Şairlerin ortaya çıkma vaktidir!
Böyle diyoruz nicedir, vatan savunma sürecinde: “Ben şairim,” diyenlerin ortaya çıkma vaktidir. Nasıl ortaya çıktıysa Namık Kemal, Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet... Nasıl ortaya çıktıysa Mayakovski, Ritsos, Petöfi, Marti, Jozef, Neruda, Aragon...
Biz, büyük milletin şairleri, nicedir haykırıştayız. Şiir ateşleri ardı ardına yanmaya başladı, çoban ateşleri gibi. Sanatın tepeleri aydınlanıyor. Türkülerimiz, şarkılarımızla ve çelik bilincimiz, ipek zekamızla tek tek ortaya çıkıyoruz. İsyan makamında ayaklanma düzenine geçiyoruz: “Huzur isyanda!”
Türkçemizi, Türkiye’mizi içten kuşatan işbirlikçi mafya, tarikat, Gladyo rejimini alaşağı ederek, vatanımızı dışarıdan ablukaya alan küresel esaret çemberini parçalayarak özgürleşiyoruz. Şairler aymazlıklarından sıyrılıp işe koyulmalıdır, bugün. Şiirin erkini ispatlama zamanı gelmiştir. Çıkarın kalemlerinizi, açın isyanın ucunu, yürüyün direniş alanlarına, çıkın halkın yiğitleriyle birlikte barikatların üstüne!
Türk milletine kurulan pusuyu çuval gibi tersyüz ediyoruz. Dinleyin, duyduğunuz, “tencere tava kaşık” sesleri değil, tankların yıkamadığını yıkan, ruha hoş gelen kutsal müziğin sesidir... Öyle de oluyor. Şiir dizeleri gibi, pencerelerden kenti ayaklandıran yeni nesil devrim motorunun devir sesleri atılımda... O müzikle sinirlerimiz kıvılcımlanmakta, saçlarımız tutuşmakta.
Böyle diyoruz nicedir: Şairlerin ortaya çıkma vaktidir. Ey şair, hemen bugün, bu saat harekete geç... Yüreğini aç, bilincini aç, kollarını aç... Koş, katıl aralarına albayraklı yurtseverlerin. En yüksek dalganın üstüne çık, şiirin okyanusuna oradan dal! Direnişin sürdüğü bu hafta, Türkçenin değerli şairi Hüseyin Yurttaş’ın dizeleriyle çıkıyorum huzurunuza:
Ordayım
ordayım, senin çığlıkları çiğnediğin yerde
rüzgârların dövdüğü kayalıklarında promete’nin
yalçın yamaçların uykusuzluğunda
ordayım, geçmiş karanlıkların izinden
senin geldiğin yerde
günü ağartacak bir gülümseme gökyüzünden
çakıryıldız gecenin soluğu tükenirken
göç yalnızlıklarının yükü ezik ezgiler
ormanları uğuldatan “destansı öykü”ler
çalınmış ateşlerle ışıyan isyan günleri
kanımı kamaştıran büyülü çekim
kahrın yollara döktüğü kalabalıklar
toz duman içinde yürürken
en önde en sonda ben
kün gibi, kozmos gibi doğuyorum kaosun elinden
tanrı çekirdeğiyim
yeni benler doğuyor benden ve ötekiler
çoğalan varlığım, üreyen, ele geçiren
işte ordayım, varoluşun sancılı kanallarında
henüz ses tellerim bile yok
sanal çığlığımı da aldın elimden
ordayım, senin her şeyi çiğnediğin yerde
bir ses gerek bana, yoluma yoldaş çağırmaya
elini tutacağım bir dost
kartal gölgeleri üzerime çullanırken
ciğerlerim deşilirken, gözlerim oyulurken
dupduru maviliklerle yıkanır içim
yenilenir, yeniden gelirim
umuttur yeşerir her mevsim içimde
kökleri sarmıştır yüreğimi
ordayım işte
gel
sök sökebilirsen!
Hüseyin Yurttaş