Quo Vadimus?

Rengin çok eski bir aile dostumuz. Ödün vermeyen bir Kemalist ve varsıl bir ortamda olmasına karşın sıkı bir solcu. Diyor ki, "Evet CHP ödevini yapmadı, kendi içinden bir aday çıkaramadı, dinci oylara talip oldu, evet örgütünü küstürdü ama Çankaya'ya bir diktatörün çıkmasına izin veremeyiz. Çankaya kararırsa Türkiye kararır." Dostumuz Rengin çok üzgün ama yılmadan insanların oy vermesini ve demokrasi yolunda bir tren kazasını önlemeye çalışıyor.

Toplumsal felâket dönemlerinde toplumun geleceğini sorgulayan Latince bir deyimdir Quo Vadimus ve "Nereye gidiyoruz" demektir. Evet "Türkiye nereye götürülmek isteniyor?" diye sorgulamamızın zamanıdır. 2002'den beri kurulmak istenen İslami Cumhuriyetin mimarı ısrarla ve çok başarılı bir biçimde yolu üzerindeki tüm engelleri kaldırdı. Klasik demokrasinin temel direkleri teker teker çökertildi. Özgür basın, özerk üniversite, bağımsız yargı, özgür sendikalar acımasızca yok edildi. Bu yurdun inançlı yurtseverleri, güzel insanları sahte delillerle, yanıltılmış yargıçlar eli ile yıllarca zindanlarda tutuldu.

BİR İMAMA UZANAN YOL

Bir onbaşının koskoca Almanya'nın tek egemeni olması ve dünyaya 50 milyon insanın ölümünü içeren bir bedel ödetmesi nasıl anlaşılması zor bir olay ise bir imamın da bir ülkeyi tek başına demokrasi yörüngesinin dışına çıkarabilme başarısını anlamak o kadar zor ama ikisinin de temelinde ekonominin bozukluğu ve toplumun gelecek kuşkusu olduğu unutulmamalı. 1930'ların Almanya'sının ve 1980 sonrasının Türkiye'sinin liberal ekonomi anlayışının çöküşü diktatoryal eğilimlerin güçlenmesinin yolunu açtı. Ülkemizde dinin siyasete egemen olması liberal ekonominin çökmesindendir. AKP'nin oy başarısında seçmenle kurulan çıkar paylaşımının rolü unutulmamalı. Seçmen çoğunluğu aç, işsiz, gelecek umudu yok ve AKP'nn dağıttığı yardım paketlerine hayallerini bağlayarak oy veriyor.

KILIÇDAROĞLU DEMOKRAT MI?

AKP'nin başında demokrasiyi tramvay olarak gören ve diktatoryal eğilimleri güçlü biri var. Tayyip diktatör de CHP'nin Genel Başkanı çok mu demokrat? Cumhurbaşkanı adayını partisinde kimseye danışmadan belirleyen, milletvekili adaylarını kendisi seçen, ne kadar sağcı ve CHP'ye yabancı eski politikacı varsa milletvekili yapan, "Türbanı biz çözeriz, CHP'nin laiklik sorunu yoktur "diyebilen, sözlerine dua okuyarak başlayan Ekmelettin beyi, "AKP aday gösterse oy veririm" diyecek kadar partisinin tabanına yabancı olan, CHP'nin kapılarını emekçilere kapatan, önseçim, örgüt toplantısı yaptırmayarak parti üyelerinin heyecanını yok eden bir Genel Başkan ne kadar demokrat ve ne kadar soldadır? Başkasının evinin pisliğine işaret etmeden önce insanın kendi evini temizlemesi gerekir.

BAĞRIMIZA TAŞ BASARAK.....

Cumhurbaşkanlığı seçimi demokratik düzenimizin geleceği açısından çok önemli fakat özellikle CHP'li ve yurtsever seçmenler bir ikilem içinde; "İslami kökenden gelen, bu ülkeyi yeterince tanımayan, siyaset ile hiç ilgilenmemiş, Atatürk değerlendirmesi ne kadar samimi olduğu bilinmeyen, sözlerine dua ile başlayabilen ve dinci radikaller yetiştirmiş El Ezher Üniversitesi mezunu birisine laik, demokratik cumhuriyete inanmış insanlar olarak nasıl oy verceğiz?" diye kendilerini sorguluyorlar.

Gerçekten zor bir durum ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Çatı adayına oy verilmezse demokrasiyi tramvay gibi gören ve erdemine inanmayan birisi Atatürk'ün koltuğuna oturacak. Hakkındaki parasal suçlamalardan kendini aklamamış, geçmişte izlediği yol demokratları dehşetle endişelendiren birisi Cumhurbaşkanı seçilirse demokrasi vagonu kesinlikle seçim virajında devrilecektir. O zaman bağrımıza taş basarak El Ezher mezunu Ekmeleddin'e oy verilecek ama içtiğimiz çorbanın tuzu olmadığı da bilinecek. Seçeneksizlik gerçekten çok kötü bir şey.