Reform ve tarımda eğitim-öğretim

Karmaşık, anlaşılması zor ve iç karartan olaylarla geçen bir yılın ardından zor da olsa, yaşama dair bir konuya değinmek istedim. Türkiye’de en sık kullanılan kelimelerin başında reform gelmektedir. En sık reform yapılan alanlardan biri de eğitimdir. Reformun sözlük anlamı “daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, iyileştirme, düzeltme”dir. Yani kısaca, değişim ve yenileme demektir. Ancak bunun daha iyi duruma getirme yönünde olması gerekir. Biz de ise, her değiştirmenin başına reform kelimesi eklenirken, değişimlerin reform niteliği neredeyse hep tartışmalıdır. Her yıl olduğu gibi bu yılda Ocak ayında kutlanacak olan “tarımsal eğitim-öğretimden” hareketle konuyu değerlendirmeye çalışalım.

TARIMSAL EĞİTİM VE ÖĞRETİM

Çok geniş olarak tarımsal eğitim ve öğretimi; çiftçi eğitimi (yayım), orta öğretim ve yüksek öğretim olarak üç temel alanda ele alabiliriz. Burada altı çizilmesi gereken ilk nokta, uygulamalı bir alan olan tarım konusunda eğitim ve öğretimin mutlaka birlikte ele alınmasıdır. Makale ölçeğinde konumuzu yüksek öğretimle sınırlı tutmak zorundayız. Türkiye’de tarımda yüksek öğretimin başlangıcı kutlamalarda da görüleceği gibi 1846 olarak kabul edilmektedir (171.yıl). Ancak gerçek anlamda başlangıç 1930’da Ankara’da kurulan Yüksek Ziraat Mektebi’dir. Bu mektep 1933 tarihinde Yüksek Ziraat Enstitüsü haline getirilmiştir. 1933’den bu yana tarımsal yüksek öğretimde çok sayıda “reform” yapılmıştır. 1930-53 arasında 10 enstitüden oluşan, bir yılı doğrudan alanda staj ve 3 yılı okul dönemi olmak üzere 4 yıllık, ziraat yüksek mühendisi unvanı veren bir eğitim-öğretim sürdürülmüştür. 1953-60 arası 8 bölümle stajın yaz aylarına yayıldığı 4 yıllık eğitim-öğretime devam edilmiştir. Bölüm ve kürsü sistemi olan bu dönemde İzmir (1955) ve Erzurum’da (1957) iki yeni fakülte açılmıştır. 1960-67 yılları arasında benzer bir sistem uygulanmakla birlikte bölüm sayısı 11’e çıkmıştır. 1969 yılında Adana Ziraat Fakültesi açılmıştır. 1970 yılına kadar 4 yıl olan eğitim-öğretim süresinin 5 yıla çıkması ile 1971 yılında mezun verilmemiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi 1967’de 5. yılda ziraat yüksek mühendisi unvanı veren eğitim sistemine geçilmiştir. 1977 yılına kadar devam eden bu sistem tekrar 4 yıllık eğitime dönmüştür. ÖSYM sınavı ile girilen fakültelerde bu kez ziraat mühendisi diploması verilmeye başlamıştır. 1980 yılına kadar iki yeni ziraat fakültesi daha açılmıştır.

1980 SONRASI

1980 Darbesi ile birlikte her alanda olduğu gibi olumsuz gelişmeler yüksek öğretim alanına da taşınmıştır. Bu dönem eğitimde, merkezi ve Türk-İslam sentezi olarak nitelenen yeni bir otoriter anlayış hâkim olmuştur. Türkiye’de YÖK’le birlikte tarım programlarının da bulunduğu meslek yüksek okulları açılmış ve sayıları hızla yükselerek bine, öğrencisi sayısı da 1.8 milyona yaklaşmıştır. Konuyu lisans düzeyi ile sınırlı tutmak amacıyla bu bilgiyle yetinelim. Bu ortamda ziraat fakültesi sayılarının hızla artması sonucu, nitelik tartışmaları ile birlikte işsiz ziraat mühendisleri hızla çoğalmıştır. Eğitim-öğretimi iyileştirme yanında mezun sayısını da sınırlandırmak amacı ile 1999 yılında program sistemine geçilmiştir. YÖK sistemi içinde yapılan iyi niyetli girişimlere karşın, otoriter yapı yanında bireysel kaprislere kadar dayanan bir anlayışla yapılan sözde reformla eğitim sistemi daha karmaşık ve niteliği tartışılır hale getirilmiştir. Bu karmaşık ve nitelik tartışmalarını ortadan kaldırmak amacıyla 2002 yılında gıda mühendisliği ve peyzaj mimarlığı programları dışında ziraat mühendisliği, (3+1) şeklinde tek bir program haline getirilmiştir. 2009 yılı itibarıyla ise tekrar başa dönülerek en büyük reform tamamlanmış ve bölüm eğitimine geçilerek ÖSYM’de bölüm tercihi yapılmaya başlanmıştır.

REFORM ÖTESİ

Kısaca özetlenen kerameti kendinden menkul reformlar yanında ziraat fakültesi sayıları hızla artarken, hiçbir rasyonel gerekçe olmadan adı farklı, kapsamı aynı başka isimli fakülteler açılmıştır. “Doğa” ve “Teknoloji” gibi Batı’yı çağrıştıran farklı isimler kullanarak durum daha karmaşık hale getirilmektedir. 2016 itibarıyla fakülte sayısı 36 olurken öğrenci yerleştirme sonuçlarına göre 1246 kontenjan boş kalmış daha sonra ise ancak 231 kişi kayıt yaptırmıştır. 1970’lere kadar yüzde 1’lik dilimden öğrenci kabul eden fakültelerin puan düzeyleri en son dilime düşmesine karşın öğrenci bulamamasının yorumunu okuyucuya bırakalım. Sorunları genel eğitim sorunlarından bağımsız ele almak da doğru değildir. Eğitim uzmanları, PISA sonuçlarındaki geri durum ve geriye gidişin sistem ve yöntem sorunu olduğunu belirtmektedir. Bu alanda, radikal çözüm adı farklı da olsa tarımla ilgili fakültelerden gelişmişlik yanında bölgesel talep ve özellikler de dikkate alınarak 8-10’unun dışında kalanların öğrenci almayı durdurmalarıdır. Eğitim sistemini ödev, sınav ve test kıskacından çıkaramaz isek, hiçbir reformun bizi kurtaramayacağı kesindir. Bu gidişle yılda 20 ye yakın sınav yapan bir tek ÖSYM yeterli olmayacak, bir sınav Bakanlığı kurulması gerekecektir.