanıklıkları aşmada enikonu ciddi olgular, kuramsal veriler sağlıyor.
ŞİMDİKİ GELECEK VE KARA ÜTOPYA
“Süregiden bir distopya olarak kapitalizm” yazısında Ali Rıza Taşkale; Philip K. Dick’in Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? (1968) romanından yola çıkan Blade Runner 2049 filmini değerlendirirken, filmde, “gerçeklik ile fantezi, sahici ile yapay, insanlar ile replikalar (kopyalar) arasındaki ayrımın tamamen bulanıklaştığı bir toplum sunuluşuna” dikkat çekerek, “gerçekliğin gasp edilişini ve gerçeğin kurmacaya dönüştürülmesini” irdeliyor. Son bakışta, Taşkale’ye göre, “gelecek, ekolojinin ve medeniyetin çöktüğü bir distopya olarak hayal hayal edilebilir” ancak... İnsan; köleleştirilebilir, kapitalizm için daha kullanışlı kopyasıyla değiştirilebilir, gerekirse genel bir yok oluş sürecinden geçirilebilir bir varlık, herhangi bir tür olarak düşünülmeye başlandı. Bu tutum, iletişim araçlarının da baskısıyla, gündelik yaşamda yavaş yavaş tüm davranışlara içselleşti.
KÖRLEŞME VE SANAT
Felsefe ve bilim, Feyerabend’dan beri, “bilgiyi akıldan kurtarma ve duyulara hapsetme” çabası içinde... Kapitalizmin ve patronlarının tahakküm programı doğrultusunda, bilim ve teknoloji, her türlü sanatsal ve kültürel edim, insanı giderek içgüdüsel varlığa geri tıkma yöntem ve araçlarını geliştirmeyi temel amaç edindi. Postmodernizm, insanı aklın kölesi olmaktan kurtarma vaadiyle duyusalın sınırlarına geriletmeyi başardı. Felaketler ve yokluklar, kurtuluşu içgüdüsel boyutta ve inanç düzeyinde algılama, sürü bilinciyle davranma yönelişini teknolojik donanımla hızlandırıp pekiştirdi.
Gerçek şu ki, evrenin makro ve mikro düzeydeki sonsuzluğu yalnızca bugünün gerçeği değil... Son çeyrek yüzyılda sonsuzluğa dair milyonlarca keşfin gündelik yaşamda çok hızlı biçimde yer tutması insanlığı şaşkına döndürdü, varlığını tüm boyutlarıyla yitirme kaygısı onu yeniden aydınlanma karşıtı safsatanın gayya kuyusuna sürükledi. Yaşadığımız günlerde hızla yayılarak tüm insanlığı tehdit eden korona virüsünün bu sürüklenişe büsbütün korkunç düzeyde varacağı kaygısı da büyümekte... Nano teknoloji marifetiyle gerçekleştirilen mutasyonlar sonrasında oluşan protezli virüslerden söz edilmeye bile başlandı.
Kapitalizm, kendini sürdürmek için doğaya her yoldan saldırmayı sürdürecektir. Korkunç olan bu değildir: Kötü ve korkunç olan; yaşamı anlamsızlık ve saçmalıklar burgacı gören sanatsal eğilimlere cesaret aşılanarak, tarih boyunca asıl anlamını egemen ideolojiye kafa tutuşta somutlayan sanatın saf dışı edilmesi, körleşmenin sözcülüğüne soyunmasıdır. Oysa her türlü körleşmenin doruğu, aklın körelmesidir.
Homeros kördü ama aklın körelmesine karşı sözcüklerden anıtlar oluşturdu.