Sanatçının Afganistan imtihanı ya da aydın oligarşisi

Aydınlar oligarşisi Batıcı aydın tipinin saltanat sürdüğü makamdır. Oradan ahkâm keser. Oradan bölücü Selahattin Demirtaş’ın kitabını göklere çıkarır, oradan PKK ihanetini perdeler, terörü meşrulaştırır, o makamdan Vatan Savaşı operasyonlarına karşı durur…

Türk aydını, sanatçısı bugün Asya’daki Vatan Savaşları ateşiyle imtihan edilmektedir. Peki, nicedir Türk sanatçısı, edebiyatçısı, şairi bu gerçeğin, bu varoluş mecburiyetinin bilincinde midir? Yoksa kendi varlığına yabancılaşmış, bunalımlarda ya da siyasetin hafif meşrep avarelik dalgalarında mı gönül eğlendirmektedir?

TÜRK AYDININ NAMUS BİRİKİMİ

Türk aydını, sanatçısı, edebiyatçısı hiçbir zaman bu kadar kendi sorunlarına yabancı kalmadı. Türkiye’nin, her şeyden önce ekonomisinin, siyasetinin, kültürünün sinirlerine işlemiş, ruhuna bulaşmış bir Amerikancılık hastalığıyla baş etmekte ne kadar zorlandığını görüyoruz. Türk vatanı Türkiye’nin milli çıkarlarına karşı konumlanmış, ağır suçlara batmış ABD üsleriyle kirletilirken, Türk ordusu 70 yıldır emperyalist sistemin tehdit silahı, siyasi darbe gücü bir NATO varlığıyla aşağılanıp yetenekleri yok edilirken Türk aydını ne yapıyor?

Bugün Türk milleti, Amerikan siyasetlerinin Türkiye’yi getirdiği bataklıktan çıkmaya çabalıyor. Esasında mazlum dünya 21. Yüzyılda içine girdiğimiz büyük altüst oluş sürecinde kurtuluş için yeterli fırsatı buluyor. Yeter ki Türk Aydını kendini Batıcı hurafelerden kurtarıp kendi benliğine yeniden dönsün. Yeter ki aydınımız geleneğindeki namus birikimine ulaşsın. Bunu yapamadığı zaman tarihinin en zalim terör devleti ABD’nin Afganistan yenilgisini anlamakta bile güçlük çeker. Çekiyor zaten!

KIRK YIL SÜREN DOĞUMUN ZAFERİ

Afganistan Vatan Savaşı haklı, inançlı ve bilinçli insanın zaferiyle sonuçlandı. Çıplak ayaklı, başı paçavra sarıklı, basit tüfeğine sarılmış, gözleri aç kurt gibi bakan o halk çocukları savaşın, kanın içinde doğmadı mı? Dile kolay vatanı tam 40 yıl içinde yaşadığı kanlı bir plasentaya dönmüş. Yarım yüzyıl sancılı bir doğum süreci, çırpınışlar, tekmeler, kanamalar... Ve sonunda doğan nur topu bebek: Bağımsızlık! Fakat o da ne! Birileri buna dudak büküyor. Kim midir o? Kendine, vatanına, insana yabancılaşan aydın tipi.

Bugün bu gerçeği görmeden, ona dokunmadan konuşan bir aydının zavallı halini düşünün. Onun sözlerinde hiç hikmet, erdem aranır mı? 40 yılda öle dirile 20 yaşında kalmayı başarmış bu mucizevi vatan savaşçıları üzerine konuşurken daha dikkatli, daha vicdanlı olmak gerekmez mi? Orada açlık çeken insanlar yemeği zor bulmuşken, badeden söz etmek ne demek oluyor? Türk Kurtuluş Savaşı vermiş bir milletin aydınına yakışıyor mu? Afganistan’da emperyalizmin iradesini ezen Afgan milletinin büyük iradesine saygı duymak gerekmez mi?

KENDİ CENAZE NAMAZINI KILAN ASKER

Bizim 30 Ağustos zaferiyle sonuçlanan Vatan Savaşımızın Çanakkale safhasını düşünelim. Büyük insanlığın önünü açan ve arkasından kurtarıcı devrimler yükselen Çanakkale direnişinde esas olarak iki irade çarpıştı: Vatan Savaşı veren Türk ordusuyla, emperyalist ordularının iradeleri. Savaş bu iki irade arasında geçti.

Vatan savaşı veren Türk ordusunun iradesi, saldırgan, sömürgeci emperyalist ordunun iradesini ezgi geçti. O iradeyi yaratan en büyük güç, hücuma kalkmadan önce kendi cenaze namazını kılan askerlerin ruhuyla çelikleşmişti. Kendi cenaze namazını kılarak ayağa kalkan bir Vatan Savaşçısının önünde hangi teknolojik katil durabilir? Çünkü emperyalist askerin iradesi bilgisayarlarda üretilmiştir ve yapaydır. Mehmetçik’inki anadan doğmadır.

Düşünün şimdi, Afganistan zaferini türlü gerekçelerle küçümseyenler, emperyalizminin hezimetini örtmüş, zalimi büyütmüş olmuyor mu? Bir aydına, sanatçıya bu yakışır mı? Sadece bu tespit bile Türk aydının içine sürüklendiği vicdan kararmasını, akıl tutulmasını gözler önüne sermiyor mu?

ÖNCE EVİMİZİ DÜŞMANDAN TEMİZLEYECEĞİZ

Nazım’ın, Amerika’nın Türkiye’de yürüttüğü düşman faaliyetlere karşı tepkisi büyüktü. Budapeşte radyosundan Türk milletinin çeşitli inanç ve kanaatlerini karşı karşıya getirip Türkiye’yi kendi içinde zaafa uğratma tuzağına işaret ederek bakın çıkış yolunu nasıl gösteriyor:

“Şu 1954 senesinde… Benim kanaatime göre Türkiye’deki bugün en büyük mesele Yurt meselesidir. Evimiz meselesidir. Evimizin bağımsızlığı meselesidir. Yani demek istiyorum ki, Arapça ezan okumaya taraftardır. Bu adam mürteci midir, değil midir? Bu, bugünün meselesi değildir. Bugünün meselesi kim Türkiye’yi Amerikalılara satmış ve satmaya devam etmektedir?”

HACISIYLA HOCASIYLA, GERİCİSİYLE İLERİCİYLE BİRLİK

Amerikan virüsünün Türk milletinin kanını karıştırıldığı ilk dönemde, faciayı tespit eden büyük şair, kurtarıcı uyarısını yapıyor, meseleye noktayı koyuyor: “Demek istiyorum ki! Hacısıyla, hocasıyla, gericisiyle, ilericisiyle, milletin bütün unsurlarıyla birlik olup önce düşmanı evimizden atacağız. Bunun dışında içerideki ayrılıkları büyütüp bağımsızlık mücadelesinin önün koyanlar gerçek gericilerdir. Çünkü en büyük gerici güç emperyalizmin değirmenine su taşımış olurlar.”

KAYGILI KAYGISIZ SANATÇILAR

Geldiğimiz noktada aydınlar Vatan Savaşıyla sınanıyorlar. Bugün yaşanan Vatan Savaşı gerçeğini kavrayamayan bir aydın, bir sanatçı, bir şairi içine düştüğü tuzaktan kimse kurtaramaz. Ancak kendisini “Kaygılandıran” şey neyse onun maddesine bakması, onu bulması gerekir. Aydınımız, Sanatçımız baktığı yerde ABD ve Batı emperyalizmini göremiyorsa ya boşuna bakıyor ya da başka çıkarları için kaygılanıyor demektir.

Sanatçıların bu derin “kaygısı” Türk aydınını, sanatçılarını, NATO üslerine, ABD’nin kara gücü PKK’ya, ABD beslemesi FETÖ’ye karşı bir araya getiremiyorsa bu kaygıya, saygı göremezsiniz.

AYDIN OLİGARŞİSİ İŞBAŞINDA

Türkiye’nin eli ayağı ABD yapımı PKK terörüyle bağlandıysa ve Türk milleti bu zulüm karşısında 50 yıldır çaresiz bırakıldıysa bunun sorumlusu aydın oligarşisidir. Bakın ki, 15 Temmuz darbesinin ezilmesinden sonra bile aydın oligarşisi aynı davranışlarını sürdürüyor. Hedefe ABD’yi değil, ABD’in hedefinde olanları koyuyor. Bu affedilmez bir suçtur. Türk aydınının beyni, Gladyo başta olmak üzere para karşılığı ruhun satan Batıcı ajanların etki alanında kendini bulmakta zorlanıyorsa sorumlusu yine Aydınlar oligarşisidir.

Attila İlhan da Batı formatlı aydınların suçunu “Aydınlar Savaşı” kitabında affedilmez buluyor. 1940’lı yıllardan beri Türkiye’de yapılanan Atlantik süreci boyunca “Aydınlar Oligarşisi”ne sorumluluklar yükleyen İlhan, bu yapının devletin işleyişindeki olumsuz rollerine değiniyor.

“Dip Dalgası”nı duyuran Şair, bu türden bir aydın tanımlamasını Tanzimat’a uzanan geniş tahlillerden sonra yapıyor. Diyor ki: “Bence artık ‘ilericilik’ tartışılırken, sorunu yıllardır Aydılar Oligarşisinin –Maalesef, sosyalist aydınların çoğu da bu oligarşiye dahildir- koya geldiği gibi koymamayı bilmeliyiz.”

Aydınlar oligarşisi Batıcı aydın tipinin saltanat sürdüğü makamdır. Oradan ahkâm keser. Oradan bölücü Selahattin Demirtaş’ın kitabını göklere çıkarır, oradan PKK ihanetini perdeler, terörü meşrulaştırır, o makamdan Vatan Savaşı operasyonlarına karşı durur… Aynı makamdan Çin’e saldırır vb. kısaca egemenliğini ABD ile birleştirenlerin çıkarlarına hizmet eder.

AFGANİSTAN: YÜKSELEN ASYA’DA CEPHE MERKEZİ

Çöken Atlantik ile Yükselen Asya arasında kaçınılmaz bir büyük savaşın ön hazırlıkları sürecindeyiz ve İnsanlığın Asya’daki mevzilenmesi adım adım gerçekleşiyor. Atlantik’in savaş çılgınlarının karşısına onları yıldıracak bir birleşik güç yığmalıyız. Batı milletlerinin de hayranlığını kazanıp onlara da güven verecek o büyük yığınağı inşa edeceğiz. Batı emperyalizmine karşı Asya’nın büyük Vatan Savaşı yaklaşıyor. İlk iş, Nazım’ın dediği gibi, evimizi düşmandan temizlemek olacaktır.

Bizim evimiz Türkiye’dir. Türk vatanını ABD çizmesinden, Türk ekonomisini, siyaseti siyasetini, kültürünü Batı boyunduruğundan kurtaracağız. Evimizi NATO üslerinden, FETÖ ihanetinden, PKK bölücülerinden temizleyeceğiz. Büyük evimiz Batı Asya’dır. Oradaki milletlerle birlikte uyumlu çalışarak buralardan da düşmanı kovmak için dayanışma içinde olacağız. En büyük evimiz Asya’dır. Asya’dan düşmanı kovacağız. Bunun için de Asya halklarının arasına sokulan her türlü etnik bölücülüğü, din mezhep ayrılıklarını bir kenara bırakacağız. Ve son olarak yeryüzü evimizi şimdiden koruyup kuracağız.