Şairin sorumluluğu

Her seferinde şairin görevinin önemini, şair emeğinin değerini ve şair sorumluluğunun büyüklüğünü dile getiriyoruz. Alman dilinin ve 20. Yüzyılın en büyük yazarlarından Anna Seghers şöyle diyor: “Sanatın gücünü bildiğimiz içindir ki, sorumluluğumuz bu kadar büyük.”

Bu eylemli varoluşun koşullarını şair olmanın altı şartında toplayabiliriz.

İlk olarak Şair, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir mazluma yapılan işkenceyi kendine yapılıyor saymıyorsa, şair olma sorumluluğunu yerine getiremiyor demektir.

İkinci olarak Şair, kendi yeteneğini yüceltip salt kendinde mutlak bir güç merkezi görerek örgütsüz mücadeleyi seçiyorsa pusulasız, rotasız bir gemi gibi çıkacağı kıyıyı, varacağı menzili arayıp dururken ya kayalara bindirecek ya da karanlıkta yok olur gidecektir.

Üçüncü olarak Şair, toplumun yürek atışlarını kendi yüreğinde hissetmezse, kendi benliğinin içindeki duygularla sınırlı bir alanda yüksek sanat yaptığı vehmine kapılırsa, asla iflah olmayacaktır; şair mezarlığı bunlarla doludur.

Dördüncü olarak Şair, düşmanca saldırıların yıldırıcılığını ve medya algı bombardımanının gürültüsünü aşıp onların üstüne çıkarma çabası göstermiyorsa, sesini duyurmanın yollarını aramıyor, bunun mücadelesini vermiyorsa görevini tam olarak yerine getiremeyecektir.

Beşinci olarak Şair, kendini her şeyin üzerinde görüp halkı ve onun yaşama deneyimlerini dikkate almıyorsa, insanlık tarihine, kendi ulusunun tarihine ve kendi dilinin tarihine ve köklerine uzaksa, onun çağına tanıklığı edilgen, bir film izler gibi ise, şiirleri hastalıktan, sorumsuzluktan kurtulamayacaktır.

Altıncı olarak, Şair, yaşadığı dönemdeki insanlık direnişini, halkların kurtuluş ataklarını, devletlerin bağımsızlık isteklerini ve insanın yaşama sevincini ortaya koyduğu özgürlük mücadelesinde doğrudan yer almıyorsa, sorumluluğunu yerine getiremeyecek ve hem hayatı, hem yapıtları soluk kalacaktır.

2003 yılı Mart ayında Irak’ı işgal eden ABD askerleri yüz binlerce Arap ve bu arada Irak vatandaşı Türkmen kadınını, çocuğunu, bebeğini, erkeğini en alçakça yöntemlerle katlederken, binlerce direnişçi vatanseveri de Bağdat’ta Ebu Gureyb cezaevinde, tarihte eşine az rastlanan gaddarlıkla, insanlık dışı işkencelerle, tecavüzlerle öldürdü. Askerlik mesleğinin yüz karası, insanlıktan nasibini zerrece almamış bu sapık Yanki takımı yurtseverlerin cesetlerini parçalarken kameralara poz verdiler.

Bu görüntüleri 2003 ve devam eden yıllarda Ulusal Kanal’da “Kaçırma Gözlerini” şiir klipleriyle dünyaya yansıttık. Aydınlık Dergisinde ve Gazetesinde, Şairin Emeği köşesinde gündeme getirdik, getirmeye devam edeceğiz. Lanet ABD emperyalizminin ve onun içimizdeki uşaklarının üzerine olsun.

DOĞU TABLETLERİ

Altmış Dokuzuncu Tablet,

Ebu Gureyb

Bay kancık, kendi anasına tecavüz ettiğini bilmiyor:

İç dürtüsel bir şey, ölünün kendini yemesi gibi.

Öylesine bir güdüyle abanıyor, Doların ağır şehvetiyle.

Dişi çavuş, sarılmış kendi babasının erkekliğine,

Düşünemiyor kendi ana rahmini elleriyle söktüğünü.

Komutan yüzbaşı Joe, bilmiyor ki, kendi kızı,

Evet, tastamam kolejde okuyan ortanca Famelia,

Göğsünün üzerinde kendi tertibi, meme kesen Fredy.

Ebu Gureyb’te böyle oldu, Ebu Gureyb’te anlı şanlı.

Devam et! Diye, savunma bakanı komutluyor.

Bay Kancık, kendi kız kardeşine tecavüz ettiğini bilmiyor,

Çırçıplak Arap Fatıma’nın kendi annesi olduğunu,

Bilmiyor general Karpinski, USA’nın derisini yüzdüğünü.

Makatına bir şeyler zulalıyor, serbest pazar kıyağı.

Biliyor belki de, bir önemi yok, diyor ki bu işgal hukuku,

Yatırmış betona Başkan’ın küçük oğlunu, tasmasıyla,

Dışişleri kulvarından atak yapıyor leşkargası Co.

Aynı anda, Beyaz Saray odalarında aynı manzara,

Bütün ekranlardan izliyor dünya, mikroçip çitleterek.

Devam edin! Diyor zavallı Yeni Dünya celladı:

İstihbarat köpeği, kendi babasının kemiğini kemiriyor,

İçgüdüsel bir şey, cesedin çürümekte ısrarı gibi,

İlk bebekliğini söküyor Mezopotamya’nın karnından.

Ulusun en yiğitlerini çengellerde çevirme usulü,

Kıyma makinesinden geçiriyorlar Abdo’nun ciğerini.

Amerikalı kadın er Lynndie England orgazm halinde,

Bay kancık sarılmış delikanlı abisinin kamışına,

Bilmiyor, Ninova kralının nereden gelip nereye gittiğini,

Bilmiyor Samarra’da kurulan okulun öğretisini...

Ebu Gureyb’de oldu bunlar, Ebu Gureyb’de canlı canlı!

Fakat öğrenecek dünya, insanın çırçıplak direnişini: