Rusya kuşatma altında

Atlantik sistemi Baltık bölgesini Rusya’ya kapamak için duvar örüyor. Letonya, Rusya sınırını 90 kilometre uzunluğunda, 2,5 metre yüksekliğinde bir duvarla kapatıyor. Litvanya da Rusya’ya ait olan Kaliningrad bölgesiyle arasına 135 kilometre uzunluğunda bir duvar dikiyor. Her iki ülkenin hükümet yetkilileri, amacın "Avrupa ve NATO’nun dış sınırlarını korumak" olduğunu belirttiler. Daha Kuzey’de, Norveç ile Rusya arasındaki Barents Denizi’nde ABD Deniz Kuvvetleri’nin İkinci Filo’su devriye geziyor.

Baltık bölgesinin nüfus yapısını da değiştirmeye çalışıyorlar. Letonya’da nüfusun yüzde 40’ının anadili olan Rusça’yı yasaklamak için çokdilliliğe karşı kampanya yürütülüyor.

KALİNİNGRAD

Esas sorunun Polonya ile Litvanya arasındaki Kaliningrad askerî üssü olduğunu anlıyoruz. Rusya’yla karasal bağı olmayan bu bölge Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra AB ile Rusya arasında Hong Kong benzeri bir serbest ticaret bölgesi olarak tasarlanmıştı. Fakat 1999’da Polonya’nın, 2004’te Estonya, Letonya ve Litvanya’nın NATO’ya girmesi, 2000’lerin başında Gorbaçov/Yeltsin ikilisinin sahneyi terk ederek yerini Putin’e bırakmasıyla birlikte durum değişti. 2011’de Medvedev törenle üssün açılışını yaptı ve bölge yeniden askerîleşti. Kaliningrad’da Avrupa’nın her yerini vurabilecek orta menzilli (2500 km.) nükleer füzeler ve 90 bin Rus askeri bulunuyor. Baltık ülkelerini kaybeden Rusya batıda sanki bu dar askerî bölgenin üzerinde duruyor.

KISA BALTIK TARİHİ

Rusya, Baltık bölgesini 1700’lerin başında ilhak etti. Brest-Litovsk (1918) anlaşmasıyla bölgeyi Ukrayna, Polonya, Finlandiya, Belarus dahil olmak üzere kaybetti. İki savaş arası dönemde bölge Sovyet komünizmi ile Batı kapitalizmi arasında bir kalkan, Fransa Başbakanı Clemenceau’nun deyişiyle, stratejik "cordon sanitaire" (güvenlik kuşağı) olarak kabul edildi (tarih şimdi tekerrür ediyor!). Sonra, 1939 Molotov-Ribbendrop Anlaşması’yla Sovyetler Birliği orada askeri üsler kurdu, 1940’ta bölgenin tamamını işgal etti, üç Baltık ülkesi Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti oldu. 1941’de bölgeyi Nazi Almanyası işgal etti, 1944’te Kızıl Ordu üç ülkeyi geri aldı. 1980’lerin sonunda yaygın anti-Sovyet gösterilerin, insan zincirlerinin vs ardından Gorbaçev üç Baltık ülkesinin Birlik’ten ayrılmasının "kaçınılmaz" olduğunu söyledi.

RUSYA’NIN ÇEVRESİ

Rusya, Baltık ülkelerinin yanı sıra, Kırım dışında Ukrayna’yı da kaybetti, bölge parçalandı. Napoleon (1812) ve Hitler (1941) ordularının Rusya’yı istila kapısı, en önemli Slav kenti olan Kiev, bağımsız Ukrayna’nın başkenti oldu. Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra çıkan Donbass Savaşı’nın (2014) ardından Rusya’nın desteklediği güçler daha doğudaki Donetsk bölgesine çekildi. Rusya, Karadeniz filosunun bulunduğu Sivastopol limanını Ukrayna’yla yaptığı anlaşmaya göre 2042 yılına kadar kullanabilecek.

Rusya açısından Kafkaslar’da da durum çok parlak değil. 2008’de Güney Osetya savaşıyla başlayan kriz Gürcistan’ın Moskova merkezli Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan (BDT) ayrılmasıyla sonuçlandı.

Güneyde, Rusya ile bazıları gözlemci statüsündeki Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Türkmenistan arasında kurulan Ortak Ekonomik Alan ve Avrasya Ekonomik Topluluğu gevşek bağlara sahip. İkincisi, devlet başkanları düzeyinde Dünya Ticaret Örgütü’ne katılma kararı aldı. Güneydoğuda, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne rağmen Çin ile Rusya arasında tarihsel olarak ihtilaflı Tibet-Sincan-Moğolistan-Mançurya kuşağı yer alıyor. Bu kuşak Çin’in Kazakistan ve Sibirya yönünde potansiyel "kuzeye atılım"ı (A. Dugin, Küre 2005, s. 191) için bir "köprübaşı" oluşturuyor. Çin, Mançurya doğal sınırını oluşturan Amur (Kara Ejder) Nehri’nin kıyısında üç adet Balistik Füze sistemi (Donfeng-41 balistik füze tugayı) bulunduruyor.

BÜYÜK RUS İMPARATORLUĞU (?)

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, 1936 Anayasası uyarınca Rusya’nın bütün milliyetlerini ideolojik olarak tek bir devlet yapısında birleştiriyordu. Şimdiki kapitalist Rusya’nın çevresinde yer alan, milliyetçiliğin güçlendiği bağımsız ve yarı-bağımsız devletçiklerin Büyük Rus İmparatorluğu’nun ("Milletler hapishanesi"-Lenin) yeniden kurulması gibi bir ideal taşımaları ve bu amaçla topluca mücadele etmeleri için makul bir ideolojik sebep, tarihten gelen bir "ideal" bulunmuyor. Mikro ve makro milliyetçiliğin kapitalizmle harmanlandığı bir dünyada yaşıyoruz.

Bütün bunlar, güneyde Suriye, Türkiye, İran, Irak gibi "bölgesel" devletleri, özellikle de Karadeniz’i Rus askerî ve politik stratejisine entegre etmenin ve Doğu Akdeniz’de sağlam bir üs edinmenin Kremlin için neden bu kadar önemli ve acil olduğunu da açıklıyor.