Sanatın görevi ve hakikat
Sizi bilmem ama ben siyasal iktidarların topluma yoğun ekonomik ve siyasal boğuntu yaşattığı dönemlerde oldum olası Fikret ve Âkif’in şiirlerinden güç alırım. Kızıl Sultan’a karşı getirdikleri eleştiriler bütün çağları kapsayacak derinlikler ve enginlikler içerir. Özellikle Mehmet Âkif’in tarih kavrayışındaki evrensel hakikat tutkusu beni büyüler:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
“Târih”i “tekerrür” diye ta’rif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Ulusal Kanal’da Şûle Perinçek’in yönettiği “Yeni Ufuklar” programını beklerken, beş bin yıllık tarihe ilişkin saptamaları ışığında Âkif’in şiirlerine dalmıştım ki, Ekrem Kahraman ve Murat Demirbaş’ın katıldığı, “Türkiye’nin önündeki siyasi ve ekonomik kriz döneminde sanata düşen görevler neler?” başlıklı tartışmayı ilgiyle izlemeye koyuldum. Sanatçının fildişi kulede yaşamadığını, hayatın içinden geldiğini sergilerken son derece güncel ve çarpıcı örnekler getirerek dinleyiciyi siyasi ve ekonomik kriz dönemine ilişkin gerçekçi sanat dersleriyle dolu somut, etkili ve capcanlı olaylara taşıdılar; sanıyorum Picasso’yu, Courbet’yi, Neşet Günal’ı, Brecht’i, Gorki’yi, Müsahipzade’yi, Cevat Fehmi Başkut’u, Nâzım’ı, Orhan Kemal’i de anımsatarak sanata düşen görevleri aydınlık verilerle anlattılar ama ben Mehmet Âkif’in güncele hiç sokulmayan kalıcı şiirlerine saplanıp kalarak tartışmanın oralarını kaçırmış olmalıyım.
ÂKİF: HAKİKAT İŞÇİSİ
Yıllar önceki bir yazımda şöyle demişim: “Mehmet Âkif’in dünya görüşünün ve bağlı olduğu sanat anlayışının ilkesi, anahtarı ‘hakikat’ sözcüğünde vücut bulur. O, gerçek bir hakikat işçisidir:
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!
Ne ki bir süredir kitaplarımı yeni taşındığım köy ortamına getirtemedim; yanıma aldığım kitap bavulunda Safahat da yok ne yazık ki... Yıllar önce üstünde bir şeyler yazmak için bilgisayara kaydederken sayfa sayfasını atladığım şiirinin nasıl da sırası... Şiirden ilk iki beyit şöyle:
Sofusun farz edelim, elinde boy boy tesbih
Dalkavuklar bütün insan kesilir, lâ-teşbih!
Taylasan cübbe, kavuk, hırka; hepesbâb-ı riya
Dış yüzünden Ömer’in devri, muhitin güya!
ÂKİFİN ŞİİRİNDE TAHRİFAT
Kaynak belirtmek için aralarında Halûk Cengiz, Kemal Bek, Mehmet Yaşar Bilen, Mehmet Binboğa, Süleyman Yağız, Fazlı Yalçın, Necdet Arslan, Rasim Savak, Cem Bayındır’ın da bulunduğu birçok arkadaştan zahmetini saymayıp ellerinin altındaysa Safahat’a bakmalarını ve sayfa sayısını yazmalarını istedim. İlk doğru yanıt, beklediğim gibi, Halûk Cengiz’den geldi:
6. Kitap-Âsım / 450 sayfalık kitabın (PDF, hangi basımevi olduğu belli değil) 287. sayfasında başlıyor. Senin söylediğin bölüm 349. sayfada ve şöyle:
Sofusun farz edelim, şimdi de boy boytesbih...
Dalkavuklar bütün insan kesilir la-teşbih!
Taylasan, cübbe, kavuk, hırka, hep esbab-ı riya...
TBMM Yayınları arasında da buldum. İstiklal Marşı'nın 100. yılı anısına Mart 2021'de basılmış(976 sayfa;Âsım’da, 727. sayfada).
HAKİKAT NEREDE?
Birçok arkadaş, bir süredir kitaplıklarından benim gibi uzak yaşadıklarını söylerken, Mehmet Binboğa ve Fazlı Yalçın, Barış Erdoğan’ın paylaşımından Safahat’ın kapağını ve şiirin bulunduğu sayfanın fotoğrafını (İnkılap Y., s. 421) ilettiler. Kimi arkadaşlar Türkçenin Diriliş Hareketi TDH, Mustafa İslâmoğlu, Arslan Bulut’un paylaşım ve yazılarını, Necdet Arslan ayrıca Menderes Coşkun’un incelemesini gönderdi. Hepsine müteşekkirim.
Bu arada gelenlerden gördüm ki, hiçbir kişinin gönderdiği öbürünü tutmuyor. Yukardaki iki beyitte, Cengiz’in gönderdiği 2021 TBMM basımını asıl aldım.
Sözü şimdilik şöyle bağlıyorum: Mehmet Âkif’in kitabı bile bunca tahrif edilebiliyorsa bu ülkede sanatın gerçekçilik işlevinden söz etmek bile olanak dışıdır artık. Hakikat, Yeni Ortaçağ’ın gayya kuyusunda saklı...