Şair ve Patron

Bulgu ve yorumlarıyla günümüzün yanı sıra geleceğin tarihçileri için Türk toplumunun tarihsel gelişmesine dair çok önemli halkaları birbirine eklemleme olanağı sağlayan Halil İnalcık’ı 100 yaşını devirdikten sonra yitirdik. Hocaların hocası, tarihçilerin kutbu İnalcık; birikiminin vardığı dorukta, Kant ve Hegel gibi büyük felsefecilerde gördüğümüz bir yönelimle, insanın en yetkin edimi olarak sanatın toplumsal diyalektiğini Ortadoğu ve Osmanlı toplumları üzerinde gösterdi. Şair ve Patron (DoğuBatı Y., 2003) kitabının yanı sıra, “Klasik Edebiyat Menşei: İranî gelenek, saray işret meclisleri ve musâhib şairler” (2006) makalesi ile Has-bağçede Ayş u Tarab Nedîmler Şairler Mutribler (İşKültür Y., 2011) kitabında edebiyat geleneğinin ilkelerini belirlemekle kalmamış, şairle devlet ilişkisine açıklık getirirken, toplumsal ve tarihsel dönüşümün ilmeklerini yakalamıştı (Nuran Tezcan, Divan Edebiyatına Yeniden Bakış, YKY, Haziran 2016).

ORTAK-YAŞARLIK İLKESİ VE EDEBİYAT
İnalcık’ın vargılarına göre; Câhiz’in kazandırdığı “hümanist ve musahip” kişilikle birlikte, kadîm İran geleneğindeki adap / edep kavrayışı, “düşünce, söz ve davranışta zarafete ulaşma çabasının özünü oluşturarak”, duyguları eğitilmiş, içgüdülerine tutsaklığı aşmış insanı zarif ve centilmen kişiliğe taşır. “Rum’un zurefâsı” sıfatını kazanmış kişi, edep ve erkâna saygılı, hoşgörülü işret meclislerinde müzik, edebiyat, satranç, matematik, sağlık, soykütüğü, savaş ve tarih kültürüyle yoğrulmuş, mecliste şarap, musiki ve şiirle düşünüp konuşmayı en yüksek davranış ölçütüne dönüştürmüş insandır. Türk sultanları; medrese ve ulema ile sûfi ve zaviye arasındaki zıtlıkların bileşkesini vakıflar ve işret meclisleri geleneğini kurumlaştırarak ortak-yaşarlık düzeyinde sürdürebilmiştir. Edebiyat, bu ilişkiler ortamında en yüksek düzeye erişme olanağıdır, sultanlarca desteklenmiştir. Dahası, iyi şiirin kendisine sunularak takdir istemesi sultanın da beklentisiydi ve edebiyatı sultanın sahiplenmesi, şair ve patron ilişkisinin kurulmasını sağlıyordu. Bir tarihsel gerçeği atlamayalım: Şair ve patron arasındaki çelişki yer yer hüzünlü sonuçlar vermiyor değildi ama şairler arasındaki rekabet ve dayanışma ilişkisi çok daha içli acılar yaşatabiliyordu.

ORTADOĞU TOPLUMU VE OSMANLI
İnalcık; Ortadoğu devlet geleneğini daha da ilerletmiş bir yapılanma olarak Osmanlı’yı doruk noktasında, edebiyatta gözlemleyip madde ve ruhunu çözümleyerek tanımlama işleminden çok önce, tarih çalışmalarının başyapıtında bu uygarlığın zeminini belirlemişti: Osmanlı İmparatorluğu KLASİK ÇAĞ (1300 - 1600) [(Londra, 1973) YKY, Mayıs 2003]. Devletin örgütlenişi, toplumsal ve ekonomik yapının işleyişi, sınıfsal çelişkilerin uçları ve biçimlenişi, kültür ve dinin olgunlaşması, yükselişin tıkanma zorunluğu ve çöküş bu yapıtta olgular ve kurumlara dayanarak sergilenir. İnalcık, tahlillerinde doğrudan girmiyorsa da, şair patron ilişkisinde de yeni bir dönemin eşiğine gelinmiştir: Son dönemde Galip gibi bir dehanın çıkışı, çöküşün edebiyat ve sanat ürünlerine daha geç yansıdığı izlenimini vermekle birlikte, çözülmenin ilişkilerde erken gözlenişi bir genel kabuldür.

GÜNÜMÜZDE HAMİLİK VE MAFİYÖZİ
Şairler arasındaki rekabette düşmanlık derecesine varan kıskançlıklar, şairin zamanla bağlı bulunduğu lonca, vakıf, zaviye, tarikat, medrese, Enderun yapılarıyla yüze çıkar; şair, varlığını bu kurumlarla intisap ilişkisi üzerinden sürdürür. Kapitalizm; sermaye için gereken ücretli emeğin kaynağı olarak özgür işgücünü yaratırken, sanatçı da özgürleşir ama açlıkla yüz yüze gelir. Modern toplumda müzik, resim, heykel, mimari, tiyatro ve sinemanın yanı sıra edebiyatın sürüme ve tüketime yatkın türleri, içerdiği değişim değeri oranında sermayenin büyüme eğilimine yanıt verebiliyorsa da, şiir, kullanma değeri en güçlü ve yaygın sanat olmakla birlikte, birkaç büyük isim dışında, değişim değeri tahtessıfıra düşmüş bir sanat olarak hamisini örtülü kara ilişkilerde arayıp varoluşunu ödül nöbetleşmeleriyle korumaya çalışmıştır.