Resim ve heykel müzelerimizin değişmeyen yazgısı
Geçtiğimiz günlerde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) bünyesindeki İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Galataport’taki yeni binasında kapılarını törenle sanatseverlere açtı. İnşaatı geçen yıl tamamlanan müzede 806 sanatçının toplam 10 bin 666 eseri bulunuyor. Ancak açılış koleksiyonunda 277 sanatçının 749 eserine yer verilmiş. Sanırım diğerlerine de sırayla yer verecekler.
Gerek mimarisi ve gerekse içerdiği nadide ve de seçkin sanat eserleriyle gerçekten gurur duyulacak bir müze, sanat dünyamız için büyük bir kazanç ve de gelecek kuşaklara bırakılacak övünç duyulacak bir miras. Dileriz ki yalnızca plastik sanatlar alanında değil, sanatın her bir alanında benzer müzeler yapılarak bu alandaki boşluklar doldurulabilir.
Ancak; bir yanda bu görkemli müzenin açılış sevincini yaşarken, diğer yanda Sayıştay raporunda bu müzede bulunmayan 404 eser akla geliyor. Raporda, 23 adedi “kayıp”, 7 adedi “demirbaştan düşülmüş”, 4’ü “çalınan”, 1 tanesi ise “sahte” olan bu eserler acaba nerede? Bugüne dek bunlarla ilgili hangi çalışmalar yapılmış, kayıp olanların peşine düşülerek bir sonuç alınmış mıdır? Ya da sonuç alınmak için çalışmalar devam etmekte midir?
İnanın müzenin açılışına gölge düşürmek aklımızdan bile geçmiyor. Ama kayıp eserler de bir türlü aklımızdan çıkmıyor. Tıpkı, 2016 yılında Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nden çalınan 302 tablo gibi. Bilindiği gibi müzede güvenlik görevlisi olarak çalışan ve 2006-2009 yılları arasında tablo çaldığı tespit edilen, 2009’da satamadığı tabloyu müze bahçesine bırakırken yakalanan V.T gibi. Bu yakalanma üzerine yapılan sayımda 302 eserdin çalındığı belirtilmiş, yapılan operasyonlarda 58’i ele geçirilerek 2 müze yetkilisi, bir güvenlik görevlisi ve 16 koleksiyoner olmak üzere 19 kişi hakkında dava açılıp hapis cezaları istenmişti. Ankara’daki Resim ve Heykel Müzesi’ndeki bu olayların benzeri kapılarını yeni açan İstanbul’daki müzede de yaşanmış ama sonrasında da unutulup gitmişti.
Resim ve heykel müzelerimizin yazgısı gibi bir şey bu tür hırsızlık ve de sahtecilik. Ne yapsak engel olamıyoruz. Oysa ki; Bakanlık makamının 21/03/2001 tarihli onayıyla yürürlüğe giren Müzecilik Klavuzu’nda kaybolan, çalınan ve yapılan sayım sonunda bulunamayan varlıklarla ilgili olarak yapılacak işlemler açık ve seçik olarak belirlenmiştir: Müzelerde depo, kapalı ve açık teşhirde bulunan çalındığı tespit edilin varlıklar için tutanak düzenlenerek anında emniyete haber verilir. Durum ayrıntılı komisyon raporuna, varlıkların listesi, fotoğraflı kültür ve tabiat varlığı envanter fişleri eklenerek ivedilikle Bakanlığa bildirilir. Bakanlıkça derhal gerekli yasal işlemler başlatılır. Yapılan soruşturma sonucuna göre idari, mali ve disiplin yönünden sorumlular hakkında gerekli yasal işlemler yapılır.
Sayım sonunda kaybolduğu fark edilen veya bulunmadığı tespit edilen varlıklar için, önce müze idaresince oluşturulan bir komisyonca gerekli inceleme yaptırılır. Kesin olarak kaybolduğu anlaşıldığı takdirde, komisyon raporu, varlıkların listesi, fotoğraflı envanter fişleri ivedilikle Bakanlığa bildirilir.
Varlıkların fiziksel, kimyasal ve organik etkenler sonucunda kırılmaları, bozulmaları, tahrip olmaları halinde kayıttan düşme isteğine ilişkin yapılacak işlemler ise şöyledir: Envantere kayıtlı varlıkların envanterden düşme isteğinde bulunan müzeler en az üç kişiden oluşan değerlendirme komisyonu kurarak, varlıkların durumunu saptayan rapor düzenlerler. Bu raporla birlikte envanterlik eser listesi, fotoğraflı envanter fişleri ile son durumunu belgeleyen fotoğrafları görüş alınmak üzere Bakanlığa gönderilir. Bakanlıkça gerektiğinde yerinde inceleme yapmak üzere, yeni bir üst komisyon kurulabilir. Komisyon kararına göre varlıkların envanter den düşürülüp, düşürülmeyeceğine karar verilir. Bakanlık onayı ile envanterden düşürülen varlıklar etütlüğe ayrılarak, depolarda saklanır. Envanter defterine ve varsa ayniyat tesellüm makbuzuna Bakanlık onayının tarih ve numarası yazılarak şerh düşülür.Vs…
Bir yandan böylesine güzel müzeler yaparken, diğer yandan da bu güzelliği koruyamamamız biraz değil, bir hayli şaşırtıcı ve de üzücü. Üstelik bu tür müzelerin çoğunlukla “dışardan” değil de “içerden” soyulduğunu bildiğimiz halde.
Dileriz ki yeni müzemizin yazgısı bir öncekilere hiç benzemez… Aman; Dikkat…