'Reform' yapacağız şakası!

Son haftalarda T. Erdoğan ve bakanlarının ağzından, 2021 yılının hukukta ve ekonomide reform yılı olacağına dair açıklamalar peşi sıra yapılıyor.

18 yıldır yapmadıklarını, yapamadıklarını hatta bozduklarını, şimdi yapabilirler mi acaba diye düşünmeden edemiyor insan doğal olarak.

Ama son günlerde bu söylemlere rağmen yaptıkları, bu lafların hiçbir anlamı olmadığını, eski tas, eski tas hamam devam edildiğini kanıtlar mahiyette adeta.

Boğaziçi Üniversitesi gibi Türkiye’nin önde gelen, yüz akı bir bilim yuvasına bütün haklı itirazlara rağmen, partili hatta partizan sayılabilecek, dışarıdan bir rektör ataması yaptılar.

Yasal olsa bile, bu atama, üniversite geleneklerine, bilimsel etiğe hiç de uygun görünmüyor bence.

Ülkeyi, tek parti zihniyetiyle bütün kurumlarıyla birlikte bir parti devleti haline getirme anlayışı ile nasıl reform yapılabilir ki?

Atama kriteri olarak, amiyane tabiriyle “sen-ben-bizim oğlan” kafasıyla ve “eş-dost-akraba” kayırmacılığı ile gözü kara bir partizanlıkla, bürokrasiyi niteliksiz ama illaki “kendilerinden” isimlerle ne hale getirdikleri ortada ne yazık ki

Öte yandan, bu atamalardan çok daha vahim bir gelişme yaşandı TBMM’de. Hatırlanacağı üzere, OECD nezdinde 1989 yılında kurulan ve 1991 yılında da Türkiye’nin üye olduğu, FATF (Financial Action Task Force) Uluslararası Mali Eylem Gücü, isimli bir organizasyon var. Bu teşkilat, esas olarak kara paranın aklanması ve terörizm finansmanıyla mücadeleyi amaçlamaktadır.

Uyuşturucu, kaçakçılık, insan ticareti, fuhuş, borsa ve banka içerden öğrenme (insider trading), organize suçlar, rüşvet gibi kara ve kirli yöntemlere konu paraların aklanmalarını önlemek amacıyla faaliyet göstermektedir.

39 üyesi arasında Türkiye de vardır.

Geçmişte, Türkiye’nin FATF’a üye olması sonrasında kara parayla mücadele yasasının çıkartılması sürecini başlatanlardan biri olduğum için, konuyu yakından izlemekteyim.

FATF’ın bir diğer önemli mücadele alanı ise terörizmin finansmanıdır.

Bu konularda uluslararası düzenlemeler ve standartlar oluşturulması ve yasal tedbirler alınması için çalışmalar yapan FATF, sık sık dünyadaki 200’e yakın ülkeyi inceleyen rapor ve listeler yayınlıyor.

10 yıl öncesinde bile, 2009 yılında BM tarafından yayınlanan bir raporda, kara para ve terörizmin finansmanı mücadelesinde dönen paranın, 1.6 trilyon dolara ulaştığı açıklanmıştı.

FATF, 18 Ekim 2013 tarihinde Paris’te yaptığı toplantısı sonrasında, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı konusunda, yüksek riskli ve terörizmin finansmanı mücadelesinde yetersiz ve isteksiz gördüğü, riskli 10 ülke arasında maalesef Türkiye’yi de göstermişti.

Türkiye 39 üye ülkesi içinde FATF’ın kara veya gri riskli listesine giren tek ülke durumuna düşmüştü yani. Hem üye ülke, hem de hedef riskli ülke konumunda.

Türkiye’nin bulunduğu listede o dönemde bulunan diğer ülkeler ise; Kenya, Etopya, Pakistan, Suriye, Tanzanya, Yemen, Endonezya ve Myanmar idi.

Böylece, AB’ye tam ve eşit üye olma iddiasındaki AKP iktidarının yönetimindeki Türkiye, koca dünyada terörizmin finansmanı ve kara para aklanması konusunda mevzuatı ve mücadelesi, riskli ve yetersiz görülen 10 ülke arasına girmişti.

Bu ayıbın o dönemde her ay kaynağı ve sahibi meçhul kayıt dışı paranın ülkeye giriş ve çıkışına göz yuman siyasal iktidara ait olduğu aşikar. FATF 2014 yılında ise, Türkiye’yi gri listeden çıkartmıştı neyse ki.

Gelin görün ki, FATF Türkiye’yi bir kez daha uyardı maalesef.

FATF uyarısında, Türkiye’nin “kara para aklanmasını önlemek” ve “terörist organizasyonların finanse edilmesini önlemek” konularında, yetersiz kaldığı uyarısında bulundu yeniden.

Türkiye’nin bu konularda düzenlemelere gitmezse “gri” listeye ekleneceğini de açıkladı.

FATF raporunda, Türkiye’nin kara para aklanmasının önlenmesine yönelik birçok konuda standardın altında kaldığı da vurgulandı.

Sonuç olarak ülkemizin, Pakistan, Moğolistan, Yemen, Lübnan, Dominik, Zimbabwe, Gana gibi ülkelerin girdiği gri takip listesine yeniden sokulabileceği anlaşılıyordu ne yazık ki.

FATF, 40 tavsiye ve 11 tane de izleme kriteri arasında bulunan konularda, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını Türkiye'den yeniden talep etti. Sürenin dolmasına çok az bir zaman kala, iktidar TBMM’ye bu düzenlemelerle ilgili kanun tasarısı getirdi. Ancak muhalefetin uyarı ve itirazlarına rağmen, 12 nolu öneriyi bu düzenlemenin içine yine koymadı.

Meclis'e getirilen yasadaki 7 nolu öneri, nükleer silah üreten ülkelerin finansmanının önlenmesiydi.

Ama gelin görün ki, 12 nolu öneri yani “siyasi nüfuz sahibi kişilerin mal varlığı hareketlerinin izlenmesi” önerisi ise iktidar tarafından yasaya konulmadı maalesef.

Böylece yasa ve hukuk dışı haksız kazançların, kara paranın ve haksız zenginleşmenin yasal olarak önüne geçilmesine ve takibine mani olundu bir manada.

Bu siyasi bir skandal ve rezalettir. Kara parayı, rüşvet, uyuşturucu, yolsuzluktan elde edilen paraların aklanmasını önlemek ve engellemek amacıyla Türkiye üyesi olduğu kuruluşun tavsiye ve uyarısını dinlemeyerek yeniden “gri listeye” girme riskiyle karşı karşıya bırakılmış oldu böylece.

Şimdi kimse çıkıp da, bunların aklı başına geldi, hatalarından ders çıkardılar, 2021’de başta ekonomi ve hukuk olmak üzere “reformlar” yapacaklar demesin.

Lütfen aklımızla alay etmesin. Çünkü reform lafları, olsa olsa bir şakadan öteye gitmez bu zihniyetin iktidarında…