Sami Selçuk’la dil üzerine söyleşi

Sayın Sami Selçuk’la tanışıklığımız yıllar öncesine gider, TDK’nin devlet dairesi değil, dernek olduğu yıllara... Kullandığı/kullandığımız dilde o yılların etkisi önemlidir. 1970’li yıllarda Türk Dil Kurumu’nun üyeleri arasında Behçet Necatigil, Necati Cumalı, Rauf Mutluay,  Melih Cevdet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Şaik, Gülten Akın, Aziz Nesin, Adnan Özyalçıner, Doğan Hızlan gibi değerli edebiyatçıların yanı sıra, Sami Selçuk, Hıfzı Veldet, Yekta Güngör Özden gibi değerli hukukçular da vardı. TDK kurultaylarında Türkçenin sorunları, yeni sözcükler böyle seçkin üyeler önünde tartışılırdı, tartışırdık. Sayın Selçuk’la zaman zaman Çayyolu’nun insana huzur veren güzel mekânlarında karşılaşırız, geçen yıl ortak dostumuz Dinçer Sümer de olurdu aramızda.

Sami Selçuk’un Beş Mektup’unu (İmge Y. 2014) okuduktan sonra kendisine telefon açıp kutladım. Kitapta hukuku iyi bilen bir yargıcın, açık sözlü, yiğitçe uyarıları var. Ülkedeki hukuksuzluklara bir hukukçunun isyanı Beş Mektup... Çayyolu’ndaki son buluşmamızda Dreyfus Davası, Önce Dil, Ergenekon kitaplarını da imzaladı. Ben de üniversitedeki hukuksuzlukları anlattığım (DTCF olayları ve 1980 darbesi) Bir Başka Şehir adlı romanımı imzaladım. Söyleşiye hukukla başlasak da dil öne çıktı hep... Sami Bey, sözcükler üzerine ince ince düşünen, Türkçeyi güzel kullanan bir hukukçu. Genç yaşında sözünü ettiğim edebiyatçılar arasına girip TDK üyesi olması boşa değil.

‘NORM’ YERİNE ‘DÜZGÜ’

Örneğin “düzgü” sözcüğünün “norm” karşılığı kullanıldığını onun kitaplarından öğrendim, “norm” demiyor Sayın Selçuk, “düzgü” diyor. Dil üzerine konuşurken, söz “dek”, “değin”, “denli” gibi birbirine karıştırılan, çoğu zaman da birbirinin yerini tutabilen üç sözcüğe geldi. Sami Bey, ortak dostumuz Mehmet Aydın’ın bu sözcükleri şöyle ayırdığın söyledi:

“Bir yere kadar, anlamında ‘dek’ kullanılmalı, öbür durumlarda da denli ve değin kullanılmalı... Yani ‘İstanbul’a değin’ yerine, ‘İstanbul’a dek’ demek daha doğru...”

Düşündüm, “İstanbul’a dek, Kırşehir’e dek” kulağa daha hoş geliyor. Pek itiraz etmedim. Ama bir tarama çalışması yapmadan bu sonuca varmanın da bizi yanıltabileceğini söyledim. Böyle bir tarama çalışması yaptım da...  13. yüzyıldan başlayarak 18. yüzyıla dek bu sözcüklerin nasıl kullanıldığını araştırdım. Yukarıdaki ayrımı doğrulayacak örneklere rastlamadım. Eski metinlerde “Şuna dek”, “sabaha dek” ‘iki yüze dek”, “haşre dek” gibi örnekler de var; “...sözden işe değin çok yol vardır”, “ele değin”, “gelesi yıla değin” hatta “ben değin” örnekler de var. Yani bu metinlerde hem “sabaha değin” hem “sabaha dek” örneklerine rastlıyorsunuz. Bir yere ya da bir zamana kadar anlamında her ikisi de kullanılıyor. Ancak “denli” bir kıyaslama edatı olarak bunlardan ayrılıyor. “O denli”, “bu denli”, “ne denli” örneklerinde olduğu gibi... 16. yüzyıl metinlerinde “el ayası denli” gibi güzel örnekler var. Şu örnek de 15. yüzyıldan, Refii’nin Beşaretname’sinden:

İki on dördün hesabı bellüdür/Yani Kur’an’ın hurufu denlüdür

Sözünü ettiğim üç sözcükten “denli” daha farklı bir yerdedir. Günümüz edebiyatındaki kullanımları için ayrı bir tarama çalışması yapacağım. Sanırım değerli okurlar da yardımcı olurlar bana. “Dair” anlamına gelen “değgin” sözcüğünü “değin” (kadar) ile karıştırmamak gerektiğini de yeri gelmişken anımsatmak isterim.