Rekabetin sınırları

Teknoloji kavramını incelediğimiz bir yazı dizisini Aydınlık arşivlerine kaydettik. Kavramın etimolojik kökenlerine değinirken tarihsel yolculuğundan da bazı kesitler sunduk. Akademi çevrelerinde nasıl algılandığını ve akademi dışındaki ortamlarda kavrama yüklenen anlamları inceledik.

“Teknokapitalizm, Teknikten Teknolojiye ve Teknolojinin olmayana ergisi” başlıklı köşe yazılarımız gelişmenin dinamiklerini anlama çabamızda benim bakış açıma göre bir temel olacaktır.

Ülkeler arasındaki kalkınma anlayışlarını incelediğimiz “Gelişen dünyanın renkleri, Kalkınma ve toplum, Kalkınmanın süngü savaşı” yazılarımız da benzer bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır.

Ülkeler arasında bir rekabet var. Biz kiminle rakibiz? Dostça ve faydalı bir rekabet mi yoksa düşmanca ve yıkıcı bir saldırı altında mıyız? Üretimden kopmuş, potansiyelini heba etmiş bir toplum mu yoksa dinamik, üretken ve bizim gerçeklerimize uygun fırsatlara alan açan bir toplum mu olacağız?

Çeşitli ülkelerden dostlarımızla bilimsel düzlemde yaptığım tartışmalardan edindiğim yargıların başında Türkiye’nin dünya genelini ilgilendiren gelişmeleri yorumlamada birçok G7’li ülke aydınından daha ileride olduğudur.

Diğer izlenimim ise bağımsızlıkçı politikaları savunanlar ile emperyalist küreselciliğe, neoliberalizme yelken açan arasındaki çarpışmanın Avrupa’nın önemli ülkelerinde etkisini arttırdığıdır.

Emperyalizmin kurumları bu çarpışmada önemli bir mevzi. 2. Dünya savaşının kurumları ve bu kurumların milli devletler içerisinde saldıkları kökler de birer mevzi.

EMPERYALİZMİN ÖDÜLÜ BİR PROPAGANDA TÖRENİ

Bu sene, hadi tarihe not düşerek yazalım 2024 yılı ekonomi alanında Nobel’in sahibi olan AJR üçlüsü Daron Acemoglu, Simon Johnson ve James A. Robinson çalışmalarında sömürge kurumlarının ülkelerin gelişim süreçlerindeki etkilerini incelemişlerdir.

Benim de ilgi ve çalışma alanımda olması sebebiyle bir süredir Daron hocanın çalışmaları ile karşılaşıyordum.

Ülkeler arasındaki gelişmişlik farklılaşmasında kurumların etkisini incelemek gerçeği ararken karşılaşılan bir ipucudur. Devletin küçültülmesi, kamunun gücünün azaltılması gibi neoliberal ekonomi yaklaşımlarının başarısız sonuçlarının görüldüğü günümüzde devletin kurumlarıyla yeniden tarih sahnesinde parlamaktadır.

Günümüzün çözümü kamu öncülüğünde ve bu ekonomi politiğin uygulama alanı da Asya’dır. Onlarca bilim insanı bu gerçeği çalışıyor. Binlerce makale, kitap üretildi bu alanda. Hatta gerecek hayat verileri ve ampirik, deneysel sonuçlar da konuldu ortaya. Batı merkezli dünyanın gözü Asya’daki bilimi görmüyor.

Bizler de bu gerçeği görerek konum alıyoruz. Batı karşıtlığına saplanmıyoruz ama Batı’nın dışındaki dünya ile buluşuyoruz. Batı’nın kendi batı karşıtı olmuş, değerlerine yüz çevirmiş.

Nobel ödülleri, Grammy ödülleri, Oscar ödüllerini inceliyorum; bu ödüllerin tam olarak bilimde, sanatta, ekonomide, müzikte vesaire öne çıkan kişileri ve ürünleri ödüllendirme gibi bir dertleri olmadığını görüyorum. En gelişmiş teknolojinin ürününü ödüllendiriyorlar. Egemen gücün, batı merkezciliğin ödüllendirilmesi bu şekilde oluyor.

En gelişmiş laboratuvar olanaklarına sahip olmazsan DNA’yı nasıl inceleyeceksin? Atom altı parçacıkları nasıl gözleyeceksin? Kuantum yapıları nasıl anlayacaksın? Bilim insanlarına bu olanakları sağlıyorsun demektir bu. Alanında ileri çalışmalar yapmak isteyenlerin tercih edeceği bir ortam, iklim sağlıyorsun demektir.

Gerçeklerle propaganda iç içe geçiyor. Batı’nın zenginliği sömürge sermayesidir. Batı sermayesinin kendi içindeki rekabeti ödüllendirilmesi insanlığa fayda sağlamaz. Meyvesini Batı yer, posasını dünyaya paylaştırır.

Bilim böyle de sanatın ödüllendirilmesi farklı mı? Eurovision ödüllerinde sahneye çıkanlara bakın. Ödül alanlara bakın! Müzik altyapıları son teknoloji araçlarla desteklenmiş ama insan sesiyle her anlamda oynanmış, insanın fiziki yapısı, cinsiyeti, onuru beş paralık edilmiş.

Burada deneysel bir müzik arayışı mı var? Neyi ödüllendiriyorlar? LGBT, Kabala, ıvır zıvır ne varsa araya serpiştiriliyor. Gerçek ses yeteneği, zarafet, uyum, insanın iç dünyasına dokunan tınılar, insana umut, fikir, hoşluk veren sözler, besteler yok denecek kadar az.

Dinleyici cezalandırılırken, vasatın müşterisi ödüllendiriliyor. Sonrası malum, belediyelerin konser masraflarının akıl almayacak tutarlarda olmasına şaşırmış gibi yapıyorlar.

Beyaz perde dediğimiz sinemalarımız da dünya genelinde hızlı tüketime yenildi. Dijital izlence platformlarının en hızlı büyüyen şirketler olmasına şaşırmıyoruz. Oscar ödüllerinde kişisel yeteneklerden çok teknolojinin nimetleri ödüllendiriliyor.

Doğrusu bir bilim kurgu hayranı olduğum için film platolarında çekilmesi olanaksız uzay ya da fantastik evrenleri kurgulayan filmleri ben de kaçırmıyorum.

Ancak klasik sayılan uzay temalı filmlerin yeni çekimleri, eski yani beğenmediğimiz platolarda çekilen, izlerken absürt bulduğumuz efektlerin kullanıldığı filmlerin yerini tutmuyorlar. Müzik dünyasında aktardığım yozlaşmayı aynı şekilde buraya da ekliyorum.

Endüstri mühendisi olduğum için bir sektörün endüstrileşmesinin faydalarını ve zararlarını genelden farklı yönleriyle değerlendirebiliyorum. Uzun uzun yazmayacağım ama emek yoğun işler yerine otomasyonun, bilgisayarın yani teknolojinin kullanıldığı yapımların daha kısa sürede, daha az işçilikle (oyunculuk ve diğer tamamlayıcı işler) yapılacağını görüyorum.

Bir süre sonra “Üretken yapay zekâ” destekli uygulamalar ile senaryosunu kendimizin yazdığı ve oyuncu kadrosunu kendimizin oluşturduğu filmler yapabileceğiz. Filmler çekeceğiz demiyorum çünkü klasik anlamda bir çekim yapılmayacaktır. Belki nostalji için eklenir, bilemem. İşte burada belki insanın hayal gücü ödüllendirilir.

Kimlerin neden ödüllendirildiğini Türk kamuoyu yakın zamanda daha berrak bir zihinle tartışıyor. Türkiye sonu şiddetli bir savaşa varacak dünya çapındaki ayrışmanın en önemli bölgesinde yer alıyor. Hedef şaşırtmaya çalışmanın hiçbir anlamı yok. Düşmanlarımız büyük yüzleşme öncesinde karşılarında güçlü bir Türkiye istemeyecektir.

Türk ordusunun savaşma azmini, millet-ordu birliğini hedef alacaklar. Bu nedenle Türk tarihiyle, Türk ordusuyla, aile birliğimizle, millet bütünlüğüyle sorunu olanları ödüllendirecekler.

Emperyalizm adil bir rekabet istemiyor. Emperyalistler arası rekabet olur. Bizim emperyalistlerle rekabetimiz olmaz. Savaşımız, karşı mücadelemiz ve devrimci seçeneklerimiz olur. Bizim bilimimiz, sanatımız, müziğimiz bu amaçla yapılır.

Bizim ödülümüz Türk milletinin, Asya milletlerinin bir arada durmasını, birlik olmasını sağlamanın ve emperyalizmi bölgemizden kovmanın sonrasındaki duygularımızdır.

Dostlarımızla faydalı rekabet içinde oluruz. Rekabetin sınırı dostluktur.

YÖN VE EYLEM

BRICS’in geçen haftaya damgasını vuran toplantısının etkileri uzun soluklu olacak. Türkiye’nin toplantıda en merakla beklenen davetli olması ve şimdilik bir “ortak” konumunu belirlemesi umut vericidir. BRICS’te ortak statüsü verilen diğer ülkeler; Cezayir, Belarus, Bolivya, Küba, Endonezya, Kazakistan, Malezya, Nijerya, Tayland, Uganda, Özbekistan ve Vietnam.

BRICS sonraki toplantısında Türkiye bir ortak olarak bazı önerilerini iletebilecektir. Türkiye’nin önerilerini hazırlamasında hepimizin görevleri olacaktır, olmalıdır. Ulusal Kanal ekranlarından seslendiğimiz “Biz Yaparız” programının ismi işte bu günler için konulmuştur.

BRICS’in dolar hegemonyasına karşı Kazan Bildirgesi’nde öne sürdüğü dijital dayanakları geçen yıl dile getirmiştik.

İletişimdeki emperyalist baskı ve kontrole karşı BricsNet’i öneriyorum.

Büyük insanlık için çabalayan bilim, sanat, siyaset insanlarının ödüllendirilmesi, desteklenmesi, onurlandırılması için BRICS’in kendi ödül sistemini, kutlamanın KUT’unu öneriyorum.

Binlerce öneriler gelecektir sizlerden.

BRICS’in de geleceği, başarısı Türkiye’ye yani bizlere bağlı.

Not: 2-10 Kasım 2024 tarihleri arasında Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilecek olan 41. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda Kaynak Yayınları alanına uğramanızı öneriyorum.