Şamil

Şeyh Şamil bir başka deyişle İmam Şamil, Kafkasya’da dönemin dünyadaki beş büyük imparatorluktan biri olan Çarlık Rusyası’na karşı bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi veren bir halk önderidir.

Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun Şeyh Şamil’i anlatan “Şamil” kitabı, İnkılâp Kitabevi’nden çıktı. Pamukoğlu, Kuzey Kafkasya halklarının siyasi ve dini önderi Şeyh Şamil’in hayatını sürükleyici bir romana dönüştürmüş.

GERİLLA SAVAŞI

Aslında Şeyh Şamil bir gerilla savaşı vermiştir. Seferlerinin ve akınlarının en büyük özelliği, akıl almaz biçimde hızlı oluşudur. Rus Savaş Bakanı Çernişev, Şeyh Şamil’in az bir kuvvetle Dağıstan’daki Rus birliklerinin çoğunu imha ettiğini imparatora anlattığında; Çar I. Nikola’nın dudaklarından şu sözler dökülür:

“Hiçbir zaman mücadele etmememiz gereken bir adama karşı savaşa girdik!”

1829 yılı sonlarında Karadeniz kıyısındaki Rus birliklerinin komutanı General Rayevski Çerkez kabilelerinin en savaşçılarından biri olan Sapsağlar kabilesinin şefi Amirhan Bey’e, Rus Çarı’nın “Türk Sultanıyla” yaptığı antlaşmayı tebliği eder. Osmanlılar, Edirne Antlaşması gereğince, kendi egemenliğinde olan Kırım Hanlığı'na bağlı Batı Kafkasya üzerindeki haklarını Rusya’ya bırakmıştır. Kırım Hanlığı’nın toprakları Kırım yarımadasının ötesinde, Azak Denizi’ne kadar uzanmaktadır. Bu topraklar Kafkas dağlarının eteklerinde Kuban Nehri tarafından sulanan ovaların büyük bir kısmını da kapsamaktadır.

Amirhan Bey’in yanıtı, “Biz bedel ödemeden hiçbir şey vermeyiz” olur.

Dağıstan ve Çeçenistan’ın mücadelesi 1829 yılında başlar. Bu tarih, Kafkasya’nın “Birinci İmamı” (Önder) Gazi Muhammedin, halkı Rusya’ya karşı savaşa davet ettiği tarihtir. En yakın arkadaşı ise kendisi gibi Gimri Köyü'nde doğmuş olan Şamil’dir.

RUSLAR İÇİN BAŞARI YOK

1831 yılına gelindiğinde, ortada Ruslar için başarı sayılabilecek hiçbir şey yoktu. Kafkasya’daki Rus kuvvetlerinin komutanı olan General Rozen, Savaş Bakanı Çernişev’e şu raporu gönderdi:

“Kafkas Ordusu'nda 60 binden fazla piyade bulunmasına rağmen, askerlerin yetersizliği hiç bir zaman bu an kadar yüksek olmamıştır.”

Petersburg'daki İngiliz elçisi, Auşovski ormanlarındaki muharebenin sonucunu Londra’ya şöyle bildiriyordu:

“Mareşal Panktravetin, dağlı kabileleri tamamen imha etmek veya onları dağlardaki sağlam mevzilerinden çıkararak ovalara göndermek amacıyla bütün kuvvetleriyle saldırdığı Kafkas dağlarında şiddetli bir yenilgiye uğramış olduğunu öğrendim. Bu yenilgi, şu anda başka zamanlardan çok daha büyük bir önem ifade etmektedir.”

Şamil, Rus İmparatoru Çar I. Nikola’nın ordularına karşı özgürlük ve bağımsızlık bayrağını eline aldığında 40 yaşındaydı. 1834'ten 1837 yılına kadar geçen üç yıllık süre içinde Şamil, taraftarlarını çoğaltmak, gücünü örgütlemekle uğraştı.

“Cüretkar bir ruha sahipti. Mağrur cesareti savaşçılarına coşkunluk veriyordu. Olağanüstü kuvvetli bir vücut ve tehlikeyi sezmek için bir kurdun koku alma duygusuna sahip oluşu onu kurtarıyordu. Bir hareketin başarılı olabilmesi için tamamen olgunlaşmasının şart olduğunu bilirdi. Kendisinin insanları yönetme yeteneğinden hiçbir zaman şüphe etmedi.

“Her şeyin üzerinde mertlik arardı. Düşmanlarının hilelerine karşı, o da onları aldatmacayla mağlup etmeyi biliyordu. Fakat taraftarlarından herhangi birine söz verdiğinde, bu söze her zaman sadık kalırdı.” (s.28)

'CEVABIM İŞTE BUNDAN İBARET'

Kafkas orduları Başkomutanı General Feze, Şamil’e bir mektup gönderdi. Şamil’in cevabı şu oldu:

“Gimri, 28 Eylül 1837.

Ben Kafkasya’nın hürriyeti için silaha sarılmış biriyim. Çarı tanımadığımı, onun iradesinin bu dağlarda sökmeyeceğini General Klugenov’a anlayabileceği bir dilden tekrar tekrar söylemiştim.

Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi, Çar ile görüşmek üzere beni hala Tiflis’e davet edip duruyorsunuz.

Bu davete asla icabet etmeyeceğimi şu mektubumla son defa olarak size bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem bu kati kararımı asla değiştirmeyeceğim.

Cevabım işte bundan ibarettir. Nikola’ya ve kölelerine malum ola!” (s.43)

YILDIZLAR SÖNÜYOR ARTIK

Rusya’nın, dev imparatorluk gücüne karşı 30 yıldır sürdürdüğü mücadele artık sona yaklaşıyordu. Şamil, mücadeleyi kaybetmişti, çünkü kazanması imkânsızdı. O, başlangıçtan beri yalnız Ruslarla mücadele etmemiş; çok daha zorlu bir düşmanla da boğuşmak zorunda kalmıştı. Bu düşman, Kafkasya’daki kabileler arasında bulunan bölünmeydi. Ve gelişen olayları hazırlayan şartlar ve etkenler yüzünden Şamil, bu ikisiyle de yaptığı savaşı yitirdi.

Eğer bütün Kafkasya, tek bir bayrak altında Şamil gibi bir liderin etrafında birleşebilseydi dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikeye karşı koyabilirdi.

“Şamil, o gün Gunib’in sarp yamaçlarından çevreye bakarken artık sonun geldiğini biliyor ve görüyordu. Fakat O’nun gururlu ruhu teslim olmayı kabullenemezdi. Bu yüzden Danyal Sultan ve diğerlerinin aracılık tekliflerini reddetti. Elde kılıç, çarpışarak ölmeye karar verdi.

“Baryatinsky, son saldırı emrini vermeden önce; Şamil’i sağ olarak ele geçirmek için, teslim olmasıyla ilgili bazı girişimlerde bulundu. Şamil, yaratılışı itibarıyla teslim olmayı kabul edecek ve bu teklifleri dinleyecek biri değildi. Bir özlemi vardı; o da Gazi Muhammed’in Gimri’de ölmesi gibi kendisi de burada, çarpışarak can vermekti…

“Fakat kendisiyle birlikte çocukları, eşleri ve vefakar Gunip köylüleri ve onların aileleri vardı. Eğer bir hücum daha yapılırsa bunların büyük bir kısmının öldürüleceği muhakkaktı. Sonunda onların da ısrarlarına dayanamayarak teslim olmaya razı oldu.” (s. 158)

Şeyh Şamil 4 Şubat 1871 tarihinde 74 yaşında hayatını kaybetti.