Sami Şekeroğlu Sinema-Tv Merkezi’nde neler oluyor?
Geçtiğimiz günlerde, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Handan İnci’nin , Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi Müdürü Prof. Asiye Korkmaz’ın atanmasını yapmaması ve müdürlüğü kendi üzerine alması bir dizi tepkilere neden oldu. Ayrıca Sinema-Televizyon Bölümü Başkan’ı Prof Alev İdrisoğlu’nun binaya girişinin engellenmesi ve Rektör Handan İnci’nin, Asiye Korkmaz’ın görev süresinin kısa zaman önce sona erdiğini, hakkında suç duyurusu nedeniyle de yeniden atanmasının yapılmadığını belirtmesi, olayların daha da geniş bir boyuta taşınıp önümüzdeki günlerde de devam etme olasılığını ortaya koyuyor...
Kısaca özetleme çalıştığımız bu istenmeyen ve de arzu edilmeyen olaylar, ister istemez üzerinde öteden beri tartışmalar olan Sinema-TV Merkezi’ni bir kez daha gündeme getirirken, diğer yandan da, bir üniversitenin iç meselesi olacak durumları, ne yazık ki, teamüllere aykırı olarak kamuoyunun önünde tartışılır bir duruma getiriyor.
Sinemayla biraz ilgilenenler Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin gözde kurumlarından biri olan ve son adıyla Prof Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi’nin önemini ve geçmişini çok iyi bilirler. Zaman zaman tartışmalı bir şekilde gündeme gelse de bu kurumun Türk Sinemasının bir çeşit beleği konumunda olduğu da hiç kimse tarafından yadsınamaz.
Sinema-TV Merkezi, adından anlaşılacağı gibi, Sami Şekeroğlu’nun yaşamının bir bölümünü değil, tümüne yakın bir kısmını adadığı ve hala bu adanmışlığını, yetiştirdiği akademisyenlerle sürdüğü ve bundan sonra da asla bir benzerinin yapılmasının mümkün olmadığı, sinemamızın gelecek kuşaklara aktarılacak en önemli miraslarından biridir. Onun içindir ki, bu kurum adına yapılacak her bir tartışma, yalnızca bağlı bulduğu üniversitenin saygınlığını değil, onun da ötesinde kültür sanat ortamımızın geleceğine ilişkin konumunu da hiç de arzulamadığımız durumlara getirebilir.
Evet, bu kurum; zaman zaman ve bir kısmı da benim tarafımdan, neredeyse kırk yıldır, dışarıya kapalı olması, arşivcilik gereğinin yapılamaması, kişilerin tekelinde olur gibi görünmesiyle eleştirilerin hedefi haline gelmesine karşılık, ayakta kalmayı başarıp, toplama, saklama, zaman zaman da az da olsa paylaşma işlevlerini hiç kesintiye vermeden günümüze dek, her bir koşulda sürdürmenin üstesinden gelebilmiştir.
Bizim coğrafyamızda, bu alanda, bir düşü gerçek yapabilmenin peşinde koşmak sanıldığı gibi hiç de kolay değildir... Bu kurumun ilk tohumlarının atıldığı dönemlerde ortaya çıkan bir benzerinin, yüzlerce filmi, bir ilaç fabrikalarının depolarındaki raflarda çürütülüp, bir ilçe belediyesinin çöplüğünde yazgılarına terk edildiği bir kez daha anımsandığında, bu coğrafya da bu kurumları oluşturmanın dahası yaşatmanın pek kolay olmayacağı daha da iyi anlaşılmaktadır.
Şimdi; eski Güzel Sanatlar Akademisinin merdiven altında kurulan Kulüp Sinema 7’den tutun da Türk Film Arşivine dek çeşitli adlarla günümüze dek gelen bu kurumun üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Bu olaylara neden olan ya da zemin hazırlayan durumların ne olduğu hakkında da ne yazık ki gerekli bilgilere sahip değiliz. Görevden alınmalar, bu kuruma hizmet verenlerin karşılaştığı istenmeyen durumlar, ve hele hele “suç duyuruları” güzide bir üniversitenin kendi içinde çözüme ulaştıracağı sorunlarını dışa vurması açından pek hoş şeyler değil..
Birilerinin bir yerlerde bir değil birkaç sinema müzesi işine soyunması, sinemadaki mesleki kuruluşların tümünün bulundukları binadan yaka paça sokağa atılmaları, Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi’ndeki yerleşik taşların yerinden oynatılması, çok kısa zaman aralıklarıyla sinema ortamında bir araya -garip bir rastlantı sonucu- gelmesi ya da birileri tarafından getirilmesi, inanın; istemesek de, inanmasak da, aklımıza kimi sevimsiz çağrışımları da getirmiyor değil....Sosyal medyada olanları ise hiç saymıyorum...Onlar bundan sonra olacaklara bir kulp bulmuş gibi...
Yoksa; birileri, sinema ortamındaki kurumlaşma olgusunu kendi istek ve arzuları doğrultusunda yeniden dizayn etmek mi istiyor ? Kim bilir?
Bugünkü program bu kadar... “Gelecek program” ile “pek yakında” yı ise biraz beklememiz gerekecek... Sanırım onların sonu mutlu biter...