Safranbolu'da festival zamanı...
Safranbolu bu gününü, biraz da eski belediye başkanlarından Kızıltan Ulukavak, Çelik Gülersoy ve de Süha Arın’a borçludur. Bu üçlü, bir açıdan Safranbolu’yu küllerinden değilse de yıkıntılarından yeniden var etmiştir denebilir.
Ama Safranbolu bugünkü konumunu daha çok bir belgesele de borçludur. Ya da bir belgeselin yeniden yaratabilme gücüne… Kısacası bir mucizeye… Safranbolu bir bakıma; kadim ama bir o kadar da terkedilmiş bir yöre ile belgesel türünün, mutlu izdivacının, dünyada eşine benzerine rastlanmayan somut bir örneğidir.
Onun içindir ki Safranbolu’da, safran ekmek gibi, onun kadar geçmişi olmasa da, bir belgesel film festivali yapmak da bir gelenektir. Bu festival bir bakıma bir yörenin belgesele, belgeselin ise yöreye teşekkürü gibidir. Her iş başına gelen yerel yönetim 22 yıldır bu geleneği hiç bozmadan, bir öncekinden bir adım daha ileri taşıyarak sürdürmeye gayret eder.
Bizim coğrafyamızda bir belgesel film yarışmasını çeyrek asra yakın devam ettirmek, öyle sanıldığı gibi pek kolay değildir… Nice büyük festivallerin bile ara verip kesintiye uğratıldıkları düşünüldüğünde, bu 22 yıla varan uzun ömürlü sürekliliğin nedenini yalnızca geleneğe değil, aynı zamanda bu geleneği oluşturan bir yörenin belgesele, bir belgeselin ise yöreyle olan yıllar boyu süren sevgi odaklı flörtüne bağlamak da gerekir.
Safranbolu aynı zamanda kendisini yeniden yaratan bir belgesele borcunu ödemiyor. Aksine geleneksel hale getirdiği belgesel film festivali ve yarışmasıyla aynı zamanda bir belgeselin gücünün altını çizip, bir zamanlar kendi konumunda olan bir çok yörenin de bu yolla var olabileceğine, yeniden yaşama dönebileceğine örnek oluyor. Onun için Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali, diğer belgesel film festivalleri gibi serbest konulu filmlerin yarıştığı bir yer değil, tematik yarışmalı bir festival. Yani tüm filmlerin festivale katılıp yarışması için mutlaka “Kültürel Miras ve Korumacılık” ilkeleri doğrultusunda yapılması gerekiyor. Yani kendi varlığını oluşturma nedenini bir yarışmanın ana teması yaparak her yıl, bu konuda yapılan bir çok filmle adeta belgesel filmlere bir saygı duruşunda bulunuyor. Sanırım—ve yanılmıyorsam- bir yörenin, belgesel filmlere saygı duyduğu nedenle oluşturulmuş ilk ve de tek festivali…
Bu yıl 16-18 Eylül tarihlerinde yapılan Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali emek ödülleri de bir hayli anlamlıydı. Bu ödüllerden biri Süha Arın’ın öğrencilerinden biri olup, sonradan bir çok öğrenci yetiştirerek hem hoca hem de usta bir belgeselci olan akademisyen Hakan Aytekin ile, belgesel tarihimize “Erciyes ekolü” olarak geçen ekolün görünmeyen, ama en önde gelen yaratıcılarından biri olan Özcan Gürbüz’e verildi. Her iki ödül de, biraz geç de olsa sonunda bunu çalışmalarıyla çoktan hak etmiş olan iki dostuma verildi.
Bu yıl da dolu dolu bir festival oldu. Yalnızca filmler yarışmadı, aynı zamanda Cinci Han’da yapılan bir çok açıkoturum/söyleşiyle belgeselin teorik yanlarıyla sorunları irdelenip tartışıldı. Ayrıca festivalin olmazsa olmaz ödüllerinden biri olan ve her yıl verilmesi gelenekselleşen “En İyi Korunan Ev” ödülünün sahibi ise Yılmaz Kavuşturucu’nun konağı oldu.
Film gösterilerin yanı sıra folklor gösterileri, ünlü sanatçıların konserleri, fotoğraf ustalarının sergileri, doğa yürüyüşü ile geleneksel yürüyüş de festivalin diğer etkinlikleri arasında yer aldı.
Belediye Başkanı Elif Köse’nin başkanlığında organize edilen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali dileriz ki, bundan böyle de bu işin sorumluluğunun bilincinde olan genç kadrosuyla kesintiye uğramadan nice yıllara ulaşarak bu alandaki öncülüğünü sürdürsün…