Rennan Pekünlü ve adalet

Bir ülkenin yetişkinliğinin ölçütü, o ülkede gerçeğe biçilen değerdir. Pekünlü Davaları, ülkemizin gerçekle imtihanıdır. İkinci Pekünlü Davasının karar duruşması, 2 Ekim Cuma günü saat 15:00’te İzmir Adliyesinde yapılacaktır.
Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, 16 Mayıs 2012 tarihinde Ege Üniversitesi’nde Anayasanın ve yasaların öğretim üyelerine yüklediği sorumluluğu savsaklamadan yerine getirmiştir. Yasak olduğu halde türbanla fakülteye girmeye çalışan öğrencileri uyarmış ve haklarında tutanak tutmuştur. Üniversite dışından gelerek sahneye konan tertipte öğrencilere talimat veren ve kışkırtıcılık yapan Cihan Haber Ajansı mensuplarını belgelemiş, ilgili tutanak, bilgi ve belgeleri Üniversite Rektörlüğüne iletmiştir. Konuya ilişkin bilgi ve belgeler, basına ve kamuoyuna ancak tertibin

ANAYASA VE YASALARI YOK SAYMA HAKKI VAR MI?
Bugüne kadar ne Anayasa, ne bu konuyu düzenleyen yasalar, ne de bu konuda verilmiş Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararlarında gerçekleşmiş bir değişiklik söz konusudur. O zaman esas soru, ülkemizde herhangi bir makamın bu gerçeğe gözünü kapatarak, Anayasayı, yasaları ve yüksek mahkeme kararlarını yoksayma hakkının bulunup bulunmadığıdır. Bu soru, bütün üniversitelerin, bütün hukuk topluluğunun ve bütün ülkenin sorması gereken bir sorudur. Böyle bir “yoksayma hakkını” hiçbir makama tanımadığını ilan eden Prof. Dr. Rennan Pekünlü, bu tutumunu kararlılıkla savunmaya devam etmektedir.

ADALETİN GÖZÜ, TERAZİSİ VE KILICI
Adaletin gözünün bağlı olması, Anayasayı, yasaları ve mahkeme kararlarını yoksaymak için değildir. Gerçeği görmezden gelmek için hiç değildir. Görmezden gelinecek olan, gerçeğin üstünün örtülmesi ve hukukun çiğnenmesi için yapılan her türlü baskıdır. Adaletin terazisi, herhangi bir makam ya da kişinin esen rüzgarların gücünü ölçüp kendini koruma önlemleri alması için değildir. Bu terazide tartılacak olan gerçeğin kendisidir. Adaletin kılıcı da, milletin haklarını, Cumhuriyet değerlerini ve gerçeği korumak içindir.
Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün sürmekte olan davası, dört öğrencinin eğitim haklarının engellendiği gerekçesiyle açtıkları bir davadır. Öğrencilerden biri geri çekilmiş. İkisinin engelleme sonucu giremediklerini iddia ettikleri “sınav”a aslında girmiş oldukları anlaşılmış. Dördüncü öğrencinin ise ikinci öğretimde olması nedeniyle üniversiteye “olay” sonrasında geldiği ortaya çıkmış. Dava konusuna ilişkin yalın gerçek budur.

HUKUKSAL GÜVENLİKTEN YOKSUNLUK
Rennan Hoca, düzmece senaryolarla daha önce de cezaevine girmesine yol açan ağır bir haksızlığa maruz bırakılmıştır. Haksızlıklara karşı çıkmak ve gerçeği savunmak, kuşkusuz herkesin görevidir. Ama burada daha önemli olan, bu haksızlığın ülke açısından doğurduğu sonuçtur. Bu sonuç da, ülkenin “hukuk güvenliğinden yoksun bırakılması”dır. Herhangi bir yurttaşın, işini yaparken, görevini yerine getirirken, ülke sorunlarına ilişkin tutum alırken, kendini Anayasanın ve yasaların güvencesi altında hissetmesine olanak bırakmayan bir ortamın yaratılmasıdır. Hukuksal güvencelerden yoksun bir toplumda, yasalar ne derse desin, esen ve esmesi olası rüzgarlara karşı kendini koruma güdüsü tetiklenir. O zaman, hukuk bütün gücünü yitireceği gibi, “gerçeğin kendisi” de toplumun gündeminden düşer.

KUMPASIN ÇÖKERTİLMESİ
Yakın geçmişimizde milletin mücadelesi sonucunda pek çok kumpasın çökertildiğine tanık olduk. Rennan Hoca’ya karşı düzenlenmiş tertibin çözüme kavuşturulması da, yalnızca onun aklanmasıyla değil, ancak tertibi düzenleyenlerin ve uygulanmasına alet olanların yargı önüne çıkartılmasıyla mümkün olacaktır.
Rennan Pekünlü’ye adalet ve yurttaşlara hukuksal güvence için, 2 Ekim’de İzmir Adliyesinde buluşalım.