Safsatanın maddi güce dönüşümü
Komünist Partisi Manifestosu öncesinde sanat, hukuk, din, ekonomi, bilim, ahlâk, politika konularını tartıştığı metinlerde ve polemiklerinde felsefi yaklaşımları merkeze alan Marx, özellikle Feuerbach Üzerine çalışma ve tezleriyle birlikte sanattan hiç kopmaksızın yepyeni bir düzleme geçer: Daha sonra Mao'nun da, “Siyasi çalışma bütün çalışmaların can damarıdır.” sözünde özlü biçimde vurgulayacağı bu yönelişin kapsamını ve gerekçesini şöyle belirler: Düşünürler, tarih boyunca dünyayı yorumlamakla yetindiler, aslolan dünyayı değiştirmektir. Engels'in de sağladığı veriler ve taslak üzerinde sürdürdüğü yoğun çalışmayla Manifesto'da gerçekten de dünyayı bütünlüklü olarak algılama yetisini en yetkin düzeyde gösteren Marx, hepi topu 40 kitap sayfası tutan metinde, benzersiz bir kavrayış ve değiştirme programı ortaya koyar. Destek noktasını nesnel koşulların oluşturduğu bu dönüşümde parti manivelasına ağırlığını koyacak olan özne ise proletaryadır:
"Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır.
"Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" (Komünist Partisi Manifestosu, çev.: Işık Soner, Kaynak Y., Mayıs 2003)
KAPİTAL'DE FELSEFE
Marx, felsefenin yaşamdaki işlev ve yükümlülüğünü belirledikten sonra, onu hiçimsemek yerine, fikirlerin maddi güce dönüşmesi gerçeğini ve gereğini vurgulayarak toplumsal ve bireysel yaşamın tüm alanlarındaki etkisini düşüncesinin kapsama alanı içinde tutar. Marx'ın geçirdiği zihinsel dönüşümlerin Kapital'e ve praksis olarak hem kendi yaşamına hem toplumsal yaşama yansımasının derinliği, Manifesto öncesindeki felsefe merkezli çalışmalarının 70 - 80 yıl sonra, Grundrisse'nin ise 100 yıl sonra ortaya çıkışıyla daha bir açıklık kazanır. Ne ki Marx'ın geçirdiği içsel dönüşümün yaşama izdüşümü henüz tam anlaşılamadığı için, felsefeye yorumcu yaklaşım düzeyinden daha da geri, tasvirci bir yaklaşımı reva görenlere karşı Lenin, materyalist felsefenin devrimci bir nitelik kazanması çabasını üstlenir. 20. yy. başlarında klasik felsefenin sonu geldiği yönünde yorumsuzluğu göklere çıkaran Husserl'in ardı sıra yükselen çığlıkları salt politik birikimle değil, felsefi derinlik ve enginlikle göğüsleyen Lenin, Marx'ın Kapital'de Hegel'e yönelik vurgularını özellikle ele alır, Felsefe Defterleri'nde işler; gerici düşünürlere karşı, Materyalizm ve Ampriokritisizm kitabıyla amansız bir savaş yürütür. Lenin'in savaşı, modern felsefe akımlarının yalnızca kofluğunu sergilemekle sonuçlanmaz; dünyayı değiştirme sürecinde materyalizmin kesin zaferini ortaya koyar.
POSTMODERNİZM VE FELSEFE
Felsefe, 20. yy. boyunca, Lukacs'ın ve Althusser'in yanı sıra birçok Marksist düşünürün politik savaşımda temel düşünsel silahı olmuştur. Bilim adamları ve kimi düşünürlerin tasvirci bilim ve felsefe çalışmalarında benimsediği kendiliğinden materyalizmin gerçekte hakikate güç kazandırmak yerine, onu oligarşinin aracı olarak geliştirdiğine dikkat çekerken, Lenin'in varmak istediği sonucu belirleyen Althusser, ne yazık ki gelmekte olan postmodernizmin ve hazırladığı teknolojik donanımlı Yeni Ortaçağ'ın insanlığa safsatadan ibaret bir gelecek taşıdığını öngöremedi. Fikirlerin maddi güce dönüşümü, her bireyin gitgide proteze dönüşen şu en çok kullandığı ceptel organı sayesinde, safsatanın maddi güce dönüşümüyle sonuçlandı.
Her şeye öylesine yavan ve pespaye bir kayıtsızlık sıvandı ki, bu ülkede bakan olarak ortaya çıkan adam, emeğin nesnel güçsüzlüğüne dayanarak hiç sıkılmadan onun karşısında yer almakla övünüyor: Asgari ücretlinin kaybedecek neyi var, ama benim yitirecek koca bir dünyam var.
Demek ki her yerde buluşup her yerde birleşip her yerde hakikate ve birbirimize dokunarak dünyayı değiştirme ihtiyacı had safhada...