Recep Tayyip Erdoğan’dan seçmeler (1) -(TAMAMI)

Başbakan, politik çiğlikten mi yoksa pişkinlikten mi kaynaklandığına bir türlü karar veremediğim çocukça bir üslupla, güven belgesi (accrédité) vermedikleri 6 gazete için “Hadlerini bildirdik!” buyurmuş. Başbakan, basına açık olması gereken kongresini, eviyle, özel uçağıyla, çalışma dairesiyle karıştırıyor.

Örneğin, haddini bildirdiğini iddia ettiği bir gazetenin yazarı olarak beni evine, uçağına, bürosuna çağırsa kesinlikle gitmem. Kendisiyle söyleşi yapmaya talip olmam. Ancak, kendisiyle, Aydınlık gazetesinin bürosunda, teke tek söyleşi yapmayı düşünebilirim. Bu da benim tarzım!

Öküze özenen kurbağa metaforudur karşımızda duran. Bilelim ki bilelim!

İkinci Cumhuriyet tartışmaları

Bay Recep Tayyip Erdoğan’ın değişmez ruh ve zihin dünyasını, kafatası yapısını yansıtan 13 sayfalık bir metin var: Metin Sever ve Cem Dizdar’ın 20 siyasi ve yazarla yaptıkları röportajlardan oluşan, Ağustos 1993 tarihinde Başak Yayınevi tarafından yayınlanan “2. Cumhuriyet Tartışmaları” adlı kitap. Artık çoktandır piyasada yok. Beş-altı yıl önce kendisiyle bu konuda konuştuğum Metin Sever’in de kitabı tekrar yayınlatmaya niyeti yok. “Aradan zaman geçti, aralarında düşünce değiştirenler olmuştur” diyordu. Bence, kitabı yayınlatmamak için ciddi bir mazeret ve bahane değil. Değiştirmişse, değiştirmiştir düşüncelerini. Bir insan değiştirdi diye geçmişteki düşünceleri yok olmaz, olmamalı. Kimse izin vermez. “Dün öyle düşünüyordum, bugün böyle düşünüyorum” formülü geçerli değildir. “Dün neden öyle düşünüyordun, bugün neden böyle düşünüyorsun?” Düşünceleri kara tahtadan siler gibi silemezsiniz. En azından 1993 yılında böyle düşündüğünü söylersiniz.

Ama o düşüncelerin eylem ve eserleri vardır, iyilik ve kötülükleri, suçları vardır, onlar kalır. Örneğin, kendisiyle söyleşinin yapıldığı tarihte Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhuriyet ve Kemalizm’den İslamcı İslam’a, parlamenter demokrasiye, üniter devletten eyalet sistemine, cumhurbaşkanlığından başkanlık sistemine, ümmetten azınlıklara ve Kürtlere , ABD’den NATO’ya kadar düşüncelerinin % 95’i bugün de aynı. Değişimemiş. Sadece ABD ve NATO hakkındaki düşünceleri değişmiş. 1993 yılında ABD ve NATO’ya karşı imiş, şimdi ikisinin de buyruğu altında.

Zavallı demokrasi

1993 R. T. Erdoğan’ı konuşuyor: “Demokrasi bugüne kadar bazen amaç bazen ise araç olarak görülmüştür. Hem amaç hem de araç olarak yorumlayanlar olmuştur. Bize göre ise demokrasi ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. Yani demokrasi ile düzenler gelir düzenler gider. Tabii bunun demokrasiyle gerçekleşmesi, halkın iradesinin tecelli etmesi güzel bir şey. Fakat bugün ülkemizde demokrasi bir amaç olarak yorumlanıyor. Ve bir amaç olarak görülen demokrasi, ne yazık ki bugün Türkiye’de totaliter bir yapıyı gündemde tutuyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasi adına bir dikta rejimi görüyoruz. Ne yazık ki demokrasi kavramı bizde tam olarak yerine oturmamıştır.” (S.419)

***

R. T. Erdoğan’ın okuduğunuz düşünceleri ciddi ve yeterli bir öğrenim görmemiş birine özgü sıradan düşünceler. Her şeyi tıpkı bugün gibi birbirine karıştırıyor. Demokratik düzen içinde, seçimle iktidara gelen bir partinin, isterse devletin düzenini (rejimini) değiştirebileceğini sanıyor. Demokrasinin ilk koşulu olan seçimlerle sadece iktidarların değişebileceğini, rejimin değiştirilemeyeceğini bilmiyor. Bilmek istemiyor.

Bir anayasanın biçimlendirdiği bir demokratik rejimin yüzde bilmem kaç oy alan bir parti tarafından değiştirilebileceğine inanıyor. Yani AKP gibi bir parti % 49 oy alarak iktidara geldiği için, laik cumhuriyetin yerine İslam’a dayalı bir düzen getirmeye hakkı olduğunu sanıyor. Cehalet desek cehalet değil, bu daha başka bir şey. Bu nedenle, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, Cumhuriyet düzenine karşı durmadan suç işliyor. Suç işliyor, çünkü kendisine emanet olarak verilen iktidarın sonsuza kadar kendi mülküne geçtiğini sanıyor ve iktidarı kendi mülküne geçirmek için her türlü yola baş vuruyor. Çünkü demokrasinin bir amaç değil bir araç olduğunu düşünüyor.

Bir “amaç” olan demokrasi durmadan gelişir ve asla yozlaşmaz; bir “araç” olan demokrasi artık demokrasi falan değildir. Böyle bir anlayış sahibi başbakan, elbette, kendisine karşı duran, kendisine muhalefet eden her şeye, her kimseye haddini bildirecektir. Böyle bir insanı (seçimle geldiği için seçimle) bir daha geri gelmemek üzere, geldiği yere göndermek gerekir.

Kürt sorunu

Soru: “Milli bütünlüğün korunmasından söz ettiniz. Bu değişim süresi içinde eğer, ülke içinde yaşayan bazı grup insanlar milli yapı içerisinde kalmak istemezlerse ne olacak?..” (s.422)

RTE: Onun kararını gene halk verecek.

Soru: Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler...

RTE: Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir. [...] Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum. (S.422-423)

***

Recep Tayyip Erdoğan’ın Osmanlı’nın eyaletler düzeninden haberi bile yok. Rumeli Eyaleti’nin kendi bağımsız yönetim yapısı olduğunu sanıyor, Vali’nin, Kadı’nın İstanbul’dan gönderildiğinden bile haberi yok.

Tam anlamıyla “Osmanlı” olan bir “Kürdistan Eyaleti”ni, üniter Türkiye’ye karşı olan Kürtlere önersin bakalım, nasıl bir cevap verecek?

(Yarın devam edeceğiz).