Sanatçısız bir meclis

Sanatçılar yine mecliste yok. Ya da istenilen ve arzu edilen oranda değil. Zaten ne zaman olduk ki, diyebiliriz. Milletvekilliği ile sanatçı olmak bir araya geldiğinde, nedense ses sanatçıları bir adım ötede. Ya meclise sanatçılar giremiyor, ya da girdiklerinde ise sanatçılıkları nedense ortadan kalkıyor. Ya da meclisin yoğun çalışma koşulları nedeniyle sanatçı olma konumunu unutup, tümüyle siyasete yöneliyorlar.  

Meclise girebilmede ses sanatçılığı bir adım ötede. Parti ya da onun lideriyle ilgili bir parça yapıldığında milletvekilliğini garantileme gibi bir kolaylığı -ya da etkisi- var. Sinemanın ise bu konuda pek şansı yok. Gerçi geçmişte birkaç sinema oyuncusu meclise girebilmişti ama, onlar da çok geçmeden, kendi alanlarına yönelik katkı veren çalışmalar yapacağı yerde, politikanın o dayanılmaz cazibesine kapılarak, geldikleri alanı unutup, başka alanlarda oyunlarını sürdürmeyi tercih ettiler.  

Siyaset çevresi mi sanatçıları pek sevmeyip güvenmiyor, yoksa sanatçılar mı bu alandaki çalışmalara girmekte bir sakınca görüyor? Sanırım her ikisi de değil. Bu karşılıklı ilgisizlik -ya da çekingenlik- sanatın doğasından kaynaklanıyor. Muhalefette kaldığı zaman siyasal iktidarın, yanında olduğu zaman da yandaşlığın kurbanı olmaktan korkuyor. Bunun için politikaya bulaşmaktansa, onun dışında kalmaya, ya da rengini belli etmemeye yöneliyor. Bu alanda kimi tekil çıkışlar ise bazen önemsenmiyor, çoğu zaman ise o sanatçının yaşam yolları kesilerek cezalandırılmasını kaçınılmaz yapıyor.  

SANATÇININ EN MAKBULÜ... 

Çoğu değil, tüm partilerin de -gereğinden fazla yandaş olanların dışında- sanatçılara pek sıcak baktığı söylenemez. Her kesimden ve meslekten milletvekili adayı gösterdiği halde, nedense sanat ortamından, herkesin beğenisini kazanmış saygın bir sanatçıya pek şans tanımıyor. Oysaki her sanat dalında, her siyasal partinin ideolojisine yatkın bol miktarda sanatçı var. Ama nedense bu tür sanatçılar yerine, sanatçı adı altında bir başkalarıyla bu boşluğu doldurmayı tercih ediyorlar. 

Yalnızca sinemamızın değil, tüm sanat dallarının, yıllar yılı süregelen, kalıcı ve radikal çözümlere gereksinim duyan birçok sorunu var. Çağdaş bir bakış açısını yansıtan yasalar, yeniden gözden geçirilmesi gereken sansür tüzükleri, telif hakları, bu alanlara yapılacak katkılar, festivallerle ilgili eşit ve adil bir yardım sistemi, dış ülkelerdeki tanıtım politikası vs... 

Sanatçılarla politikanın bu uyumsuzluğu -ya da birbirlerine gereksinim duymaması- yalnız yakın geçmişimizin değil, öteden beri sürdürülen, hatta sürdürülmesi bir gelenek haline sokulan garip bir anlayış. Tüm politikacılarımız, hoş ama içi boş sözlerle sanatçıları yere göğe sığdırmazlarken, iş milletvekilliği adaylığına gelince, deyim yerinde ise yan çiziyorlar, ya da kendilerine çok ama çok yakın, sanatçı oldukları bile kuşku götürür kişileri seçmeyi tercih ediyorlar.  

Keşke tüm politikacılar, sanatçılarımıza cami avlusunda gösterdikleri ilgiyi, yaşarken, onları meclise sokarak gösterebilseler.  

Politikacılara göre sanatçının en makbulü, ölü olanı herhalde...