Roman ve mitoman
12 Eylül cuntası TDK üzerinden özellikle Türkçeye yönelttiği saldırıyla işgalcinin önündeki en sağlam duvarı kalbura çevirmiş, insanımızı emperyalist değerlerin kuşatma ve yayılmasına açık hale getirmiştir. Türkçenin yerel ve ulusal birikime direnç kazandıran koruyucu gücü yani kabuk zayıflatılınca, üstyapıdaoluşan kırılmalar, altyapının hızla dağıtılıp savrulmasına uygun koşullar yaratmıştır. Resmî ideolojinin kurumları ortadankaldırıldıkça, Cumhuriyet değerlerinin maddi temelini sağlayan yapılar ve kuruluşlar da, gençliğin 19 Mayıs gösterilerindekisporgiyiminden rahatsız olan ama askerî birlikleri şortla teftiş eden kafalarca birer birer yıkıma uğratılmış; üretim yerine bezirgân alım satımın öne çıktığı ulusal ekonomi dolara bağımlı kılınmıştır. Bütün bu olumsuzluklar, emek ve üretim süreçlerinden uzaklaşan aydınların postmodern tüketim ve hayallerle yükselen değerlerekapılıp kapılanmasını hızlandırmıştır. Edebiyat; sözde koparıldığı Osmanlı geleneğine yeni baştan eklemlenmek üzere, modern ve gerçekçi yapıları terke zorlanmıştır.
ABD GÜDÜMLÜ İTTİFAKTA YARILMA
İlk basımı depolarda çürüyen Cevdet Bey ve Oğulları romanına Batı’nın programı doğrultusunda Erdal Öz ve çevresinin kumpasıyla verilen Orhan Kemal Ödülü’nün rüzgârını arkasına alan Can Yayınları, güçlü bir tanıtım kampanyası ve propagandayla yeni basımını yaptığı kitabı her eve gerekli bir temel eşya olarak Kara Kitap’la birlikte edinmeyi aydın oluşun ülke çapındaki ölçütü konumuna yükseltince, Orhan Pamuk da postmodern dönemin en etkili simgesi olmakla kalmaz, Nobel ödülüyle birlikte Türkçenin postmodern düş ve düşüş bayrağı olur. Cumhuriyet ekonomisinin yapıtaşlarını özelleştirme adı altında neoliberal yağma ve talana peşkeş çeken anlayışın sözüm ona entelektüel dokusu olarak edebiyat, emeğe dayalı çizgisinden gitgide ayrılarak,1990’larda emperyalizmin ülke çapında gericiliğe yönelişini pekiştiren siyasal girişimlere öncülük eder, Yeni Ortaçağ’ın yanılsatma ve hurafeleriyle köpürmüş yükselen dalganın yıkıcılığına ivme katar; 2000’lerde ABD güdümlü FETÖ ve siyasal İslam’ın yanı sıra ayrılıkçı terör örgütü PKK ile ittifakı açılımlarla güçlendiren neoliberal yönelim için zamanla altı delik ayakkabıdan farksız bir örgüte dönüşen AKP ise, yıkıcı yürüyüşü ağırlaştırmaya yüz tutar. Cumhuriyet’in teslim alınmasına ramak kala Silivri boylarından Meclis önlerine uzayan direniş dalgasının da sıkıştırmasıyla emperyalizmin yağmacı saflarında görülen büyük yarılma, otantik yerli bezirgânlığın ılımlı İslam acentelerine geçici üstünlüğüyle sonuçlanır.
ÜVEY ANAYURDU ABD
Süreç boyunca bütün edebiyat barutunu ülke yıkıcılığına kullanan Pamuk ve postmodern sergerdeleri toplumdan özür dileyerek onca haltın altından kalkma zırtapozluğuyla, bir yandan ulusal edebiyatın sarsılmaz örneği Nâzım Hikmet’i celladına âşık diye gözden çıkarıp yurtsever safları güve misali kemirirken, öbür yandan yıkımı kendilerine kalmayan ülkenin başında ağıtçı kesilirler. Seçici kurulu hep aynı tornadan çıkma yerli Nobel Ödülü de işbaşındadır: 40 yıl önce makaradan tuvalet kâğıdına, palavradan siyasete her şeyi doların kuyruğuna bağlanan ülkenin böyle madara edilişine kendilerini boylu boyunca vakfetmemişler ve bu uğurda yırtınmamışlar gibi, şimdi suret-i haktan görünmeye çalışarak Orhan Pamuk üzerinden, ülke için dövünürken itiraf aşuresi de ikram ediyorlar: “45 yıldır bu konularla meşgulüm, ama ülkemin hem siyasi olarak hem de ekonomik olarak bu kadar kötü olacağını hayal edemezdim.”
45 yıldır bunu istemiyordun da ülkenin celladı emperyalizmle ödülden ödüle hangi çöküş varyetesine ayak uydurma peşindesin? Peki ya, kendi ülkene saldırdığın yetmezmiş gibi küresel oligarşinin azmettirmesiyle emperyalizmin çıkarları uğruna Suriye’de kalkıştığın yıkım tellallığı unutuldu mu sanıyorsun? Üvey anayurdunuz ABD’nin Kızılderili ve Siyah öz çocuklarına daha üç gün önce neler yaptığını da sorguluyor musun vicdanında?
YIKICILAR VE KURUCULAR
Amerika’nın Sesi’ne göre, Pamuk, “Türkiye öyle bir ülke oldu ki biz romancılar değil, ama kahramanca kelle koltukta bulabildikleri iki üç metrekare yerde savaşan, yapabildikleri kadar hükümeti eleştiren gazetecilerin cemiyetinden de bir ödül almaktan şeref duyuyorum” diye konuştu (VOA). O şeref, ödül verenlerin... Kimler yok ki aralarında? Tam bir domuz topu ittifakı: Filiz Aygündüz (Milliyet Sanat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni), Metin Celâl (Yazar, Eleştirmen), Faruk Duman (Yazar), Turhan Günay (Yazar - Eleştirmen), Doğan Hızlan (Eleştirmen), Murat Yalçın (Yazar, YKY Editörü), İhsan Yılmaz (Hürriyet Gazetesi KültürSanat Yönetmeni)... Binlerce asker - sivil yurtsever, kumpas kumpas üstüne, Silivri zindanlarında ölümüne yatırılırken, işte daha dün emekli yurtsever generallerin Montrö için uyarılarının altında darbe tezgâhı aranırken liberalüç maymunu oynayan Orhan Pamuk ve peşi sıra nice mitoman...
1950’den beri ülkeyi dolara bağımlı kara parapazarına çevirme tutkularını unutmuş görünerek itelediğiniz noktanın hayal edilemeyecek kadar kötü bir yokluk harmanı olduğunu itiraf etmeniz yine de gerçeklikle ilinti bâbında az şey değil... Bu ülkenin tarihsel yazgısı da bu işte: Siz 70 yıl iliğini kurutup döve döve çökerteceksiniz, biz 10 yıl uğraşıp yeniden kuracağız.